25 Nisan 2011 Pazartesi

Dünya İşçi ve Emekçi Günü

© Zülal Kalkandelen / Dünyalı Yazılar
Cumhuriyet Pazar Dergi/ 1 Mayıs 2011

42 gün sonra bu ülkede genel seçim var. Diğer ülkelerde genel seçim öncesinde, partiler çeşitli toplum kesimlerine iktidara geldiklerinde yapmayı planladıkları çalışmaları aktarıp, neden kendilerine oy verilmesini istediklerini anlatır.

Ancak Türkiye’de pek böyle olmuyor... Onun yerine birtakım polemiklerle hem insanların kafası karıştırılıyor hem de gündem dolduruluyor. Sonra bir de bakıyorsunuz seçim günü gelmiş...

Aylardır televizyonlarda, meydanlarda konuşan konuşana. Sorarım size bu konuşmalarda emekçilere yönelik olarak yapılması düşünülen çalışmalar ne kadar yer aldı?

***

Oysa yıllardır uygulanan neo-liberal politikalar yüzünden yaşanan hak kayıpları giderek artıyor. Örneğin genel sağlık sigortası, iktidar partisinin iddia ettiği gibi herkesi kapsamıyor. İşsizlik sigortasından yararlanamayan işsizler, kayıt dışı çalıştırılanlar, 18 yaşını dolduran kadınlar ve primini ödeyemeyen esnaf ve çiftçiler, bu sigortanın dışında...

13 milyon civarında kişi, sosyal güvenlik hakkından yoksun...

Sosyal güvenlik yasasında yapılan düzenlemeler, bırakın yoksulu korumayı yeni yoksullar yaratıyor.

Emekli aylıkları arasında birliktelik yok. İşçiler ile emekli, dul ve yetimlerin büyük bir kısmı açlık sınırının altında yaşam sürüyor.

Devlet Memurları Kanunu’nun geçici işçi olarak personel çalıştırılmasına olanak sağlayan 4C maddesi işçilere dayatılırken, iş güvencesi ve sosyal güvenlik haklarından vazgeçmeleri bekleniyor.

Bu yıl çıkarılan torba yasa, patrondan yana düzenlemeleriyle çalışanların birçok hakkını gaspetti. Kamuda esnek güvencesiz çalışma daha da yaygınlaştırılırken, 16-18 yaş arası asgari ücretli işçilerin ücretleri indirilerek, sömürünün boyutu artırıldı.

Doğum izni, ücretli izin gibi haklarda, işçiler ile memurlar arasında önemli farklılıklar yaratılarak, çalışanlar arasında ayrımcılık yaratıldı.

Emeklilik için prim ödenen gün sayısı ve emeklilik yaşı giderek yükseliyor.

İş kazaları söz konusu olduğunda, Türkiye dünyada 3., Avrupa’da ilk sırada yer alıyor. Taşeronlara verilen işlerde kamusal denetimin yetersizliği sürekli can kaybına neden oluyor. Bu ülkede yılda 80 bin iş kazası olurken, ortalama 1000 kişi yaşamını kaybediyor!

***

Bütün bunlar bizi nereye getirdi? İşçi hakları alanında uluslararası standartların çok altında bir noktaya...

Oysa sendika kurma, grev ve toplu sözleşme yapma gibi temel sendikal hakların ihlal edilip bastırıldığı Türkiye, 1932 yılından bu yana Uluslararası Çalışma Örgütü ILO’ya üye. Fakat bu üyelikten kaynaklanan yükümlülükleri ve imza koyduğu sözleşmelerin gereklerini yerine getirmediği için sürekli uyarılar alıyor.

Ve demokrasimiz gibi işçi haklarımız da, Kolombiya, Filipinler, Swaziland, Pakistan, Guatemala gibi ülkelerdeki uygulamalarla birlikte uluslararası platformlarda tartışma konusu oluyor.

Bugün Türkiye, adil ve hakça çalışma koşullarını sağlamayan bir ülke konumundadır!

ILO bu yıl, 1-17 Haziran tarihleri arasında Cenevre’de 100. konferansını yapacak. O toplantıya katılacak Türk delegelerinin boynu, bu manzara karşısında yine eğik kalacak...

Dokuz yıllık AKP iktidarının Türkiye’nin prestijini artırdığına inananlar, herhalde bu düşünceye “One Minute” çıkışlarına ve cari açığı patlatma pahasına artan büyüme hızına bakarak varıyorlar.

Çünkü demokrasi ve emekçilerden açısından bakınca manzara utanç verici...

-

Hiç yorum yok: