© Zülal Kalkandelen/ Dünyalı Yazılar
Cumhuriyet Pazar Dergi/ 5 Nisan 2009
New York metrosunda bir trende oturuyorum. Etrafa göz gezdiriyorum; herkesin elinde ya Blackberry var ya da iPhone...
Sanki bir reklam filmi için özel olarak tasarlanmış bir sahneyi yaşıyoruz... Yönetmen komut veriyor: “Herkes tüm dikkatini elindeki alete versin! Kimse başka bir şeyle ilgilenmesin!”
Dakikalar geçiyor ama sahne değişmiyor. Trenden iniyorum, bir kafeye giriyorum. Bu defa aynı masada birlikte oturan insanlar var ama ellerinin altında yine aynı aletler duruyor. Konuşur gibi yapıyorlar ama bir yandan da Blackberry’den gelen mesajlarına bakıyorlar...
Az sonra buluşacağım kişi giriyor kafeye. Telaş içinde paltosunu çıkarıyor; çantasından bir iPhone çıkarıp masanın üzerine koyuyor. Konuşmaya başlıyoruz, fakat telefon rahat vermiyor... Özür dileyip arayanla konuşuyor.
Sonra telefonu kapatıyor ve iki dakika geçmeden yine mesajlarını kontrol etmek istiyor. Mesajlardan bazılarına yanıt vermesi gerektiği için başlıyor ufacık tuşlara basmaya... Öyle alışmış ki hızlı hızlı yazmaya, parmakları uçuşuyor küçücük aletin üzerinde...
Sonunda yazmayı bitiriyor ve telefonu yine masanın üzerine bırakıyor. Fakat bakışlarından belli ki, aklı, yazdığı yanıtlara gelecek yeni yanıtlarda... Bu defa hem konuşuyor, hem de gelen mesajları kontrol ediyor.
O, ben ve telefon arasındaki yarım saatlik buluşmanın sonuna geldiğimizde dönüp şöyle diyor: “Bir dahaki sefere daha uzun görüşelim, yemek yiyelim. Ben bir şey anlamadım bu defa...”
Telefonun da aramıza katıldığı böyle bir üçlü buluşmanın ne kadar çekilmez olacağının farkında değil mi, yoksa şaka mı yapıyor?
New York’ta bir süre kalınca benim yaşadığım bu olayın aslında çok sıradan olduğunu görüyorsunuz. Üstelik bu teknolojik bağımlılık, sadece bu kentle sınırlı da değil...
Bir süre önce Conan O’Brien’ın New York’ta yaptığı son şovlardan birine ünlü komedyen Jerry Seinfeld katılmıştı. O’Brien, Jay Leno’nun yerine “Tonight” şovu sunmak üzere Los Angeles’a taşındığı için, Seinfeld’e bu kent hakkındaki önerilerini sormuştu.
Los Angeles’taki insanların karşısındakiyle konuşur gibi yapıp, bir yandan da Blackberry’deki mesajları okuduğunu anlattı Seinfeld: “Bu aletin üzerinde bir sürü düğme var ve senin suratından daha ilginç der gibi bakarlar insana... Büyük bir kabalık bu! Ben hiç buluştuğum insanın suratına karşı kitap açıp okuyor muyum?”
Karşılıklı kahve içmenin keyfine varıp anı yaşamaktansa, silmediğiniz sürece telefonunuzda sonsuza kadar kayıtlı kalabilecek bir mesajı yakalamaya çalışmanın mantığını anlayabilmiş değilim...
Mobil internet erişimi sağlayan bu telefonlar, burada adeta insanların yeni bir organı gibi olmuş. Kazara onlar olmadan sokağa adım atarlarsa, düşünme yeteneklerini kaybedecek gibi duruyorlar...
Jose Saramago, müthiş romanı “Blindness”ı (Körlük) yeniden yazsa, teknolojik bağımlılığın vardığı bu son noktayı da dikkate alırdı belki... Bulaşıcı bir virüs nedeniyle görme yeteneğini kaybeden insanlar, mobil internet olmadan hayatlarını nasıl sürdürecek? Her şeyin sesli iletişime dönüşmesi sorunu çözer mi?
Bu yazdıklarımdan teknolojiye karşı olduğumu düşünmeyin... Bu alandaki gelişmeleri her zaman büyük ilgiyle izliyorum. İnsanoğlunun ihtiyaçları doğrultusunda teknolojiyi geliştirmesi, gerçekten hayranlık verici.
Sorun, insanın kendi geliştirdiği teknolojiye giderek tutsak olması... Bu tür aletlere bağımlı hale gelip, gereğinden fazla zamanı onlarla geçirirsek, zamandan tasarruf eder miyiz? Kaçırdığımız anlar birikip hayat kalitemizi yükseltir mi?
New York etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
New York etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
6 Nisan 2009 Pazartesi
12 Temmuz 2002 Cuma
New York Sıcağında Bunalanlara Alternatif Mekan: Kütüphaneler
© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet/ 2002
Anlama yeteneğimizi bloke eden, gözlerimizi karartıp tansiyonumuzu fırlatan aşırı sıcak ve nemli havaya karşı uzmanların önerileri, doğal olarak dünyanın her yerinde aynı.
Bütün bu bilimsel önerilerin yanı sıra, eğer New York'ta yaşıyorsanız köklü bir çözüm daha var: Kütüphaneler.
"Neden benim ülkemde böylesine mükemmel kütüphaneler yok?" sorusunu birçok yabancının aklında döndürüp dolaştıran ve insanı derin bir kıskançlığa sevk eden kütüphaneler...
Plajda sıcağın altında bütün gün yatıp soğuk bir şeyler içerek serinlemeye çalışanların aldığı zevkten daha fazlasını öneriyor New York kütüphaneleri. İçeri adımınızı attığınız anda sizi karşılayan serinlik, gözünüzü açıp beyninizi onarıyor.
Bir iki adım sonra karşınızda sergi salonu...
İçerde bilmediğiniz ve ilk kez göreceğiniz neler var? Gezmeden bilemezsiniz.
Karikatürler, eski yazma teknikleri, gravürler...
Kütüphanenin bahçesinde biraz oturmak isterseniz, güzel bir kafeterya var. Üstelik fiyatlar turistik değil, oldukça ucuz.
İç mekanda raflar dolusu kitapsa, engin bir dünya sunuyor.
Okuma salonu, tam bir kitapsever mabedi; sessiz, serin ve alabildiğine büyük!
New York kütüphanelerinin mimarisi de oldukça ilginç. Yüksek tavanlar ferahlık duygusu yaratıyor. Aydınlatma gözün konforuna uygun tasarlanmış, tasarruflu olsun diye resmi dairelerde kullanılan floresan ışığının verdiği rahatsızlığı hissetmiyorsunuz.
Her masada kendi kendinize araştırma yapabilmenizi sağlayan bilgisayarlar var. Tarama yapmak için sıra beklemiyorsunuz.
New York'ta ücretsiz internete bağlanma olanağı veren yerlerden birisi de bu kütüphaneler. Bunun için hazırlanmış bir listeye adınızı yazmanız yeterli.
Raflar dolusu kitabın çekiciliği karşısında etkilenmemek olanaklı değil. Yılın en sıcak gününde bir çocuğa bütün dondurma çeşitlerini önermek gibi bir şey bu! İstediği kadar yiyebilir, üstelik ücretsiz!
Yukarı kata çıkıyorsunuz; etraf çok sessiz. Mikrofilm odasına girip araştırma yapabilirsiniz. Çeşitli kategorilere ayrılmış binlerce yayın var emrinizde.
Bir başka odada video kasetler ve DVD'ler var. Oldukça yeni filmleri hiçbir ücret ödemeden izlemeniz mümkün.
Bir kat daha yukarı çıkıyorsunuz; kütüphaneye gelir sağlamak üzere çeşitli hediyelik eşyanın satıldığı bir mağaza var.
Öylesine ilginç ve güzel eşyalar satıyorlar ki, dolaşmak epeyce vakit alıyor.
***
Peki kütüphane çalışanları neden bu kadar kibar? Acaba devlet çok mu para ödüyor onlara?
Ah, ülkemin kütüphanecileri... Kütüphanecilik benim ülkemde neden en az tercih edilen mesleklerden birisi?.. Niye üniversite giriş sınavlarında açıkta kalmamak ya da askerlikten kaçmak için işaretlenen bir seçenek?..
Kütüphanede çalışmak zevkli olamaz mı?
Öğretmenlerle kütüphanecilerin kaderi aynı. Karşılığında alabileceğiniz maddi kazanç miktarının, mesleğimizin saygınlığını belirleyen tek etken oluşuna neden şaşırıyoruz ki? Materyalist dünyanın kuralları işliyor durmadan...
New York kütüphaneleriyle ilgili bir gözlemim de şu: Sabah kapılar açılmadan önce mutlaka sıra oluyor; içeri girmek isteyenlerin oluşturduğu sıra... Bir parçası olmaktan mutluluk duyacağınız sıra...
Ziyaretçilerin yaş aralığı ise çok geniş. Gençlerin ve yaşlıların vakit geçirdikleri ortak bir mekan burası!
New York kütüphaneleri hayran olunacak kadar interaktif. Şiir okuma günleri, çocuklar için masal okuma seansları, anadili İngilizce olmayanlar için yoğunlaştırılmış dil kursları, tartışma grupları, film izleme ve yorumlama grupları, bilgisayar eğitim sınıfları, bu interaktif çalışmalardan bazıları...
Kurslar ücretsiz ve herhangi bir alanda deneyimi olan uzmanların eğitimci olarak katılımına açık.
Çocuğunuzun okul sonrası gidecek yeri mi yok? Bunun için ayrıca para harcayıp özel kurslara ödeme yapmanıza gerek yok. Kütüphanelerde okul sonrası yaratıcı aktiviteler yapılıyor.
Okuyucudan beklenen yalnızca ilgi. Ama beklediğinin de fazlasını alıyor New York kütüphaneleri. Okuduğu kitapları ve diğer materyalleri bağışlamak için gelenler hiç eksik olmuyor.
Otobüste ya da metroda okuyanların ellerindeki kitaplara baktığınızda, "The New York Public Library" damgasını görüyorsunuz sürekli...
Kütüphaneye gidip düzenli olarak kitap alma ve okuma, New Yorklu'nun günlük alışkanlığı, hayatın vazgeçilmezlerinden birisi. Markete gidip alışveriş yapmak ya da çamaşır yıkamak gibi...
Toplum yaşamıyla bütünleşen kütüphane bir hayal değil. New York kütüphaneleri, böyle bir örneği kendi ülkesinde görmeyenleri büyüleyecek cinsten birer kurum...
***
Dışarda serin bir gün mü yaşanıyor ya da hava dayanamayacağınız kadar soğuk mu?
Fazla paranız da yok...
Buyrun New York kütüphanelerine! İçerde derin ve konforlu bir dünya var!
Not: Bu yazı, Remzi Kitabevi'nden çıkan "New York'u Yaşamak" adlı kitabımda yayınlanmıştır.
Tweet
Cumhuriyet/ 2002
Anlama yeteneğimizi bloke eden, gözlerimizi karartıp tansiyonumuzu fırlatan aşırı sıcak ve nemli havaya karşı uzmanların önerileri, doğal olarak dünyanın her yerinde aynı.
Bütün bu bilimsel önerilerin yanı sıra, eğer New York'ta yaşıyorsanız köklü bir çözüm daha var: Kütüphaneler.
"Neden benim ülkemde böylesine mükemmel kütüphaneler yok?" sorusunu birçok yabancının aklında döndürüp dolaştıran ve insanı derin bir kıskançlığa sevk eden kütüphaneler...
Plajda sıcağın altında bütün gün yatıp soğuk bir şeyler içerek serinlemeye çalışanların aldığı zevkten daha fazlasını öneriyor New York kütüphaneleri. İçeri adımınızı attığınız anda sizi karşılayan serinlik, gözünüzü açıp beyninizi onarıyor.
Bir iki adım sonra karşınızda sergi salonu...
İçerde bilmediğiniz ve ilk kez göreceğiniz neler var? Gezmeden bilemezsiniz.
Karikatürler, eski yazma teknikleri, gravürler...
Kütüphanenin bahçesinde biraz oturmak isterseniz, güzel bir kafeterya var. Üstelik fiyatlar turistik değil, oldukça ucuz.
İç mekanda raflar dolusu kitapsa, engin bir dünya sunuyor.
Okuma salonu, tam bir kitapsever mabedi; sessiz, serin ve alabildiğine büyük!
New York kütüphanelerinin mimarisi de oldukça ilginç. Yüksek tavanlar ferahlık duygusu yaratıyor. Aydınlatma gözün konforuna uygun tasarlanmış, tasarruflu olsun diye resmi dairelerde kullanılan floresan ışığının verdiği rahatsızlığı hissetmiyorsunuz.
Her masada kendi kendinize araştırma yapabilmenizi sağlayan bilgisayarlar var. Tarama yapmak için sıra beklemiyorsunuz.
New York'ta ücretsiz internete bağlanma olanağı veren yerlerden birisi de bu kütüphaneler. Bunun için hazırlanmış bir listeye adınızı yazmanız yeterli.
Raflar dolusu kitabın çekiciliği karşısında etkilenmemek olanaklı değil. Yılın en sıcak gününde bir çocuğa bütün dondurma çeşitlerini önermek gibi bir şey bu! İstediği kadar yiyebilir, üstelik ücretsiz!
Yukarı kata çıkıyorsunuz; etraf çok sessiz. Mikrofilm odasına girip araştırma yapabilirsiniz. Çeşitli kategorilere ayrılmış binlerce yayın var emrinizde.
Bir başka odada video kasetler ve DVD'ler var. Oldukça yeni filmleri hiçbir ücret ödemeden izlemeniz mümkün.
Bir kat daha yukarı çıkıyorsunuz; kütüphaneye gelir sağlamak üzere çeşitli hediyelik eşyanın satıldığı bir mağaza var.
Öylesine ilginç ve güzel eşyalar satıyorlar ki, dolaşmak epeyce vakit alıyor.
***
Peki kütüphane çalışanları neden bu kadar kibar? Acaba devlet çok mu para ödüyor onlara?
Ah, ülkemin kütüphanecileri... Kütüphanecilik benim ülkemde neden en az tercih edilen mesleklerden birisi?.. Niye üniversite giriş sınavlarında açıkta kalmamak ya da askerlikten kaçmak için işaretlenen bir seçenek?..
Kütüphanede çalışmak zevkli olamaz mı?
Öğretmenlerle kütüphanecilerin kaderi aynı. Karşılığında alabileceğiniz maddi kazanç miktarının, mesleğimizin saygınlığını belirleyen tek etken oluşuna neden şaşırıyoruz ki? Materyalist dünyanın kuralları işliyor durmadan...
New York kütüphaneleriyle ilgili bir gözlemim de şu: Sabah kapılar açılmadan önce mutlaka sıra oluyor; içeri girmek isteyenlerin oluşturduğu sıra... Bir parçası olmaktan mutluluk duyacağınız sıra...
Ziyaretçilerin yaş aralığı ise çok geniş. Gençlerin ve yaşlıların vakit geçirdikleri ortak bir mekan burası!
New York kütüphaneleri hayran olunacak kadar interaktif. Şiir okuma günleri, çocuklar için masal okuma seansları, anadili İngilizce olmayanlar için yoğunlaştırılmış dil kursları, tartışma grupları, film izleme ve yorumlama grupları, bilgisayar eğitim sınıfları, bu interaktif çalışmalardan bazıları...
Kurslar ücretsiz ve herhangi bir alanda deneyimi olan uzmanların eğitimci olarak katılımına açık.
Çocuğunuzun okul sonrası gidecek yeri mi yok? Bunun için ayrıca para harcayıp özel kurslara ödeme yapmanıza gerek yok. Kütüphanelerde okul sonrası yaratıcı aktiviteler yapılıyor.
Okuyucudan beklenen yalnızca ilgi. Ama beklediğinin de fazlasını alıyor New York kütüphaneleri. Okuduğu kitapları ve diğer materyalleri bağışlamak için gelenler hiç eksik olmuyor.
Otobüste ya da metroda okuyanların ellerindeki kitaplara baktığınızda, "The New York Public Library" damgasını görüyorsunuz sürekli...
Kütüphaneye gidip düzenli olarak kitap alma ve okuma, New Yorklu'nun günlük alışkanlığı, hayatın vazgeçilmezlerinden birisi. Markete gidip alışveriş yapmak ya da çamaşır yıkamak gibi...
Toplum yaşamıyla bütünleşen kütüphane bir hayal değil. New York kütüphaneleri, böyle bir örneği kendi ülkesinde görmeyenleri büyüleyecek cinsten birer kurum...
***
Dışarda serin bir gün mü yaşanıyor ya da hava dayanamayacağınız kadar soğuk mu?
Fazla paranız da yok...
Buyrun New York kütüphanelerine! İçerde derin ve konforlu bir dünya var!
Not: Bu yazı, Remzi Kitabevi'nden çıkan "New York'u Yaşamak" adlı kitabımda yayınlanmıştır.