10 Nisan 2011 Pazar

Amerikan Ayrıcalığı

© Zülal Kalkandelen / Dünyalı Yazılar
Cumhuriyet Pazar Dergi/ 10 Nisan 2011

Türkiye’de medya, haberleri farklı yönleriyle yansıtma konusunda ne yazık ki çok başarılı değil. Barack Obama’nın Libya’da askeri operasyonun başlamasından sonra yaptığı ilk açıklama, bütün yazılı ve görsel medyada yer aldı elbette. Ancak konunun bir yönü var ki, onun üzerinde benim gördüğüm kadarıyla durulmadı.

Oysa konuşmanın ortaya koyduğu çok çarpıcı bir gerçek var: Obama da Amerikan dış politikasına yön veren “Amerikan ayrıcalığı” (American exceptionalism) düşüncesine inanıyor.

Amerikan medyası, liberaliyle muhafazakarıyla, bir süredir bu konuyu tartışıyor. En güzel makaleyi ise, Salon.com’da Glenn Greenwald yazdı. O makaleden de söz edeceğim ama önce biraz geriye gidip bir olayı anımsayalım.

***

Dünya politikasını izleyenler hatırlar; Nisan 2009’da Strasbourg’da yapılan NATO Zirvesi, Obama’nın ABD Başkanı olarak katıldığı ilk uluslararası toplantıydı. Dünyanın en güçlü lideri olarak görüldüğü için, herkesin gözü onun üzerindeydi. Düzenlenen basın toplantısında The Financial Times’dan Ed Luce, kendisine şu soruyu sordu:

Sizden önceki başkanlar gibi, Amerika’da, diğer ülkelerden farklı olarak, dünyaya liderlik etme niteliği bulunduğunu öngören Amerikan ayrıcalığı ekolünden misiniz ya da bu konuda daha farklı bir görüşünüz var mı?

Obama, bu soruya uzunca bir yanıt verdi. “Amerikan ayrıcalığına İngilizlerin İngiliz ayrıcalığına ve Yunanlıların da Yunan ayrıcalığına inandığı kadar inanıyorum” deyince, o dönemde Cumhuriyetçilerin saldırısına uğradı. Bunu, Başkan’ın Amerikan dış politikasının temelini oluşturan geleneksel felsefeye karşı olduğu şeklinde değerlendirenler çıktı.

O günden bu yana muhafazakarların Obama’ya karşı kullandığı argümanlardan birisi oldu bu. Ta ki kendisi çıkıp Libya saldırısını savunurken “Başka milletler, diğer ülkelerde yaşanan vahşetlere gözlerini kapayabilir. Amerika farklıdır” diyene kadar...

Şimdi neoconların gözdesi olan köşe yazarları da Obama’ya alkış tutuyor. Örneğin Bill Kristol, The Weekly Standard’daki makalesinde, Obama’nın tarihi Amerikan dış politika geleneğine katıldığını ve Amerika’nın çıkarları doğrultusunda güç kullanımını savunmak konusunda çekinmediğini yazdı.

Obama, bir yandan Libya saldırısını Kongre’de yeterince tartışmadan başlattığı için hem Demokratların hem de Cumhuriyetçilerin eleştirisine uğrarken; bir yandan da saldırıyı savunmak için yaptığı konuşmayla muhafazakarlardan alkış aldı. Belli ki, ABD Başkanı’nın seçim taktikleri, böyle bir o yana bir bu yana yalpalayarak devam edecek...

***

Obama’nın Libya konuşmasında beni en çok ilgilendiren noktaysa, Greenwald’un sorduğu şu sorular oldu:

-Gerçekten Amerika, dünyada başka hiçbir ülkenin üstlenmek zorunda olmadığı yükümlülükleri bizim üstlenmemizi gerektirecek kadar özel bir yere mi sahip?

-Eğer öyleyse, bu yetki ve yükümlülüklerin kaynağı nedir? Sadece üstün askeri gücümüz mü? Yoksa bu Amerikan ayrıcalığını bize veren başka bir şey mi var?


Greenwald, yazısında örneklerle toplumun bilinçaltına Amerika’nın dünyanın en muhteşem ülkesi olduğunun nasıl kazındığını anlatıyor.

Onun söylemediği bir şey daha var. “Amerikan ayrıcalığı”, gerçekte ırkçı yaklaşımları da içinde barındıran bir görüştür. Amerika’nın bugünlere nasıl geldiğini, zenginliğini nasıl elde ettiğini irdelemeye başlarsak, sanırım bunda bir şüphe kalmaz.

Burada o kadar ayrıntıya girmeye olanak yok. Ancak şunu söyleyebilirim: Amerika’ya “tepenin üzerindeki parlayan şehir” (Shining city upon a hill) statüsü veren görüş, bu ülkeyi “Dünyanın Ağası” haline getirip, 21. yüzyıl emperyalizmini tetikleyen felsefenin de temelidir.

-

Hiç yorum yok: