dijital devrim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
dijital devrim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Aralık 2011 Pazar

Dijital Gelecek

© Zülal Kalkandelen / Dünyalı Yazılar
Cumhuriyet Pazar Dergi / 25 Aralık 2011

2011’in son yazısı bu. Gelecek pazar, yeni bir yılın ilk gününe denk geliyor. 2012’ye girince ne değişecek? İnsanoğlunun zamanın akışını izleyebilmek için kendi yarattığı düzenekle birden her şey değişecek mi? Elbette hayır. Biten bir yıl, zamanın geçtiğini ve hiçbir şeyin düzelmediğini gören insanlığı biraz hareketlendirir mi? Belki...

Bireyler olarak özel hayatımızda olup biteni düzenlemeye çalışırken, toplumsal olayların gelişiminde ne derece rol alabiliyoruz? Yaşanan ekonomik, siyasal, sosyal ve teknolojik gelişmelerin hangisinde bireysel irademiz etkili? Yoksa sadece belli güç odaklarının yönlendirdiği dünyada olayların akışına kapılıp gidiyor muyuz?

***

Bu soruları sormama, Güney Kaliforniya Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma neden oldu. Üniversite bünyesindeki Annenberg İletişim ve Gazetecilik Okulu’na bağlı Dijital Gelecek Merkezi, çevrimiçi teknolojilerinin Amerika’daki etkisini araştırmış. Bulunan bazı ilginç sonuçları paylaşacağım.

1- Sosyal medyanın iletişimin geleceğini oluşturduğu bilinen bir gerçek; ama henüz kullanıcılar, bu yöntemle elde ettikleri bilgilerin önemli bir kısmına güven duymuyor.

2-5 yıl önce çok fazla sayıda e-posta alan insanların bıkkınlığını anlatan “E-Nuff Already” kavramının boyutu genişliyor. İnsanların iletişimi bugün eskiye göre çok daha gelişmiş durumda. Ama eskiden bilgisayarla gönderilen e-postalarla baş edemezken, şimdi yeni teknolojik aletler nedeniyle her an e-posta tacizine maruz kalıyoruz.

3-Masaüstü bilgisayar öldü; tablet PC’ler üç yıl içinde hakimiyeti tamamen ele geçirecek, diğerleri yok olacak.

4-Artık insanlar haftanın her günü 24 saat çalışır hale gelebilecek. 10 yıl önce bilgisayarların çalışanlar için hayat kurtarıcı olabileceğini düşünüyorduk ama gelişen teknoloji artık çalışanların her an ulaşılabilir olması sonucunu doğurdu. Bu nedenle işverenin, çalışanın çalışma şekli ve zamanı konusundaki beklentisi arttı.

5-Gazetelerin çoğu beş yıl içinde yok olacak. Ayakta kalanlar, sadece en büyük ve en küçükler olacak. Örneğin Amerika’da The New York Times, USA Today, The Washington Post ve The Wall Street Journal varlığını sürdürecek. Bunların dışında bir tek, yerel haftalık dergiler kalırken diğerleri direnemeyecek.

6-Her şey internet üzerinde yapılır hale gelince, kişisel gizlilik tamamen yok olacak. Davranışlarımız, inançlarımız, alışveriş tecihlerimiz vs. şirketler tarafından çevrimiçi izlenebilecek.

7-İnternet, Amerika’da iki seçim sonra politik atmosferi değiştiren ana unsurlardan birisi olacak. Şu anda politik kampanyalarda etkili bir araç ama giderek politikada daha büyük önem kazanacak.

8-Alışveriş tarzı, 5 yıl sonra bugünkünden çok farklı olacak; insanların mağazaya gidip ürünü bizzat alması şeklindeki geleneksel alışveriş yöntemi giderek azalacak.

9-Hayatımızı değiştirecek bir sonraki teknolojik gelişme şu anda hazırlık aşamasında ama bizler ne olduğunu bilmiyoruz. 5 yıl önce Facebook yeni doğmuştu; YouTube ve Twitter yoktu. 2011 yılında bunların hayatımızı bu kadar etkileyeceğini, 2006’da kim tahmin edebilirdi?

Ocak 2012’de ayrıntılı olarak yayınlanacak olan bu araştırmayı yürüten ekibin başında Dijital Gelecek Merkezi Direktörü Jeffrey I. Cole var. Onun söylediğine göre, teknolojinin hayatımızı her zamankinden daha derin şekilde etkilediği bir dönem yaşıyoruz.

Bilginin en büyük güç olduğu çağda, gelecek, bu araçları kontrol edebilenlerin elinde olacak.

Para bilgiyi satın alıyorsa, şirketlerin karşısında nasıl durulacak?

Halkın sesini duyuracak bağımsız haberin internetteki özgürlüğü nasıl korunacak?

İletişimciler için yeni yılın en önemli sorularından birisi budur.

-

5 Aralık 2010 Pazar

Veri gazeteciliği

© Zülal Kalkandelen/ DÜNYALI YAZILAR
Cumhuriyet Pazar Dergi/ 5 Aralık 2010

Son yıllarda dijital medyada yaşanan değişimler, gazetecilik üzerinde büyük bir tartışma başlattı. Bir yandan gazetelerin kağıt baskı olarak ömürlerinin kısa bir süre sonra biteceği konuşuluyor; diğer yandan gazeteciliğin tanımının değiştiği söyleniyor...

Gazeteciliğin gelecekte ağırlıklı olarak dijital medyaya kayacağı artık görünen bir gerçek. Ancak mesleğin tanımı hakkında ifade edilen görüşlerin bir bölümüne katılmıyorum.

Örneğin gazeteciliğin geleceğini “gonzo gazetecilik/yazarlıkta” görmüyorum...

Kısaca, yazarın, çok daha öznel bir şekilde, doğruluk/sahicilik esasına bağlı kalma endişesi taşımadan, başlangıçtaki ana temadan uzaklaşarak işlediği; hayali kahramanlarla süsleyerek, abartılı bir dille kaleme aldığı yazılar bunlar...

Bu tür yazıları eğlendirici bulanlar var. O nedenle mutlaka her zaman belli bir okuyucu kitlesi olacaktır. Fakat gazeteciliğin geleceğini buna bağlamak, “O tür yazmayanlar tasfiye olacaktır” demek, deyim yerindeyse isabetsiz bir atıştır.

Gazeteler, her şeyden önce insanların doğruya ulaşma ihtiyacını karşılamak için var. “Ama internet, sosyal medya öyle gelişti ki, bilgiye çok daha önce ulaşmak mümkün. Neden eskimiş habere yer veren gazeteyi okusun?” diyorsanız, doğru soru budur.

***

Bu soruya en son yanıt Tim Berners-Lee’den geldi. Kendisi, “Web’in babası” diye tanınıyor; dünya çapında ağ (World Wide Web) olarak tanımlanan bilgi paylaşım sistemini kuran bilgisayar profesörü.

Demiş ki Berners-Lee: “Veri analizi, gazeteciliğin geleceğidir.

Ve şöyle devam etmiş: Gazeteciler, eskiden beri haberleri barlarda dönen sohbetlerden çıkarır. Bazı durumlarda yine bu yöntem kullanılacak olsa da, artık geleceği belirleyecek esas yöntem, veri analizidir. Gazeteci, öncelikle verileri anlayabilecek eğitime sahip olacak, sonra onları irdeleyecek ve en sonunda da ülkede olup bitenleri halka doğruluğu kuşku götürmez şekilde aktaracak.

Tim Berners-Lee’nin bu sözleri, hükümetleri asıl denetleyecek olanın gazeteler aracılığıyla halk olacağını gösteriyor. Eğer gazeteler, asıl işlevlerini yerine getirir ve olan biteni verilere dayanarak açıklarsa, iktidarın halk tarafından doğru değerlendirilmesi olanaklı hale gelir.

Bugün Türkiye gibi medyası iktidar baskısıyla güdümlenmiş ülkelerde demokrasinin işlemeyişinin en temel nedenlerinden birisidir bu.

Tim Berners-Lee’nin sözleri, gazeteciliğin geleceği üzerine yapılan tartışmalara yeni bir boyut katarken, “analizlere dayanan ciddi yazıların artık ilgi görmediği" şeklindeki görüşleri de çürütüyor.

***

Veri gazeteciğilinin işlemesi için gerekli üç şart var.

1-Gerçekleri ortaya koyacak gazeteleri çıkarmaya azimli ve iktidar baskısına direnebilecek medya sahipleri olmalı.

2-Veri analizi yapabilecek gazeteciler yetiştirilmeli.

3-Resmi kurumların gazetecilere doğru veriler aktarması gerekli.

Büyük ulusal medyanın iktidar korkusuyla hükümet broşürü çıkaran yayınlara döndüğü ortada. Resmi kurumların verilerinin doğruluğu da tartışılır.

Bu sıkıntıların dışında, verileri değerlendirebilecek uzman gazeteci sorunu da var. Bugün gazetecilik eğitimi veren fakültelerde eğitimin yeterli olduğunu kim söyleyebilir?

Oysa dünyada bu ihtiyacın farkında olanlar harekete geçmiş durumda. Örneğin The Guardian’ın haberine göre, Londra Kent Üniversitesi, gazetecilik bölümünün ders programına “data journalism” (veri gazeteciliği) eklenmiş.

Ne diyelim; darısı bizim üniversitelerin de başına...

Ama elbette önce medya üzerindeki iktidar baskısından kurtulmak lazım.

O konuda var mı yaratıcı ve etkili bir önerisi olan?

-

21 Mart 2010 Pazar

Gazeteler ve iktidar

© Zülal Kalkandelen/ Dünyalı Yazılar
Cumhuriyet Pazar Dergi/ 21 Mart 2010

Yazılı basının son yıllarda yaşadığı travma, yalnızca Türkiye’de değil, tüm dünyada tartışılıyor. Dijital devrimin etkisiyle sarsılan ve sürekli okuyucu kaybeden gazeteler, art arda iflas bayrağını çekiyor.

Öyle ki; dünyanın en büyük gazeteleri bile, krizi bir şekilde atlatmak için eleman çıkarıp masrafları kısma yolunu deniyor. Ama bunun da yeterli olmayacağı; çünkü geleceğin artık elektronik ortamda kurulduğu, yaygın olarak savunuluyor.

Ben, daha önce de yazdığım gibi, yerleşen alışkanlıklar ve gazete markasına duyulan güven nedeniyle, yazılı basının bir süre daha varlığını koruyacağını düşünüyorum. Ama aynı zamanda, elektronik ortama yatırım yapılmasını da zorunlu görüyorum.

Ben de gazeteyi elime alıp okumanın verdiği hissi tercih edenlerdenim. Ancak itiraf etmeliyim ki, ufkumu genişletip farklı görüşler sunan yazıların çoğunu da internet üzerinden yayın yapan bağımsız sitelerde buluyorum.

Bunlardan birisini geçenlerde TruthDig'de okudum. TruthDig, “Drilling beneath the headlines” şeklinde bir sloganı benimsemiş, bağımsız ve ilerici bir internet dergisi. Manşetlerin yarattığı sansasyonun gözleri kör ettiği bir ortamda gerçekleri ortaya koyma adına önemli bir işlev görüyor.

***

Gelelim TruthDig sayesinde okuduğum yazıya... Pulitzer ödüllü gazeteci Chris Hedges’in kaleme aldığı makale, medya üzerine yazılan bir kitap hakkında.

The Death and Life of American Journalism: The Media Revolution that Will Begin the World Again” (Amerikan Gazeteciliğinin Ölümü ve Yaşamı: Dünyayı Yeniden Kuracak Medya Devrimi) adlı bu eserin yazarları, Illinois Üniversitesi’nden Prof. Robert W. McChesney ve The Nation dergisinden John Nichols.

Oldukça kapsamlı bir içeriği olan kitapta, temel olarak söylenen şu: Son 125 yıldır şirket gibi yönetilerek, reklama bağlı bir şekilde varlığını devam ettiren gazete modeli artık sona erdi. Gazeteciliği koruyacaksak, bunu ancak sansürsüz, kâr amacı gütmeyen, reklama bağlı olmayan bağımsız habercilikle yapabiliriz. Bu nedenle gazetecilik bir kamu hizmeti olarak değerlendirilmeli ve hükümet, kurtarma amaçlı olarak finansal katkıda bulunmalıdır.

Böyle bir görüş, Türkiye'de ancak kahkahalarla karşılanabilir. Beğenmediği gazetelerin okunmamasını öneren, köşe yazarlarını dükkandaki tezgahtar yerine koyup hedef alan, görülmemiş vergi cezalarıyla medya sahiplerini yıldırmaya çalışan bir iktidarın, gazeteciliği korumak adına herhangi bir katkı yapması beklenemez elbette...

Ayrıca, hükümet böyle bir katkı sağlarsa, editoryal tercihlere doğrudan müdahale edeceği için, zaten bağımsız habercilik hayal olur.

Fakat Amerika ve Avrupa’da durum farklı. Oralarda yaşam savaşı veren gazetelere bir tekme de hükümetlerden gelmiyor. Tam tersine, hükümetler, demokrasinin olmazsa olmazı olarak görülen gazeteleri kurtarmak için çaba harcıyor.

Fransa'da Sarkozy'nin basına sağladığı kaynaktan sonra, aynı yönde çalışmalar, İngiltere ve Amerika'da da ciddi şekilde gündemde.

Kanımca böyle bir yardım, ancak medyanın bağımsızlığının garanti altına alındığı çok gelişmiş bir demokraside sonuç verebilir. Çünkü aksi halde, devlet yardımı alan bir kuruluşta bağımsız gazetecilik yapmak, ancak bir oksimoron olabilir...

Ancak benim dikkat çekmek istediğim nokta şu: Hep demokrasi kültürümüzün gelişmediği söylenir ya; 21. yüzyılda gazetecilik ve iktidar ilişkisi, bence bunu kanıtlayan en çarpıcı örnek.

Avrupa ve Amerika, gazeteleri nasıl kurtarırız diye kafa yorarken, bizde hâlâ “beni sevmeyen ve eleştiren ölsün” mantığı işliyor...