© Zülal Kalkandelen/ DÜNYALI YAZILAR
Cumhuriyet Pazar Dergi/ 27 Mart 2011
2008 yılında bu köşede çıkan bir yazımda, Türkiye’de bazı kesimlerce bilime ve uzmanlığa karşı alınan tavrı sorgulamış ve şöyle demiştim:
“Böylelikle bilimsel veriler değersizleştirilip onların yerine boş inançlar geçirilince, her türlü yanlışı gerçekmiş gibi göstermek olanaklı hale geliyor. Aynı anlayış, bir zamanlar Kenan Evren'in radyasyonun faydalı olduğunu savunmasına yol açmıştı...
İlkel toplumlara uygun bir yaklaşım bu. Ancak neden diye sorgulamadan efendisine biat edenler tarafından kabul edilebilir. Oysa kulluktan vatandaşlığa geçen insan, araştıracak, bilimsel verileri aklın süzgecinden geçirip değerlendirecektir.
Bu yaklaşım değişmediği sürece, ne yazık ki, Türkiye’nin çağdaş uygarlık seviyesine ulaşması olanaklı görünmüyor. Mustafa Kemal Atatürk, boşuna ‘Hayattaki en hakiki mürşit ilimdir,’ dememiştir. Çağdaşlığın yolu bilimden geçer.”
Ne acıdır ki, Türkiye’de o yazıdan bu yana ülke yönetiminden sorumlu olanların bu konudaki tavrı değişmedi. Hangi olay olursa olsun, işin uzmanına danışmadan kararlar alan ve tüm verileri göz ardı eden bir yönetim anlayışıyla karşı karşıyayız.
***
Japonya’da yaşanan deprem ve arkasından başlayan nükleer santral krizi, tüm dünyayı bu konuyu bir kere daha değerlendirme noktasına getirdi. Japonlar’ın sahip olduğu tüm ileri ve gelişmiş teknolojiye rağmen nükleer reaktörlerden sızan radyasyon havaya karışınca alarm zilleri çaldı.
Avrupa Birliği acil toplandı; İsviçre nükleer projeleri durdurdu...
Almanya, nükleer santrallerin kullanma süresini uzatmaya yönelik kararı ertelediğini açıkladı.
İspanya, bütün nükleer santrallerindeki güvenliği gözden geçirme kararı aldı.
Venezüella lideri Hugo Chávez, Japonya’da yaşanan felaketin ardından Rusya’yla yaptıkları nükleer anlaşmasını askıya aldıklarını açıkladı.
“Hiçbir şey olmamış gibi davranamayız. Japonya’daki olaylar imkânsız olduğunu düşündüğümüz risklerin tamamen göz ardı edilemeyeceğini öğretti” diyordu Almanya Başbakanı Merkel...
Amerika’da ise birçok politikacı, Japonya’da gelişmelerin sonucu belirginleşene kadar nükleer enerjide frene basılması gerektiği görüşünde. Ralph Nader, bu felaketin Amerika'daki nükleer rönesansını sona erdirdiğini söyledi.
***
Peki Türkiye’de neler oldu?
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası, görevini yapıp uyarıda bulundu. Yaptıkları açıklama aynen şöyle:
“Nükleer santraller her zaman nükleer tehlike potansiyeli taşımakta, yapımında ve işletilmesinde yapılacak en küçük bir hata bile telafi edilmesi mümkün olmayan sonuçlara yol açabilmektedir. Japonya gibi güvenli yapı üretiminde ileri düzeyde bir ülke bile nükleer patlamaya engel olamamış ve insanlığı gelecek tehlikesiyle baş başa bırakmıştır.
Ülkemizde de yaşanabilecek olası doğal afetler ve depremler gözüne alındığında, yapılması planlanan nükleer santrallerin oluşturacağı riskin ne kadar büyük olduğu, geçmişte Çernobil bugün Japonya örnekleriyle sabittir. Buna rağmen bu konuda ısrar edilmesi en hafif ifadesiyle felakete davetiye çıkarmaktır."
Türkiye’yi yönetenler bütün bunlar karşısında ne yaptı?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, mutfak tüpünün yaratacağı tehlike ile nükleer santral riskini aynı kefeye koyma gafletini gösterdi.
Onunla da kalmadı; Rusya Devlet Başkanı Medvedev’le Akkuyu’da yapılacak nükleer santral için el sıkışırken, “Temeli nisan sonu ya da mayıs başında atarız” dedi.
Nükleerde rulet çarkı dönmeye başladı. Masanın etrafında toplanan oyuncularda cahil cesareti mi var, dediğim dedikçi hırs mı yoksa başka nedenler mi siz karar verin...
-
Japonya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Japonya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
27 Mart 2011 Pazar
17 Ağustos 2009 Pazartesi
Geçmişle Yüzleşme Sırası Amerika'da...
© Zülal Kalkandelen/ Dünyalı Yazılar
Cumhuriyet Pazar Dergi/ 16 Ağustos 2009
Kimi okurlar soruyor; “Neden pazar günleri siyaset dışında yazmıyorsun?” diyorlar...
Doğrudur; pazar günleri yazarlar, genellikle daha renkli konularda yazmayı tercih eder. Fakat haftada bir kere yazınca, böyle bir tercih yapma olanağınız pek olmuyor.
O nedenle, bu hafta da yine ciddi bir konuya değineceğim.
***
6 Ağustos, ilk atom bombasının atılışının 64. yıldönümüydü. Amerika’nın 2. Dünya Savaşı sırasında, 1945 yılında, Japonya’nın Hiroşima kentine attığı bomba, 140 bin kişinin ölümüne neden oldu.
Ama bu yetmedi...
Üç gün sonra Nagazaki’ye atılan atom bombasıyla da yaklaşık 80 bin kişi öldü...
Ve sonunda Japonya teslim olunca savaş sona erdi...
O bombaların ardından çevreye yayılan radyasyon yüzünden, yıllar içinde on binlerce insan hayatını kaybetti, sakat kaldı...
Bu korkunç olaylar, insanlık tarihinin en karanlık sayfalarına dev puntolarla yazıldı.
Geçenlerde belki bunun kadar korkunç olabilecek bir haber okudum internette. Quinnipac Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırma, Amerikan halkının çoğunluğunun, ABD’nin atom bombası atmasını doğru bulduğunu ortaya koymuş...
Katılımcıların yüzde 61’i bunu “doğru bir iş” olarak görürken, yüzde 22’si yanlış buluyor, yüzde 16’sı da kararsız...
İnsanın kanını donduran bir katliamı “doğru” olarak tanımlamanın ardındaki neden nedir?
Bu sorunun yanıtı önemlidir. Çünkü o nedeni bulup yok etmedikçe, emperyal güçler, her türlü savaş için halk desteğini bulmakta bugün de zorlanmayacaktır...
Irak savaşı da bunun son kanıtı olmuştur...
***
Bugün Beyaz Saray’da başka ülkelere “geçmişinizle yüzleşin” şeklinde tavsiyede bulunan bir Başkan oturuyor. Ankara’yı ziyaretinde de, Meclis’te milletvekillerine hitaben yaptığı konuşmada bu sözleri yinelemişti.
Ama şimdi geçmişle yüzleşme sırası Amerika’da...
Çünkü Obama, kasım ayında Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği Örgütü zirve toplantısı için Singapur’a gidiyor. Programına göre, bu sırada Japonya’yı da ziyaret edecek.
Obama, oralara kadar gitmişken daha önce yapılmayanı yapmalı ve Hiroşima Barış Anıt Parkı’nı ziyaret etmeli. Çünkü nükleer silahlardan arındırılmış bir dünya, sadece lafla olmaz; tarihin en dehşet verici nükleer saldırısına uğrayan kentlere gidip, kurbanların anısına çelenk koyması gerekir.
Atom bombasının atıldığı tarihten bu yana, hiçbir ABD başkanı ya da başkan yardımcısı, görevde olduğu süre içinde Hiroşima’yı ziyaret edip kurbanların anısı önünde saygı duruşunda bulunmadı...
Jimmy Carter ve Richard Nixon, Hiroşima’ya gittiklerinde başkan değillerdi. Bu nedenle yaptıkları ziyaret, kişisel bir anlam ifade etmenin ötesine geçmedi.
Bugüne kadar bu anıta çelenk koyan en üst düzey Amerikalı yetkili, Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi oldu.
Bakalım Obama, kendi tavsiyesine uyup geçmişle yüzleşecek mi?
Yoksa, “ziyaret kısaydı, vakit olmadı” türünden bahanelere mi sığınacak?
Bu noktada Obama’ya kendisinin söylediği bir sözü hatırlatmakta yarar var:
“Bir yandan dost ülkelerle birlikte nükleer silahlarımızı artırdığımız ve Rusların nükleer silahlarını geliştirdiği bir ortamda, İran ve Kuzey Kore gibi ülkelere nükleer silah edinmemeleri konusunda baskı yapabileceğimizi düşünmek saflık olur.”
Tek kutuplu dünyanın emperyal gücü Amerika’nın kendi geçmişiyle barışmadığı bir ortamda, dönüp diğer ülkelere bunu tavsiye etmesi de saflık olur...
Tweet
Cumhuriyet Pazar Dergi/ 16 Ağustos 2009
Kimi okurlar soruyor; “Neden pazar günleri siyaset dışında yazmıyorsun?” diyorlar...
Doğrudur; pazar günleri yazarlar, genellikle daha renkli konularda yazmayı tercih eder. Fakat haftada bir kere yazınca, böyle bir tercih yapma olanağınız pek olmuyor.
O nedenle, bu hafta da yine ciddi bir konuya değineceğim.
***
6 Ağustos, ilk atom bombasının atılışının 64. yıldönümüydü. Amerika’nın 2. Dünya Savaşı sırasında, 1945 yılında, Japonya’nın Hiroşima kentine attığı bomba, 140 bin kişinin ölümüne neden oldu.
Ama bu yetmedi...
Üç gün sonra Nagazaki’ye atılan atom bombasıyla da yaklaşık 80 bin kişi öldü...
Ve sonunda Japonya teslim olunca savaş sona erdi...
O bombaların ardından çevreye yayılan radyasyon yüzünden, yıllar içinde on binlerce insan hayatını kaybetti, sakat kaldı...
Bu korkunç olaylar, insanlık tarihinin en karanlık sayfalarına dev puntolarla yazıldı.
Geçenlerde belki bunun kadar korkunç olabilecek bir haber okudum internette. Quinnipac Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırma, Amerikan halkının çoğunluğunun, ABD’nin atom bombası atmasını doğru bulduğunu ortaya koymuş...
Katılımcıların yüzde 61’i bunu “doğru bir iş” olarak görürken, yüzde 22’si yanlış buluyor, yüzde 16’sı da kararsız...
İnsanın kanını donduran bir katliamı “doğru” olarak tanımlamanın ardındaki neden nedir?
Bu sorunun yanıtı önemlidir. Çünkü o nedeni bulup yok etmedikçe, emperyal güçler, her türlü savaş için halk desteğini bulmakta bugün de zorlanmayacaktır...
Irak savaşı da bunun son kanıtı olmuştur...
***
Bugün Beyaz Saray’da başka ülkelere “geçmişinizle yüzleşin” şeklinde tavsiyede bulunan bir Başkan oturuyor. Ankara’yı ziyaretinde de, Meclis’te milletvekillerine hitaben yaptığı konuşmada bu sözleri yinelemişti.
Ama şimdi geçmişle yüzleşme sırası Amerika’da...
Çünkü Obama, kasım ayında Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği Örgütü zirve toplantısı için Singapur’a gidiyor. Programına göre, bu sırada Japonya’yı da ziyaret edecek.
Obama, oralara kadar gitmişken daha önce yapılmayanı yapmalı ve Hiroşima Barış Anıt Parkı’nı ziyaret etmeli. Çünkü nükleer silahlardan arındırılmış bir dünya, sadece lafla olmaz; tarihin en dehşet verici nükleer saldırısına uğrayan kentlere gidip, kurbanların anısına çelenk koyması gerekir.
Atom bombasının atıldığı tarihten bu yana, hiçbir ABD başkanı ya da başkan yardımcısı, görevde olduğu süre içinde Hiroşima’yı ziyaret edip kurbanların anısı önünde saygı duruşunda bulunmadı...
Jimmy Carter ve Richard Nixon, Hiroşima’ya gittiklerinde başkan değillerdi. Bu nedenle yaptıkları ziyaret, kişisel bir anlam ifade etmenin ötesine geçmedi.
Bugüne kadar bu anıta çelenk koyan en üst düzey Amerikalı yetkili, Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi oldu.
Bakalım Obama, kendi tavsiyesine uyup geçmişle yüzleşecek mi?
Yoksa, “ziyaret kısaydı, vakit olmadı” türünden bahanelere mi sığınacak?
Bu noktada Obama’ya kendisinin söylediği bir sözü hatırlatmakta yarar var:
“Bir yandan dost ülkelerle birlikte nükleer silahlarımızı artırdığımız ve Rusların nükleer silahlarını geliştirdiği bir ortamda, İran ve Kuzey Kore gibi ülkelere nükleer silah edinmemeleri konusunda baskı yapabileceğimizi düşünmek saflık olur.”
Tek kutuplu dünyanın emperyal gücü Amerika’nın kendi geçmişiyle barışmadığı bir ortamda, dönüp diğer ülkelere bunu tavsiye etmesi de saflık olur...
Etiketler:
2. Dünya Savaşı,
Amerika,
atom bombası,
Barack Obama,
emperyalizm,
Japonya,
Jimmy Carter,
nükleer savaş,
Richard Nixon