27 Eylül 2012 Perşembe

The Prime Minister of Turkey: Stop Turkey’s proposed Death Camps for stray animals!

Please sign the petition here: http://www.change.org/petitions/the-prime-minister-of-turkey-stop-turkey-s-proposed-death-camps-for-stray-animals#



Hi there, 

I just signed the following petition addressed to: The Prime Minister of Turkey Mr Recep Tayyip Erdogan.

----------------
Stop Turkey’s proposed Death Camps for stray animals!


Animal lovers and welfare organizations in Turkey have been shocked and outraged by the governments proposed changes to Turkey's very comprehensive Animal Rights law 5199.
The draft document which was prepared in secret and presented to Parliament last week, if passed, would mean a slow and lingering death for all of Turkey's stray cats and dogs! 
The Government's plan which marks a complete U turn in policy, intends to abolish the current programme of TNR - Trap, Neuter and Return* instead it proposes that municipalities round up ALL free roaming animals (dogs and perhaps even cats) and place them in what they are calling 'Dogal hayat parklari' (natural life parks) Now this may sound nice but these parks will just be fenced off areas, probably forests, far from populated areas where hundreds or even thousands of animals will have to fend for themselves. Those that don't die of starvation will probably suffer terrible injuries from fights over limited food sources and disease will spread through the population like wildfire.
At the moment many municipalities do not employ a vet to neuter or treat street animals, some cannot even support the animal shelters in their own areas properly so who is going to care for the animals in these out of the way parks? There will be no way to check on their welfare or even to find out if animals were actually taken there at all or disposed of in some other way!! These "parks" will become nothing but mass death camps!

PLEASE if you love animals and care for Turkey let the Turkish Government know what a huge mistake they are making. Let them know that this is unacceptable and will put you off Turkey as a holiday destination if allowed to happen!!

You have the power to influence this proposal. Please sign our petition and add your voice to the thousands across Turkey who have already made their protest known.
Thank you

*TNR – Trap, Neuter and Return - the only method of stray animal population control endorsed by The World Health Organisation.

----------------

Sincerely,


[Your name]

23 Eylül 2012 Pazar

Orta Sınıfın Şampiyonu Kim?

© Zülal Kalkandelen / Dünyalı Yazılar
Cumhuriyet Pazar Dergi / 23 Eylül 2012

(Not: Aşağıdaki yazı, 6 Eylül'de Demokratik Parti Kurultayı'nın son gününde bir otel odasında gece saat 04.00'te yazılıp gönderilen ama gazetede ancak bugün yayımlanabilen bir yazıdır.)

Geçen hafta Kuzey Carolina’nın Charlotte kentinde Demokratik Parti Kurultayı’nı izledim. Dört gün boyunca delegelerle, parti yöneticileriyle ve Demokratik Parti ile ilgisi olmayan halktan insanlarla konuştum. Bill Clinton, Rahm Emanuel, Elizabeth Warren, Michelle Obama gibi Demokratların ileri gelenlerinin, birçok Senatör  ve Temsilciler Meclisi üyesinin yaptıkları konuşmalarda ortak bir nokta vardı. Hepsi Cumhuriyetçi Parti’nin adayı Mitt Romney ile Obama politikaları arasındaki farkları ortaya koyup, çok kesin hatlarla ayrılan iki ayrı Amerika’dan söz ediyordu.

Bunlardan birisi, “ben kendi alacağımı aldım, kazanan her şeye sahip olur, sen kendi başınasın” şeklinde özetledikleri, devletin sosyal harcamalarının ortadan kaldırılıp, zenginlere vergi indirimleri yapılan Romney Amerikası. Diğeri de, güçlü bir ekonominin orta sınıfı güçlendirmekten geçtiğine inanan, devletin sosyal harcamalarının, özellikle eğitim, sosyal güvenlik ve sağlık sigortası konularındaki desteğinin olabildiğince yüksek tutulduğu Obama Amerikası.

Konuşmasıyla kurultayda en büyük alkışı alanlardan Harvard Hukuk Profesörü Elizabeth Warren’ın Obama Amerikası’nı anlatırken verdiği örnek ilginçti: “Milyonerlerin de sekreterler gibi vergilerini tam ödeyecekleri bir ülke.

Kurultayda akademisyenlerin ve siyasetçilerin söz ettiği soyut kavramların daha net açıklanabilmesi için akıllıca bir yol seçilmişti. Halkın içinden insanlar podyuma gelip, yaşadıkları deneyimleri herkesin anlayabileceği şekilde bizzat anlattılar.

Ancak sonuçta bu bir partinin seçim öncesinde kararsızları etkilemeyi umarak düzenlediği bir toplantı. Kürsüde dile getirilen her şey, bu amaca yönelik olarak kurgulanıyor. Acaba gerçekler orada anlatılanlar gibi miydi? Obama gerçekten orta sınıfın şampiyonu muydu?

Ben, Kuzey ve Güney Carolina Eyaletleri İşçi Koalisyonu’nun söylediklerine de baktım. Altını çizdiğim ifadeleri maddeler halinde belirteceğim.

* Hem Demokratik hem de Cumhuriyetçi Parti, yoksul emekçi kesimin haklarını korumak konusunda tamamen başarısızdır. Bize göre, şirketleşen bu partiler arasında biri diğerinden daha iyi değildir. (İki parti için kullanılan ortak isim “The Rebuplicrats”.)

* Her iki parti de Wall Street’ i kurtarmak için halkın parasını kullandı. Halkın % 99’u Wall Street’in kâr hırsı ve onun neden olduğu ekonomik kriz yüzünden aşırı derecede mağdur.

* Bu partiler, büyük çaplı işten çıkarmalar yaşanmasına karşın, yıpranan yolları, okulları, hastaneleri, parkları vs. onarmayı kapsayan, ülke çapında bir kamu iş programı başlatmıyor.

* İki parti de, milyonlarca vergi mükellefinin evine yasadışı ipotek getirip el koyarak “Amerikan Rüyası”nın sona ermesine neden olan ve küçük işletmelere kredi vermeyi reddeden bankaları kurtardı.

* Hem Cumhuriyetçiler hem de Demokratlar, petrol avantajı sağlamak ve Amerikan dolarının piyasa hakimiyetini sürdürmek için Ortadoğu’da savaşları sürdürdü. Bunun için 4 trilyon dolar harcanırken Amerikan halkı giderek daha da fakirleşti.

* Bunlar ortadayken Kongre’nin çalışmalarına olan desteğin %10‘un altına inmesine şaşmamalı.

İşçi Koalisyonu haklı. Obama, Romney’nin politikalarına göre orta sınıfı biraz daha fazla önemsiyor görünebilir ya da öyle olabilir ama belli ki o sınıfın şampiyonu değil. Paranın politikayı parmağında oynattığı bir ülkede, Wall Street kodamanlarıyla dirsek temasını sürdürüp, bir yandan da yalnızca halkın çıkarlarını savunduğunu iddia etmek, tam bir oksimoron.

_

9 Eylül 2012 Pazar

7 Temmuz 2012

© Zülal Kalkandelen / Dünyalı Yazılar
Cumhuriyet Pazar Dergi / 9 Eylül 2012

İnsanlar bilinç sahibi tek canlı değil; Hayvanlar da insanlarla kıyaslanabilecek derecede bilince sahip. Bu, aralarında bütün memeliler, kuşlar ve ahtapotun da olduğu birçok canlı için geçerli.

Bu açıklamayı yapanlar, 7 Temmuz’da İngiltere’nin Cambridge Üniversitesi’nde düzenlenen uluslararası bir konferansta toplanan bilim insanları. “İnsanda ve Hayvanda Bilinç” başlığı altında gerçekleştirilen Francis Crick Anma Konferansı’nda, aralarında Stephen Hawking’in de bulunduğu 15 uzman, bu sonucu kanıtlayacak bilgileri sundular.

Konferansın sonunda Cambridge Bilinç Deklarasyonu'nun (“The Cambridge Declaration of Consciousness”) imza töreni, CBS 60 Minutes programı tarafından kaydedilmiş ama bizim medya, bilim adına bir devrim niteliğinde olan böyle bir olayla ilgilenmedi tabii...

Hayvanlarda bilinç olgusu, aslında bugüne kadar yapılan araştırmaların da gösterdiği ve konuyla ilgili olanların tartıştığı bir gerçekti. Hatta evinde hayvan besleyen her insanın fark edeceği şekilde, hayvanların da acı çektikleri, sevindikleri ya da belli bir hedefe yönelik olarak karar aldıkları bilinir. Ama ne zaman bu konu açılsa, ya maymunlar ya da insanlarla daha iç içe bir hayat süren kedi ve köpek düşünülür.

Oysa gelişmiş bir bilince sahip hayvanlar onlarla sınırlı değil. Geçen günlerde televizyonda rastladığım bir belgeselde fillerin bir sorun karşısında nasıl işbirliğine gittiklerini, bir kuşun yiyeceğine göz diken rakibini atlatmak için plan yaptığını gözlerimle gördüm.

Cambridge Deklarasyonu’nun önemi, hayvanlarda bilinç olgusuna çok daha geniş bir boyut kazandırarak, şu cümlelerle bilimsel olarak ortaya koyması: “Aynı noktada buluşan ortak kanıtlar, hayvanlarda nöroanatomik, nörokimyasal ve nörofizyolojik bilinç durumlarının alt katmanlarının var olduğunu ve hayvanların kasıtlı davranışlar gösterme kapasitesi taşıdıklarını göstermektedir. Bunun sonucu olarak, elimizdeki kanıtlara göre, insan, bilinç oluşturan nörolojik altyapıya sahip tek canlı değildir. Aralarında bütün memeliler, kuşlar ve ahtapot gibi birçok canlının da bulunduğu hayvanda bu nörolojik altyapı bulunmaktadır.

***

Peki bu deklarasyonun etkileri ne olur? Bu sorunun yanıtlarına, metne imza koyanlardan, Standford ve MIT’de araştırmalar yapan Kanadalı Philip Low’un bir röportajında rastladım.

Bugüne kadar hayvanların bilince sahip olmadığını iddia etmenin insanlar için kolay yol olduğunu ama artık bundan sonra bilmiyorduk diyemeyeceğimizi söylüyor. Hayvan haklarına etkisi konusunda ise, bilimin topluma ne yapması gerektiğini dikte etmeyeceğini, görevlerinin sadece buldukları verileri sunmak olduğunun altını çiziyor.

Ancak gelecekte toplumların daha az hayvanı kendi amaçları için kullanır hale geleceğini düşünüyor Low. “Yapmamız gereken, daha az yıkıcı çözümler bulmak. İnsan hayatı üzerine araştırmalar yapmak için başka hayatları sona erdirmek zorunda değiliz. Hayvan hayatına saygı duyan daha iyi teknolojiler geliştirebiliriz” diyor.

Bulduğunuz veriler sizi kişisel olarak nasıl etkiledi?” sorusuna verdiği yanıt etkileyici: “Sanırım vegan olacağım. Hayvanlar hakkındaki bu yeni bulgulardan, özellikle onların acıyı deneyimlerken yaşadıkları zulümden etkilenmemek olanaklı değil.

7 Temmuz 2012, insan-hayvan ilişkisinde çok önemli bir tarih olarak kayda geçti. Acaba bu gelişmeler, insanoğlunu nasıl etkileyecek? Acaba Low’un sergilediği duyarlılığı kaç kişi hissedecek? Yoksa bilim görmezden gelinmeye devam mı edilecek?

-

8 Eylül 2012 Cumartesi

Obama İle "Umuda" Yolculuk

© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 8 Eylül 2012

CHARLOTTE-Barack Obama, Demokratik Parti Kurultayı’nın son gününde, kasım ayındaki ABD başkanlık seçiminde yeniden partisinin resmi adayı olarak belirlendi. ABD’nin 42. Başkanı Bill Clinton tarafından önceki akşam açıklanan adaylık önerisini kabul eden Obama, konuşmasında seçimi kazanırsa gelecek dört yılda yapacaklarını anlattı. “Herkesin hakkını alıp, hakça paylaştığı ve herkes için aynı kuralların geçerli olduğu bir ülkeye inanıyorsanız, seçimde oyunuza ihtiyacım var” diyen Obama, seçildiğinden bu yana yaptıklarını anlattı. Başlattığı işi tamamlamak için ikinci kez vize isterken, girdikleri yolun kolay olduğunu söylemediğini ama önerdiğinin daha iyi bir yol olduğunu belirtti.

İlk kez ABD Başkanı sıfatıyla katıldığı kurultayda öncekilere göre kendine daha güvenli gözüken Obama’nın, eski konuşmalarındaki heyecanı bir ölçüde kaybetmiş. 2004‘te idealleri olan genç bir senatörken, 2008 yılında değişim öneren bir lider adayıydı, bugün ise önerdiği değişimi tamamlamak için tekrar oy isteyen bir Başkan. 37.5 milyon insanın televizyondan naklen izlediği konuşma, salondaki partilileri ikna etse de, bunun herkes için geçerli olduğunu söylemek olanaklı değil. Verdiği sözlerin önemli bir kısmını gerçekleştirmedi, Irak Savaşı'na karşı çıkıyordu ama Afganistan'da savaşın boyutlarını genişletti. Wall Street'e karşı çıkıyor görünüp, kapalı kapılar ardında sermaye ile sıcak ilişkisini sürdürdü.

Obama'nın askeri harcamaları kısmaya niyetli olmadığı da konuşmasında bir kez daha ortaya çıktı. Burma’dan Libya’ya ve Güney Sudan’a kadar bütün insanların haklarını koruyup huzuru sağladıklarını iddia ederek, “Ben başkomutan olduğum sürece dünyanın gördüğü en güçlü orduya sahip olmayı sürdüreceğiz” dedi ABD Başkanı. Eğitim ve kadın haklarının geliştirilmesi, çevreyi koruma ve petrole olan bağlılığın azaltılması gibi konularda mesajlar verdikten sonra, orta sınıftan insanların yaşam mücadelesinin kendisine umut verdiğini anlattı ve herkesi o umudu paylaşmaya çağırdı.

İSRAİL VURGUSU

Obama’dan hemen önce delegelere seslenen Başkan Yardımcısı Joe Biden ise, uzun ama yer yer coşkulu bir konuşma yaptı. “4 yıl öncekinden daha iyi durumda mıyız?” sorusuna “Usama bin Ladin ölü, General Motors yaşıyor” diye yanıt vermesi alkışlarla karşılandı. Obama’nın karakterini ve liderliğini öven Biden, “Amerika, rakiplerimizin söylediği gibi çöküş içinde değildir” dedi.

Günün bir diğer önemli konuşmacısı, Senatör John Kerry idi. Obama, “İsrail’in güvenliğini sağlama taahhüdümüz sekteye uğramamalı” derken, John Kerry de İsrail ile ilişkilerin altını çizdi. ABD Başkanı’nın İran’a karşı yaptırımları genişletmek konusunda her zaman İsrail’in yanında olmaya söz verdiğini ve hiçbir seçeneği masadan kaldırmadığını vurgulayan Senatör Kerry, konu İsrail olunca her zaman Mitt Romney yerine Netenyahu’ya inanacağını söyledi. Obama’nın diplomasisiz güç kullanımı ya da güç kullanımını dışlayan diplomasi arasında seçim yapmayı reddettiğini de sözlerine ekledi.

OBAMA’YA SANATÇI DESTEĞİ

Kurultayın son gününde podyuma birçok ünlü isim çıkarak Obama’ya desteğini gösterdi. Amerikan milli marşını söyleyen Marc Anthony’den sonra sahne Grammy ödüllü şarkıcı James Taylor’ındı. Mary J. Blige ve Foo Fighters da şarkılarıyla geceye renk kattılar.

Foo Fighters grubundan Dave Grohl, "My Hero" adlı şarkının o akşam daha anlamlı olduğunu söyleyerek Obama'ya gönderme yaptı.

Sinema ve TV dünyasından kurultaya katılıp konuşma yapan oyuncular Eva Longoria ve Scarlett Johansson ise, özellikle kadınlar ve genç kesim üzerinde etkili olacak mesajlar verdiler.

Eva Longoria, "Wendy's'de çalışan Eva Longoria'nın vergi indirimine ihtiyacı vardı ama film setinde çalışan Eva Longoria'nın buna ihtiyacı yok" dedi ve Obama'nın politikalarının dar gelirlileri korumaya yönelik olduğunu savundu.

Scarlett Johansson, partiye kayıtlı bir annenin ve orta sınıftan bir ailenin çocuğu olarak Obama’nın sağlık sigortası, daha uygun üniversite primleri ve eşit işe eşit ücret politikalarının önemine değindi. “Size kime oy vereceğimi anlatmaya gelmedim. Kime oy verdiğimi biliyorsunuz. Size oy verin demek için buradayım” diyerek genç kesimi sandığa gitmeye çağırdı.

(Fotoğraflar bana aittir.)

-

7 Eylül 2012 Cuma

Clinton'dan Romney'e Okkalı Yanıt

© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 7 Eylül 2012

Demokratik Parti, ABD Başkanlık seçimi için adayını Kuzey Carolina’da devam eden kurultayın ikinci gününde resmen ilan etti. ABD’nin 42. Başkanı Bill Clinton, çarşamba akşamı etkili bir konuşma yaparak Barack Obama’yı ikinci kez Başkanlığa aday gösterdi. Clinton, Obama’nın adaylığını, “Dışardan serin kanlı görünen ama içinden Amerika için tutuşan birini aday göstermek istiyorum. Buluşlar, yaratıcılık, eğitim ve işbirliği sayesinde yeni bir Amerikan rüyası kurabileceğimize inanan bir adam. Michelle Obama ile evlenme akıllığını gösteren bir adam. Barack Obama’nın Amerika’nın gelecek başkanı olmasını istiyorum ve onu Demokratik Parti’nin bayraktarı olarak gururla aday gösteriyorum” diyerek açıkladı.

Bill Clinton, ayakta alkışlarla karşılanan bu sözlerinden sonra, konuşmasının önemli bir bölümünü Obama’nın “güçlü bir orta sınıf yaratılması ve fırsat eşitliğine dayanan bir ekonominin sağlamlaştırılması için uyguladığı politikalara” ayırdı. “Ben ve benden önceki hiçbir Başkan verilen onca zararın tümünü 4 yılda gideremezdi” diyerek Obama’nın göreve ilk geldiğinde karşılaştığı yıkık ekonomiyi hatırlattı. Eski Başkan, rakamlara ve mantığa dayandırdığı konuşmasında, zenginleri kollayan Romney ile orta sınıfa destek verdiğini söylediği Obama’nın temsil ettiği iki ayrı Amerika’nın resmini çizdi.

Clinton, Obama’nın kendisine karşı başkanlık yarışına katılan Joe Biden’ı Başkan Yardımcısı seçtiğini, eşi Hillary Clinton’ı ise kabinesine aldığını anımsatarak, ABD Başkanı’nın işbirliğini siyasi rekabetin ve partizanlığın üzerinde tuttuğunu söyledi. Cumhuriyetçi kesimin Obama’ya karşı savunduğu tüm argümanları kanıtlarıyla tek tek çürüterek, siyasi konuşma dinamikleri açısından çok iyi kurgulanmış bir metinle, Obama’ya sağlam bir destek verdi.

Clinton’ın 50 dakikalık konuşmasını tamamlamasından sonra sahneye gelen Obama ile kucaklaşması, salondaki 20 bin kişinin “4 Yıl Daha!” sloganıyla karşılandı.

Aslında Bill Clinton ile Barack Obama arasındaki ilişkinin ilk başlarda fazla sıcak olmadığı ama zaman içinde giderek iki tarafın da çıkarları doğrultusunda zorunlu olarak geliştiği biliniyor. Bill Clinton, Obama’nın kendisini Amerika’nın Haiti’ye yardım çalışmaları için görevlendirmesi ve Hillary Clinton’ın hükümetteki konumu nedeniyle ABD Başkanı ile ilişkisini daha yakın tutarken, Obama ise, kasım ayında yapılacak seçimde kararsız beyazların, özellikle beyaz yakalı işçilerin oyunu alabilmek için, halk tarafından en çok sevilen başkanlardan birisi olan Bill Clinton’ın desteğine ihtiyaç duyuyor.

Kurultayın ikinci günü genellikle ABD başkan yardımcılarına ayrılan ana konuşmanın Bill Clinton’a yaptırılması ve partinin adayını resmen onun açıklaması, Obama’nın bu desteğe verdiği önemi ortaya koyuyor. Araştırmalara göre, kararsız eyaletlerdeki seçmenlerin yüzde seksene yakını beyazlardan oluşuyor. Obama ırk konusunu vurgulamamaya özen gösterse de, Cumhuriyetçi aday Mitt Romney karşısında bu kesimde avantaj elde edebilmesi için, Clinton kartını tekrar kullanmaya gerek gördüğü anlaşılıyor.

Bill Clinton’dan hemen önce yaptığı konuşmayla Obama’yı “orta sınıfın şampiyonu” şeklinde yansıtan Elizabeth Warren da kurultayda öne çıkan isimlerdendi. Obama’nın yakın çalışma ekibi içinde yer alan Harvard Hukuk Profesörü, Massachusetts eyaletinde senatörlük için yarışıyor. Wall Street ve milyon dolarlık holdinglerin CEO’larına karşı oldukça sert çıkışları nedeniyle de bazılarınca aşırı liberal olarak değerlendiriliyor. Senato’ya giremese bile Warren’ın gelecek dönemde adının daha çok duyulacağı anlaşılıyor.

Bunun yanı sıra, Amerikan basınında çıkan bazı haberlere göre, Senatör John Kerry’nin kurultayın son gününde Obama’nın ulusal güvenlik politikalarını savunan bir konuşma yapması, Kerry’nin ilerde Hillary Clinton’ın yerine Dışişleri Bakanı olarak atanabileceği şeklinde yorumlanıyor.

KURULTAY SALONU DIŞINDA PROTESTO GÖSTERİLERİ

Charlotte’ta kapalı kapılar ardında kurultay sürerken bir yandan da sokaklarda çeşitli protesto gösterileri yapılıyor. Tea Party üyeleri kürtaj karşıtı pankartlarla Demokratların ahlaki ve aile değerlerini yıktığını savunuyor. Bu protestolar sırasında şu ana kadar önemli bir gerginlik yaşanmadı ama zaman zaman muhafazakarlarla “Beden benim! Kararı ben veririm” diyen Demokrat Partili kadınlar arasında çıkan tartışmalar, Türkiye’de olanları anımsatıyor. Bir taraftan da Wall Street”i İşgal eylemcileri “Demokratların Maskesini Düşürün”,“Demokratik Parti Kurultayı hiçbir şey ifade etmiyor” ve “Politikayı para yönetmesin” sloganlarıyla seslerini duyurmaya çalışıyor.

FIRTINA PLANLARI DEĞİŞTİRDİ

Charlotte’ta kötü hava koşulları ve beklenen fırtına yüzünden Obama’nın adaylığı kabul konuşması için düşünülen mekan değiştirildi. 74 bin kişilik Bank of America Stadyumu’nun üstü açık olduğu için, kurultayın son günü de kapalı salon Time Warner Cable Arena’ya alındı. Ancak bu mekanın 20 bin kişilik kapasiteye sahip olması, daha önce Obama’yı salonda dinlemek üzere akreditasyon kartı alan binlerce kişinin hayalini suya düşürdü.

(Fotoğraflar bana aittir.)

-

6 Eylül 2012 Perşembe

Obama'nın Michelle kozu

© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 6 Eylül 2012

CHARLOTTE - ABD’de Demokratik Parti’nin (DP) Kuzey Carolina’da devam eden kurultayı Başkan Barack Obama’nın eşi Michelle Obama’nın coşkulu ve duygusal konuşmasıyla açıldı. Time Warner Cable Arena’da yapılan kurultayın ilk gününde ana tema, eğitim, sağlık ve kadın haklarıydı. Partililerin Obama’ya övgü silsilesi şeklinde geçen açılış gününde, Michelle Obama’nın eşi için ikinci kez destek isterken yaptığı konuşma, Demokratlar tarafından büyük beğeniyle karşılandı. Esprilerle ve aile hayatından çeşitli anekdotlarla süslediği oldukça kişisel bir konuşma yaptı “First Lady”. “Barack’ı 4 yıl öncekinden, hatta 23 yıl önce ilk tanıştığımız günden daha çok seviyorum. Hayata nereden başladığını asla unutmadı” diyerek halkın sorunlarının aynılarını geçmişte eşi ve kendisinin de bizzat yaşadıklarını vurguladı.

DEĞİŞİM ZAMAN ALIYOR

Popülerliği Barack Obama’dan fazla olduğu yorumları yapılan First Lady, konuşmasında eşinin 2008 yılı kampanyasındaki sloganı ve vaadi olan “değişim” ile ilgili yaptığı değerlendirmede, değişimin zor olduğunu ve bir kerede yapılamayacağını, ama bu yönde ilerlemeleri halinde sonunda mutlaka onu gerçekleştireceklerini söyledi. Michelle Obama, en önemli görevinin annelik olduğunu ve çocuklarının hayatının merkezinde bulunduğunu da belirtti.

Michelle Obama’nın özellikle Amerikan orta sınıfı ve kadınlara yönelik olarak planlanan konuşmasında tek bir kez bile Mitt Romney’nin adını anmadan Cumhuriyetçi bakış açısını eleştirmesi dikkat çekiciydi. Sık sık alkış ve sloganlarla kesilen konuşma sonunda bütün salon ayaktaydı. Konuşmasından sonra delegeler arasında ABD’de “2016’da Michelle başkan olsun” yorumları yapılıyordu.

Kurultayın ilk gününde, Temsilciler Meclisi’ndeki kadın üyeler, Temsilciler Meclisi Azınlık Lideri Nancy Pelosi başkanlığında podyuma çıkarak tek tek neden Obama’yı desteklediklerini anlattılar. Obama’nın 2008’de başkan seçildiğinden bu yana sağlık ve iş güvenliği konularında kadınların yararına yaptığı çalışmalardan örnekler verilirken, Obama’nın imzaladığı ‘Eşit Ücret Yasası’na rağmen kadınla erkek arasında devam eden ücret dengesizliğinin giderilmesi talebi yinelendi.

Tecavüz tecavüzdür” cümlesinin sık sık duyulduğu konuşmalarda, Cumhuriyetçilerin tecavüzün tanımını bile kadın aleyhine değiştirmeye çalıştığı, hamile kalma konusunda kararı kadınların vermesi gerektiğine inanmayan Romney gibi bir politikacıya güvenilemeyeceği vurgulandı.

"YENİ BARACK OBAMA"

Newark (New Jersey) Belediye Başkanı Cory A. Baker, konuşmasında “Her Amerikalı saygın bir şekilde huzur içinde emekliliğini yaşamalı, özgürlük ve adalet herkes için olmalı, her anne baba çoçuklarının hayallerinin kendininkinden daha büyük olmasını sağlayabilmeli” deyince delegelerin “USA! USA!” sloganları arasında kayda değer bir alkış topladı.

Partili Demokratlar tarafından çok sevilen ve “Yeni Barack Obama” denilen San Antonio (Teksas) Belediye Başkanı Julian Castro, DP kurultayında ana konuşmalardan birini yapan ilk Latin Amerikalı oldu. Julian Castro ve Teksas‘tan Temsilciler Meclisi’ne aday olan ikiz kardeşi Joaquin Castro, Demokratların parlayan yeni yıldızları olarak görülüyor. Obama’nın 21. yüzyılı yeni bir Amerikan yüzyılı yapacağını savunan genç Belediye Başkanı, Michelle Obama’dan sonra en büyük alkışı alan konuşmacı oldu. Partinin Castro’yu öne çıkaran seçiminin, Obama’nın ülkedeki Latinlerin desteğini almayı ne kadar kritik önemde gördüğünü gösterdiği yorumları yapılıyor.

TURKİYE'NİN BÖLGEDE ARTAN ÖNEMİ

Salondaki konuşmalar başlamadan önce Yabancı Basın Ofisi'nde, Obama yönetiminden uzmanların katıldığı basın toplantıları düzenlendi. "Obama for America" adlı seçim kampanyasının ulusal güvenlik danışmanı Michele Flournoy, yaptığı açıklamada, Obama’nın Irak’ta savaşı sona erdirip askerleri eve geri döndürdüğünü, Kaddafi’nin artık bir tehlike olmadığını, Afganistan’daki savaşı 2014‘te sona erdirmek için NATO’ya bir plan önerdiğini ve İsrail’in güvenliği için en çok çalışan Başkan olduğunu, işkenceyi yasakladığını anlattı.

Obama’nın müttefik ülke Türkiye’nin bölgede artan önemine değer verdiğini söyleyen Flournoy, aslında bu konuda iki partinin de aynı tavrı alması gerektiğini, ama Romney’nin birçok konuda sessiz kaldığını belirtti.

Öte yandan, DP’nin programında Türkiye’nin adı, programın ABD’nin Avrupa için öngördüğü “aşamalı uyarlanabilir yaklaşım” adı verilen füze kalkanı projesinin anlatıldığı bölümde geçiyor. Obama’nın, hem Avrupa’yı hem de ABD’yi İran ve başka yerlerden kaynaklanabilecek füze tehditlerine karşı koruyacak balistik füze savunma sisteminde ilerleme kaydettiğine işaret edilen programda, “ABD ve Rusya’nın füze savunma konusunda işbirliği yapabileceğine inanıyoruz, ancak şunu da açıklıkla dile getirdik ki (füze kalkanı) sistemimizde, Polonya, Türkiye ve Romanya’da konuşlandırmak suretiyle attığımız adımlardan başlayarak, yol almaya devam edeceğiz” ifadesi kullanıldı.

Bu arada DP’nin 2008’deki programında, “Kudüs, İsrail’in başkentidir ve öyle de kalacaktır” ifadesine bu kez yer verilmezken, “ABD Başkanı Obama ve Demokrat Parti’nin İsrail’in güvenliğine sarsılmaz bağlılığı” vurgulandı ve İsrail’e yapılan güvenlik yardımlarının Obama’nın görevde olduğu süre içerisinde her yıl artırıldığına işaret edildi.

BAŞA BAŞ GİDEN SEÇİM YARIŞI

Gün içinde yapılan ilginç basın toplantılarından bir diğerine kamuoyu araştırma şirketi Zogby’nin sahibi John Zogby katıldı. Bu şirketin yaptığı son araştırmaya göre, kasım ayındaki başkanlık seçiminde oylar yüzde 44 Obama, yüzde 44 Romney şeklinde başa baş gidiyor; sonucu ise yüzde 12’lik kararsız kesim belirleyecek. “Oy oranları birbirine o kadar yakın ki, 6 Kasım’da ne olacağı hakkında şu anda bir fikrim yok” diyen Zogby’ye göre, Demokratlar, seçmenlere “Bugünkü durumunuz 4 yıl öncesine göre daha iyi değil mi?” diye sormak yerine, geleceğe dönük umutları canlandırmalı.

-

5 Eylül 2012 Çarşamba

Obama'nın İkinci Sınavı

© Zülal Kalkandelen
Cumhuriyet / 5 Eylül 2012

CHARLOTTE- Amerika’da Tampa, Florida’da yapılan Cumhuriyetçi Parti Kurultayı’ndan sonra bu hafta da Demokratik Parti Kurultayı siyasetin gündemini belirliyor. Kasım ayındaki başkanlık seçiminde Barack Obama’nın karşısına çıkacak olan Mitt Romney, geçen hafta Cumhuriyetçilerin resmi adayı olarak belirlenmişti. Obama da ABD Başkanı olarak katılacağı bu ilk kurultayda, bir kez daha Demokratların adayı ilan edilecek.

Toplantının gerçekleştirildiği Kuzey Carolina eyaletinin en büyük kenti Charlotte, 60 bin delegeyle birlikte, 35 bin konuğu ağırlarken, 160 otelde tek bir boş oda kalmadı. Amerikan medyasının yanı sıra dünya medyası da kurultaya büyük ilgi gösteriyor. Toplam 15 bin gazetecinin izlediği bu dev organizasyonda çalışan gönüllü sayısı ise 10 bin.

Kurultayın başlamasından önceki gün Amerika’da her yıl eylül ayının ilk pazartesi günü kutlanan İşçi Bayramı (Labor Day) olunca, çeşitli işçi birliklerinin ülkedeki ekonomik ve sosyal duruma yönelik mesajları Charlotte sokaklarında ağırlıklı olarak yer aldı.

Herkes için iş, ev ve sağlık sigortası talepleri dile getirilirken, “Savaş çığırtkanlarına oy yok!” yazan pankartlar dikkat çekiciydi. Charlotte’un kent merkezinde yapılan festivale katılan delegelerin ve halkın Obama’dan en büyük beklentisi de bu yöndeydi.

İşçi Günü kutlamaları çerçevesinde gün boyu yapılan etkinliklere katılanlar arasında ünlü sanatçı ve müzisyenler de vardı. The Roots, John Legend gibi özel davetlilerin olduğu toplantılarda sahneye çıkanların dışında, Janelle Monae, James Taylor ve The Abiders adlı müzik grubuyla Jeff Bridges, halka açık konserler verdiler.

"OBAMA, YİNE ESKİ UMUDA BEL BAĞLADI"

4 Eylül’de Time Warner Cable Arena’da başlayan kurultaya, çok sayıda vali, senatör ve belediye başkanı katılıyor. 5 Eylül’de de aynı salonda devam eden toplantının konuşmacıları arasında Chicago Belediye Başkanı Rahm Emmanuel, John F. Kennedy’nin kızı Caroline Kennedy, Senatör John Kerry, Temsilciler Meclisi Azınlık Lideri Nancy Pelosi ve Bill Clinton gibi önde gelen Demokrat Partili siyasetçiler bulunuyor. Clinton’ın Obama'nın adaylığını resmen açıklayacağı konuşma, Charlotte’da büyük bir heyecan yaratınca, bu durum Cumhuriyetçi Parti’ye yakın olanlar tarafından “Obama, yine eski umuda bel bağladı” şeklinde yorumlandı. Bill Clinton, genellikle ABD Başkan Yardımcılarına ayrılan bir günde ana konuşmacı olarak delegelere seslenecek.

Barack Obama’nın 6 Eylül’de adaylığı kabul edeceği Bank of America stadyumu ise, Foo Fighters, Mary J. Blige, Earth, Wind & Fire’ın vereceği konserlerle tam bir şenliğe sahne olacak. Obama’nın yapacağı konuşmada, Mitt Romney’in geçen hafta kendisine yönelttiği eleştirilere yanıt vermesi bekleniyor. Ayrıca dış politika konusundaki eleştirileriyle Cumhuriyetçi Parti Kurultayı’nın en etkili konuşmasını yapan eski ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’a karşılık olarak söyleyecekleri de merak konusu.

Obama, 2008’de ilk kez ABD başkanlığına aday olduğunda, Bush dönemi sonrasında “Evet, Yapabiliriz” (Yes, We Can) sloganıyla Amerikan halkının sarsılan özgüvenini tamir edip umut aşılamıştı. Bu kurultayda dört yıl sonra verdiği sözlerin ne kadarını tutabildiğinin hesabını verirken, halkın bir kesiminde yarattığı hayal kırıklıklarıyla da yüzleşecek.

(Perşembe günü Charlotte'ta güçlü bir fırtına beklendiğinden kurultay, Bank of America yerine kapalı olması nedeniyle Time Warner Cable Arena'da gerçekleştirilecek.)

(Fotoğraflar bana aittir.)

-

2 Eylül 2012 Pazar

Büyük Birader Vatandaşını İzliyor

© Zülal Kalkandelen / Dünyalı Yazılar
Cumhuriyet Pazar Dergi / 2 Eylül 2012

Kendi ülkemizi demokrasi olarak adlandırmamız, onun hep o şekilde kalacağı anlamına gelmiyor. Gerçek tehlike bu ve insanlar bu konuda hiçbir şey söylemeyebilir. Şu ana kadar da söylemedik.”

Bu sözlerin sahibi William Binney. Amerikan Ulusal Güvenlik Teşkilatı’nın (NSA) tarihindeki en iyi matematikçilerden birisi. Kurumda 32 yıl boyunca şifre kırıcı olarak çalıştı, Sovyetler Birliği’ne karşı analizler yaptı. 2001’de 11 Eylül saldırılarının ardından, George W. Bush hükümetinin başlattığı Stellar Wind adlı gizli dinleme / izleme programından sonra Binney de NSA’den istifa etti.

Geçenlerde The New York Times’ın internet sitesinde ilginç bir video haber yayınlandı. Belgesel yapımcısı Laura Poitras, Binney’le Washington dışında, Maryland’de bir yerde buluşup konuşmuş. Binney’in anlattığına göre, kendisinin bir zamanlar dış düşmanlara yönelik olarak kurduğu sistem, 11 Eylül’den sonra doğrudan Amerikan vatandaşlarına karşı gizlice yürütülen bir programa dönüştürülmüş.

O dönemde başlatılan uygulama, geçen yıl Utah’ta temeli atılan bir merkezle son aşamasına geldi. Şu anda Bluffdale’de ülkenin en büyük veri toplama merkezi inşa ediliyor. Amerika’daki herkesin telefon konuşmalarını, bütün internet trafiğini ve özel yazışmalarını anında toplayıp depolayacak bir merkez bu. Dünyada 100 yıl boyunca gerçekleştirilen bütün elektronik iletişimi biriktirebilecek kapasiteye sahip bir sistemden söz ediliyor.

Açık ki, Amerika’da devletin “ülkeye yönelik terörist faaliyetleri önlemek” bahanesiyle giriştiği bu operasyon, anayasadaki bireyin özel yaşamının gizliliği ilkesine aykırı.

William Binney, ülkede yaşayan herkesin hayatının artık tümüyle adım adım izleneceği tehlikesini dile getirdiği için, 2007’de evi FBI tarafından basılmış. O anı, “Evime aniden dalıp kafama silah dayadıkları sırada duştan çıkıyordum. Gözümü korkutmak istediler ama başaramadılar” diye anlatıyor. FBI görevlileri suç oluşturan faaliyetleri anlatmasını istediklerinde, onlara George W. Bush, Dick Cheney, George Tenet ve Michael Hayden’ın destekledikleri soruşturma süreci ile Stellar Wind örneklerini vermiş.

Amerika’da gelecek aralık ayında NSA’in faaliyetlerini belirleyen Yabancı İstihbarat Denetimi Kanunu’nun ilgili maddelerinin yenilenmesi bekleniyor. Demokratik Partili iki senatör, özel hayatın korunması amacıyla, bu maddelerin yeniden gözden geçirilmesi için çalışıyor. Amerikan Sivil Haklar Birliği (ACLU) ve birçok sivil toplum örgütü de uygulamanın anayasaya aykırı olduğu iddiasında ısrarcı.

Konu, 29 Ekim’de Amerikan Yüksek Mahkemesi’nde görüşüldüğünde karar ne olur bilinmez ama kesin olan şu ki, Amerika, özellikle 2001’den bu yana adeta George Orwell’ın 1984 adlı romanını gerçek hayatta uygulamaya geçiriyor.

***

Olayın bir diğer ürkütücü yanı Laura Poitras ile ilgili. Irak Savaşı’nı konu alan belgesel çektiği için 2006’da şüpheliler listesine alınmış. Bugüne kadar Amerikan sınırında 40 kereden fazla didik didik aranmış. Geçen yıl New York JFK Havaalanı’nda sorgulanırken yaptığı çalışmalar sorulunca, anayasadan kaynaklanan konuşmama hakkını kullanacağını söylemiş. Görevlilerin buna yanıtı, “Sorularımızı yanıtlamazsanız, biz yanıtları elektronik cihazlarınızda buluruz" şeklinde olmuş.

Poitras’ın bu noktada şu cümlesinin altını çizmek gerek: “Çalışmalarımı güvencede tutmak için her önlemi alıyorum; ama eğer hedefseniz, NSA’in teknik olanaklarına karşı savunma yapmanın neredeyse olanaksız olduğunu da biliyorum.

Bütün bunlar çok tanıdık geliyor değil mi?

-