17 Nisan 2011 Pazar

"İslami Demokrasi"

© Zülal Kalkandelen / Dünyalı Yazılar
Cumhuriyet Pazar Dergi/ 17 Nisan 2011

Geçenlerde Project Syndicate adlı düşünce platformunun internet sitesinde bir makaleye rastladım. Chris Patten imzalı yazı, “Turkey and the Future of Europe” (Türkiye ve Avrupa’nın Geleceği) başlığıyla herhalde çok kişinin dikkatini çekmiştir.

Öncelikle tanımayanlar için Chris Patten’ın kim olduğunu belirtmek lazım. Muhafazakar bir İngiliz politikacı kendisi. Geçmişte Muhafazakar Parti Başkanı, Hong-Kong Valisi, Avrupa Komisyonu’nun Dış İlişkilerden Sorumlu Üyesi ve Newcastle Üniversitesi Rektörü olarak çeşitli görevlerde bulundu. Şu anda Oxford Üniversitesi Rektörlüğünü sürdürüyor. Ayrıca 7 Nisan’da Kraliçe tarafından BBC Yayıncılık Şirketi’nin yönetim organı BBC Trust’ın başkanlığına atandı.

Görüldüğü gibi İngiltere’de çok önemli bir konumu var Chris Patten’ın. Project Syndicate için yazdığı makalesinde, “BBC’deki görevime başlamadan önce artık tartışmalı meselelerde sessiz kalmam ve kalemimi bir kenara koymam gerek” diyor.

Patten'ın son yazısını Türkiye ve Avrupa Birliği ilişkilerine ayırması, kanımca son derece ilginç. Ama daha da ilginç olan, Avrupa’nın geleceğinin Brüksel, Paris ya da Berlin’de değil İstanbul’da şekilleneceğini belirtmesi ve bunun için kullandığı gerekçeler...

AB’nin 70 yıllık bir sürede yaşanan üç savaştan sonra, savaşsız bir dünyanın yaratılması için kurulduğunu belirtiyor Patten. Ve soruyor: “Avrupa Birliği’nin bugünkü dünyada varlık nedeni nedir? Bunu çocuğunuza ‘Bizi yeni bir savaşa sürüklenmekten korumak için’ şeklinde açıklarsanız, ‘Elbette savaşmayacağız’ şeklinde kesin bir yanıt alırsınız.

Bu noktada, sorduğu sorunun esas yanıtının Türkiye’de yattığını söylüyor. Öncelikle Türkiye’nin çekici unsurlarını sıralıyor: Dinamik ekonomisi, enerji merkezi olması, heybetli askeri gücü ve bölgedeki saygın konumu.

Ancak bunların hepsinin üstüne bir başka unsuru yerleştiriyor. Türkiye’nin, demokrasi, insan hakları, hukuk devleti, açık ekonomi, çoğulculuk ve dini hep birlikte kendi ülkelerinde yerli yerine oturtmaya çalışan diğer İslami demokrasiler için bir model olacağını söylüyor.

Türkiye’nin AB üyeliği gerçekleşirse, “İslami bir demokrasiyi kucaklayabileceğimizi ve Avrupa ile Batı Asya arasında güçlü bir köprü kurabileceğimizi gösterebiliriz” diyor. Böylelikle yeni bir Avrupa kimliği yaratılacağını ve eskinin ayrıştırıcı politikaları reddedilerek AB için bu yüzyılda yeni bir varlık nedeni bulunacağını düşünüyor.

***

Patten’ın Türkiye’nin Avrupa Birliği açısından önemini açıklarken ortaya koyduğu görüşlerin büyük bölümüne itirazım yok. Türkiye, Kurtuluş Savaşı ile emperyalizme karşı verdiği büyük mücadele ve sonrasında 1923’te kurulan Cumhuriyet ile yalnızca bölgesinde değil, tüm dünyada esin kaynağı oldu. Bugünlere, Cumhuriyet tarihi boyunca çok partili hayata geçiş ve sonrasındaki gelişmelerle, kırık dökük de olsa, demokrasiyi yaşatma çabasıyla ulaştı.

Türkiye, Avrupa Birliği üyesi olursa, Avrupa kimliğinin yeni bir boyut kazanacağı da açık. Ancak burada hem bizim hem Avrupa’nın yanıtlaması gereken sorular var...

Türkiye, köprünün neresinde yer alacak? Bölgedeki diğer ülkelere model olmak için “İslami” yönünü mü öne çıkaracak yoksa adımını Batı yönünde mi atacak? Ne yazık ki, ülkenin bugün geldiği noktada bu artık belirgin değildir...

Türkiye, köprünün kendisi olacaksa, harcının formülü ne olacak?

Türkiye’nin ısrarla “İslami demokrasi” olarak tanımlanmasının gereği ve mantığı nedir?

Neden bir Avrupa ülkesinden söz ederken “Hıristiyan demokrasi” denmiyor ya da “Musevi demokrasi” diye bir tanım yok da “İslami demokrasi” var?

Yoksa Batı’nın “melez rejim” dediği şey bu mu?

-

Hiç yorum yok: