© Zülal Kalkandelen/ DÜNYALI YAZILAR
Cumhuriyet Pazar Dergi/ 7 Kasım 2010
10 Ekim tarihinde bu köşede “Başka bir komünizm mümkün!” başlıklı bir yazı yazmıştım. Prof. David Harvey’in yeni kitabı “The Enigma of Capital”da savunduğu görüşlerden söz eden bu yazıma çok sayıda okurdan yanıt geldi.
Bunlardan bazıları, sosyalistlerin ve komünistlerin, 1990’larda yaşanan travmadan sonra, yeni bir yol çizmeye hâlâ ne kadar ihtiyaç duyduğunun kanıtı gibiydi. Örneğin yazar Tuncer Cücenoğlu, yazım için “Böyle bir yazı ve yorumu bekliyordum yıllardır köşe yazarlarımızdan” diyordu.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, bütün fatura komünizme kesildi. Bu sistemin artık tarihin karanlık dehlizlerine gömüldüğü söylendi. Gerçekten öyle miydi? Harvey, “başka bir komünizm” ifadesiyle ne demek istiyordu?
10 Ekim’deki yazımı şöyle bitirmiştim: “Başka bir düzen kurulabilir. Ama bu asla Sovyetler Birliği’nde örneği görülen türden baskıcı bir rejim değildir; hümanizm yönü öne çıkan, paylaşımcı, sömürüye karşı duran bir düzendir. Harvey’in dediği gibi başka bir komünizm mümkündür.”
Yazar Esat Yavuztürk buna karşı çıkıyor ve diyor ki: “Komünizmin özü, hümanizm, hakça bölüşümdür. Sovyetler bunu baskı ile kabul ettirmeye çalıştı ama geri tepti. Unutmayalım; zorla güzellik olmaz! Hakiki komünizm için insanın hümanist fikri benimsemesi gerekir. Kasıt buysa, ‘başka komünizm’ demek bence yanlış olur. ‘Komünizm, insanların olgunlaşması ile gelebilir’ denirse daha doğru olur.”
Prof. Harvey, Amerika’da komünizmden öcü gibi korkan bir halka bu sistemle ilgili gerçekleri anlatmaya çalışıyor. Terminolojiye takılmamak gerektiğini de o nedenle özellikle belirtiyor. Aslında dikkat çektiği nokta aynıdır; insanı ön plana alan, hümanist bir sistem olmalı diyor.
***
Nasıl kurulacak bu sistem? Küreselleşmenin ezip geçtiği halklar sömürüden nasıl kurtulacak?
Bu konuda hukukçu Mehmet Cerit’in önerileri var. Türkiye için yazdığı “Demokratik Toplumcu Denge Programı” önerisinde bunları ayrıntısıyla anlatıyor. Üretim araçlarının ağırlıklı kesiminin az sayıdaki kişilerin elinde toplanmış olmasının sömürüye neden olduğunu söylüyor. Bu sömürme gücünü zararsız hale getirmek için önerdiği üç temel yol var:
1-Kapitalist sermayeye peşkeş çekilen KİT’lerin yeniden oluşturulması
2-Sermayesi bireylere ait Ulusal Halk Anonim Ortaklıkları kurulması
3-Emperyalizmin uluslararası boyutunu engellemek için “Antiemperyalist Devletler Topluluğu” kurulması.
***
Peki uluslararası alanda böyle bir birlik kurulması fikri yeni midir?
Bunun yanıtını Dr. Nejat Tarakçı mesajında şöyle veriyor:
“Harvey, aslında Atatürk’ün 1923’lerde önerdiği hümanist bir dünya ekonomik sistemini öneriyor. Atatürk, 1920’de, ‘Milletler işgal ettikleri arazinin gerçek sahibi olmakla beraber beşeriyetin vekilleri olarak da o arazide bulunurlar. O arazinin servet ve kaynaklarından kendileri istifade eder ve dolayısıyla bütün beşeriyeti istifade ettirmekle yükümlüdürler’ demiştir.”
Bugün petrol ve doğal kaynaklar yüzünden yaşanan utanç verici savaşları düşününce nasıl da tokat gibi çarpıyor bu sözler insanın yüzüne...
Okuyuculardan gelen bu değerli katkıların ışığında son söz olarak şunları söylemek isterim: Solun önceliği insandır. Sovyetler örneği, ne yazık ki Marx ve Engels’in çizdiği çerçevenin dışına çıkmış, baskı kurmuş ve başarısız olmuştur. İkincisi, sol mutlaka emperyalizm karşıtıdır.
Komünizm gerçek anlamıyla uygulanmamış olduğundan ölmüş değildir. “Küreselleşme uyumlu liberal sol” karşısında teslimiyete yer yoktur.
Bunca insanı ezip geçen bir sistem sermaye gücüyle egemen olduysa, etkin bir gerçek sol örgütlenme halkın gücünü şaha kaldıramaz mı?
-
Engels etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Engels etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
7 Kasım 2010 Pazar
10 Ekim 2010 Pazar
"Başka Bir Komünizm Mümkün!"
© Zülal Kalkandelen/ DÜNYALI YAZILAR
Cumhuriyet Pazar Dergi/ 10 Ekim 2010
Başlıktaki ifade, City University of New York’tan (CUNY) Prof. David Harvey’e ait. Antropoloji ve coğrafya alanlarında uzmanlaşmış bir sosyal teorisyen Harvey. Kapitalizm, neoliberalizm, postmodernizm, kent ve sosyal adalet konularına Marksist açıdan yaklaşan saygın bir bilim insanı.
Geçen hafta yeni çıkan kitabı "The Enigma of Capital"in New York’taki tanıtım toplantısında başlıktaki sözü tekrarlarken, kitabındaki şu satırları dile getirerek katılımcılara sordu:
“Eğer 1990’ların sonundaki alternatif küreselleşme hareketi ‘Başka bir dünya mümkündür’ şeklinde bir bildirimde bulunduysa, o zaman neden ‘Başka bir komünizm mümkündür’ de denilemesin?”
Harvey’in bunu dayandırdığı görüşün hareket noktası şu: Günümüzde komünistlerin, Marx ve Engels’in Komünist Manifesto’da ortaya koyduğu çerçevede partileri yok. Var olanlar, her zaman ve her yerde, kapitalizmin sınırlarının ve yıkıcı etkisinin farkında olan bir grup olarak ortaya çıkıyor ve bu sistemin önerdiğinden farklı bir gelecek yaratmak için aralıksız çalışıyor. Geleneksel komünizm unutulmuş olsa da, bugün aramızda milyonlarca gerçek komünist yaşıyor. Ve bunlar, düşünceleri doğrultusunda çalışmalar yapmaya istekli. Eğer bir değişim başarılacaksa, “Başka bir komünizm mümkündür” denilmelidir. Çünkü kapitalizmin bugünkü durumu bunu gerektiriyor.
Harvey’in 2010 yılında New York’ta bunları söylemesi, elbette tesadüf değil. Amerika’nın tüm dünyayı sürüklediği küresel krizi en iyi analiz edenlerden birisi kendisi. Bu ülkede demokrasi diye yutturulmaya çalışılan sistemin aslında nasıl büyük bir aldatmaca olduğunun da farkında...
Bu nedenle de, Amerika’da gerçekte tek partili bir düzenin olduğunu söylüyor. Harvey’in “Party of Wall Street” dediği, aslında hem Cumhuriyetçi Parti’yi hem Demokratik Parti’yi kapsayan, sermayenin çıkarını gözeten büyük güçtür.
Öyleyse neden antikapitalistler bu güce karşı bir araya gelmesin? “Komünist” sözcüğünün Avrupa’dan farklı olarak Amerika’da nasıl olumsuz bir algılamaya yol açtığının da bilincinde Harvey.
Ama bir hareket yaratılacaksa, ismin çok önemli olmadığını, haksızlıklara karşı öfke duyanların “Party of Indignation” adı altında birleşebileceğini söylüyor.
***
Tüm dünyada yaşanan son ekonomik kriz, kapitalizmin vahşetine bir kez daha tanık etti insanlığı. Prof. Harvey’in kitabında anlattıkları ise, kapitalizmin bir sistem olarak bütün hatalarını çok iyi ortaya seriyor.
Kitabın ayrıntılarına girmek bu yazıda olanaklı değil. Ancak şunu söylemek gerekir ki, çok yalın ve anlaşılır bir dille yazılmış. Hatta kendisinin söylediğine göre, “Okuduğum ilk dipnotsuz akademik kitap!” diyerek bunu sevinçle karşılayanlar çokmuş.
Harvey’in isteği, kapitalizm gibi emeği sömüren bir sistem yerine sosyalist çözümleri hayata geçirmek ve bunu yapabilmek için de bugünkü durum hakkında halkı aydınlatmak. Kitabı bu amaçla yazdığını özellikle belirtiyor. Bu noktada bütün sola, sosyalist partilere de bir önerisi var: Söyleyeceklerinizi en basit şekilde, herkesin anlayacağı biçimde söyleyin.
Harvey, bunun inançla ve sabırla yapılmasının gereğini de açıklıyor: Kapitalizm asla kendi kendine yıkılyamayacak; itelenmesi lazım. Sermaye birikimi asla bitmeyecek; engellenmesi lazım. Kapitalist sınıf, asla kendi isteğiyle gücünden feragat etmeyecek; durdurulması lazım.
En başa dönersek, başka bir düzen kurulabilir. Ama bu asla Sovyetler Birliği’nde örneği görülen türden baskıcı bir rejim değildir; hümanizm yönü öne çıkan, paylaşımcı, sömürüye karşı duran bir düzendir.
Harvey’in dediği gibi, başka bir komünizm mümkündür.
-
Tweet
Cumhuriyet Pazar Dergi/ 10 Ekim 2010
Başlıktaki ifade, City University of New York’tan (CUNY) Prof. David Harvey’e ait. Antropoloji ve coğrafya alanlarında uzmanlaşmış bir sosyal teorisyen Harvey. Kapitalizm, neoliberalizm, postmodernizm, kent ve sosyal adalet konularına Marksist açıdan yaklaşan saygın bir bilim insanı.
Geçen hafta yeni çıkan kitabı "The Enigma of Capital"in New York’taki tanıtım toplantısında başlıktaki sözü tekrarlarken, kitabındaki şu satırları dile getirerek katılımcılara sordu:
“Eğer 1990’ların sonundaki alternatif küreselleşme hareketi ‘Başka bir dünya mümkündür’ şeklinde bir bildirimde bulunduysa, o zaman neden ‘Başka bir komünizm mümkündür’ de denilemesin?”
Harvey’in bunu dayandırdığı görüşün hareket noktası şu: Günümüzde komünistlerin, Marx ve Engels’in Komünist Manifesto’da ortaya koyduğu çerçevede partileri yok. Var olanlar, her zaman ve her yerde, kapitalizmin sınırlarının ve yıkıcı etkisinin farkında olan bir grup olarak ortaya çıkıyor ve bu sistemin önerdiğinden farklı bir gelecek yaratmak için aralıksız çalışıyor. Geleneksel komünizm unutulmuş olsa da, bugün aramızda milyonlarca gerçek komünist yaşıyor. Ve bunlar, düşünceleri doğrultusunda çalışmalar yapmaya istekli. Eğer bir değişim başarılacaksa, “Başka bir komünizm mümkündür” denilmelidir. Çünkü kapitalizmin bugünkü durumu bunu gerektiriyor.
Harvey’in 2010 yılında New York’ta bunları söylemesi, elbette tesadüf değil. Amerika’nın tüm dünyayı sürüklediği küresel krizi en iyi analiz edenlerden birisi kendisi. Bu ülkede demokrasi diye yutturulmaya çalışılan sistemin aslında nasıl büyük bir aldatmaca olduğunun da farkında...
Bu nedenle de, Amerika’da gerçekte tek partili bir düzenin olduğunu söylüyor. Harvey’in “Party of Wall Street” dediği, aslında hem Cumhuriyetçi Parti’yi hem Demokratik Parti’yi kapsayan, sermayenin çıkarını gözeten büyük güçtür.
Öyleyse neden antikapitalistler bu güce karşı bir araya gelmesin? “Komünist” sözcüğünün Avrupa’dan farklı olarak Amerika’da nasıl olumsuz bir algılamaya yol açtığının da bilincinde Harvey.
Ama bir hareket yaratılacaksa, ismin çok önemli olmadığını, haksızlıklara karşı öfke duyanların “Party of Indignation” adı altında birleşebileceğini söylüyor.
***
Tüm dünyada yaşanan son ekonomik kriz, kapitalizmin vahşetine bir kez daha tanık etti insanlığı. Prof. Harvey’in kitabında anlattıkları ise, kapitalizmin bir sistem olarak bütün hatalarını çok iyi ortaya seriyor.
Kitabın ayrıntılarına girmek bu yazıda olanaklı değil. Ancak şunu söylemek gerekir ki, çok yalın ve anlaşılır bir dille yazılmış. Hatta kendisinin söylediğine göre, “Okuduğum ilk dipnotsuz akademik kitap!” diyerek bunu sevinçle karşılayanlar çokmuş.
Harvey’in isteği, kapitalizm gibi emeği sömüren bir sistem yerine sosyalist çözümleri hayata geçirmek ve bunu yapabilmek için de bugünkü durum hakkında halkı aydınlatmak. Kitabı bu amaçla yazdığını özellikle belirtiyor. Bu noktada bütün sola, sosyalist partilere de bir önerisi var: Söyleyeceklerinizi en basit şekilde, herkesin anlayacağı biçimde söyleyin.
Harvey, bunun inançla ve sabırla yapılmasının gereğini de açıklıyor: Kapitalizm asla kendi kendine yıkılyamayacak; itelenmesi lazım. Sermaye birikimi asla bitmeyecek; engellenmesi lazım. Kapitalist sınıf, asla kendi isteğiyle gücünden feragat etmeyecek; durdurulması lazım.
En başa dönersek, başka bir düzen kurulabilir. Ama bu asla Sovyetler Birliği’nde örneği görülen türden baskıcı bir rejim değildir; hümanizm yönü öne çıkan, paylaşımcı, sömürüye karşı duran bir düzendir.
Harvey’in dediği gibi, başka bir komünizm mümkündür.
-
Etiketler:
Amerika,
David Harvey,
Engels,
kapitalizm,
Karl Marx,
komünizm,
Marksizm,
sosyalizm,
Sovyetler Birliği
19 Ekim 2008 Pazar
Kapitalizm Öldü mü?
© Zülal Kalkandelen/ Dünyalı Yazılar
Cumhuriyet Pazar Dergi/19 Ekim 2008
The Week dergisi Amerika baskısının kapağında Adam Smith’in mezar taşını resmedip, üzerine de doğum-ölüm tarihlerini 1776-2008 olarak yazmış. Yine kapağa taşıdıkları soru ise şu: “Kapitalizm öldü mü?”
Öldü mü?
Son nefesini vermedi ama ciddi yara aldı. Küresel mali krizle boğuşan kapitalist sistem bunalımda. Bugünlerde herkes, bunun nedenini arıyor. Oysa birçok ekonomist, çok önceden bu kontrolsüz gidişatın bir yerde mutlaka duvara toslayacağı konusunda uyarılarda bulunmuştu...
Üstelik bu uyarıların tarihi geriye doğru bakıldığında oldukça da eski. Ta Marx ve Engels’den bu yana kapitalizmin hangi aşamalardan geçerek nereye varacağı tartışılıyor... Kimisi bu tartışmaları “saçmalık” diyerek küçümsemeye kalksa da, bir Amerikan dergisinin 2008 yılını Adam Smith’in ölüm tarihi olarak görmesi anlamlıdır.
Ne diyordu Smith 1776 tarihli eseri “Ulusların Zenginliği”nde? Her birey kendi çıkarı peşinde koşarken, sıklıkla, katkıda bulunmaya niyetleneceğinden, çok daha etkin olarak topluma katkıda bulunur. Toplumdaki uyum, bilinçli bir müdahale olmasa da kendiliğinden oluşur. Bunu sağlayan “görünmez el” ise serbest piyasadır...
Görünen o ki, bu teorinin gerçekleri yansıtmadığı kesin olarak kanıtlanmıştır. Başıboş bırakılan serbest piyasaların bugünkü hali ortada. O “görünmez el” gerçekten görünmedi ve sözüm ona kendiliğinden oluşacak uyum yaratılamadığından, sistem kendisini dinamitledi...
Ve sonunda yine devlet babaya başvuruldu. Amerika’da yıllardır kendi haline bırakılan serbest piyasa, şimdi devletin kurtarma planlarıyla ayakta tutulmaya çalışılıyor; Avrupa’da devlet ek sermaye aktararak bankaları kısmen devletleştiriyor. Devlet bu işlere hiç karışmasın diyenler, kurtuluşu yine devlet yardımlarında buluyor. Bunun anlamı, İngilizce’de “unregulated capitalism” denen Reaganizm’in iflas bayrağını çektiğidir.
***
Aslında bu son yaşananlar hiç de şaşırtıcı değil. Bilen bilir; Lenin 1916’da yazdığı “Emperyalizm-Kapitalizmin En Yüksek Aşaması” adlı eserinde kapitalizm-emperyalizm ilişkisini anlatır.
Lenin’e göre, emperyalizm, tekellerin ve mali sermayenin egemenliğini kurduğu, sermaye ihracının olağanüstü önem kazandığı, dünyanın uluslararası tekeller arasında paylaşıldığı ve dünyadaki bütün toprakların en büyük kapitalist ülkeler arasında bölüşülmesinin tamamlandığı bir gelişme aşamasına ulaşmış kapitalizmdir.
Günümüzde “küresel ekonomi” denilen aldatmaca gerçekte budur... Sermaye, artık ülkelerin gelecekleri üzerindeki en önemli belirleyicidir ve sınır tanımadan hareket etmektedir. Bunun etkileri, her yerde olduğu gibi ülkemizde de şiddetli bir şekilde hissediliyor. Ülkenin en stratejik kurumlarını yabancı kurumlara satan, küresel sermayeye teslim olmuş bir iktidar yönetiyor bugün Türkiye’yi.
Neoconların egemenliğindeki Amerikan Emperyalizmi’nin dünyayı sürüklediği nokta budur. Peki bundan sonra ne olacak?
Açgözlülüğün esiri olan emperyalistler, elbette faturayı yine yoksula yükleyecek. Bu ulusal düzeyde de uluslararası boyutta da böyle olacak. Wall Street lobicilerinin 700 milyar dolarlık yardım paketinden mortgage ile ilgili olmayan zararları için de faydalanmaya çalışması boşuna değil... O paralar yine halkın sırtına bindirilecek, az gelişmiş ülkelerden çıkacak...
Bakmayın siz, Başbakan’ın “Ekonomik yapımız sağlam; kriz en az bizi etkiler,” demesine... O herhalde kendisini emperyalist kampta sanıyor...
Tweet
Cumhuriyet Pazar Dergi/19 Ekim 2008
The Week dergisi Amerika baskısının kapağında Adam Smith’in mezar taşını resmedip, üzerine de doğum-ölüm tarihlerini 1776-2008 olarak yazmış. Yine kapağa taşıdıkları soru ise şu: “Kapitalizm öldü mü?”
Öldü mü?
Son nefesini vermedi ama ciddi yara aldı. Küresel mali krizle boğuşan kapitalist sistem bunalımda. Bugünlerde herkes, bunun nedenini arıyor. Oysa birçok ekonomist, çok önceden bu kontrolsüz gidişatın bir yerde mutlaka duvara toslayacağı konusunda uyarılarda bulunmuştu...
Üstelik bu uyarıların tarihi geriye doğru bakıldığında oldukça da eski. Ta Marx ve Engels’den bu yana kapitalizmin hangi aşamalardan geçerek nereye varacağı tartışılıyor... Kimisi bu tartışmaları “saçmalık” diyerek küçümsemeye kalksa da, bir Amerikan dergisinin 2008 yılını Adam Smith’in ölüm tarihi olarak görmesi anlamlıdır.
Ne diyordu Smith 1776 tarihli eseri “Ulusların Zenginliği”nde? Her birey kendi çıkarı peşinde koşarken, sıklıkla, katkıda bulunmaya niyetleneceğinden, çok daha etkin olarak topluma katkıda bulunur. Toplumdaki uyum, bilinçli bir müdahale olmasa da kendiliğinden oluşur. Bunu sağlayan “görünmez el” ise serbest piyasadır...
Görünen o ki, bu teorinin gerçekleri yansıtmadığı kesin olarak kanıtlanmıştır. Başıboş bırakılan serbest piyasaların bugünkü hali ortada. O “görünmez el” gerçekten görünmedi ve sözüm ona kendiliğinden oluşacak uyum yaratılamadığından, sistem kendisini dinamitledi...
Ve sonunda yine devlet babaya başvuruldu. Amerika’da yıllardır kendi haline bırakılan serbest piyasa, şimdi devletin kurtarma planlarıyla ayakta tutulmaya çalışılıyor; Avrupa’da devlet ek sermaye aktararak bankaları kısmen devletleştiriyor. Devlet bu işlere hiç karışmasın diyenler, kurtuluşu yine devlet yardımlarında buluyor. Bunun anlamı, İngilizce’de “unregulated capitalism” denen Reaganizm’in iflas bayrağını çektiğidir.
***
Aslında bu son yaşananlar hiç de şaşırtıcı değil. Bilen bilir; Lenin 1916’da yazdığı “Emperyalizm-Kapitalizmin En Yüksek Aşaması” adlı eserinde kapitalizm-emperyalizm ilişkisini anlatır.
Lenin’e göre, emperyalizm, tekellerin ve mali sermayenin egemenliğini kurduğu, sermaye ihracının olağanüstü önem kazandığı, dünyanın uluslararası tekeller arasında paylaşıldığı ve dünyadaki bütün toprakların en büyük kapitalist ülkeler arasında bölüşülmesinin tamamlandığı bir gelişme aşamasına ulaşmış kapitalizmdir.
Günümüzde “küresel ekonomi” denilen aldatmaca gerçekte budur... Sermaye, artık ülkelerin gelecekleri üzerindeki en önemli belirleyicidir ve sınır tanımadan hareket etmektedir. Bunun etkileri, her yerde olduğu gibi ülkemizde de şiddetli bir şekilde hissediliyor. Ülkenin en stratejik kurumlarını yabancı kurumlara satan, küresel sermayeye teslim olmuş bir iktidar yönetiyor bugün Türkiye’yi.
Neoconların egemenliğindeki Amerikan Emperyalizmi’nin dünyayı sürüklediği nokta budur. Peki bundan sonra ne olacak?
Açgözlülüğün esiri olan emperyalistler, elbette faturayı yine yoksula yükleyecek. Bu ulusal düzeyde de uluslararası boyutta da böyle olacak. Wall Street lobicilerinin 700 milyar dolarlık yardım paketinden mortgage ile ilgili olmayan zararları için de faydalanmaya çalışması boşuna değil... O paralar yine halkın sırtına bindirilecek, az gelişmiş ülkelerden çıkacak...
Bakmayın siz, Başbakan’ın “Ekonomik yapımız sağlam; kriz en az bizi etkiler,” demesine... O herhalde kendisini emperyalist kampta sanıyor...
Etiketler:
Adam Smith,
Amerika,
emperyalizm,
Engels,
kapitalizm,
Karl Marx,
küresel mali kriz,
Lenin,
Marksizm,
Reaganizm,
Türkiye