Latin Amerika etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Latin Amerika etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Nisan 2010 Pazar

Politik yalpalamalar

© Zülal Kalkandelen/ Dünyalı Yazılar
Cumhuriyet Pazar Dergi/ 11 Nisan 2010

Geçenlerde gazetelere bir haber yansıdı. Anlaşıldığı üzere Obama, Amerika’nın kıyı hattının çok geniş bir şeridini petrol ve doğalgaz aramalarına açmayı planlıyormuş.

Cumhuriyet’in “Obama, Okyanusu Petrol Platformuna Çevirecek” başlığı ile verdiği habere göre, yeni öneri yasalaşırsa, Atlantik Okyanusu’nda 67 milyon hektarlık bir alan, Meksika Körfezi’nin doğusunda yer alan bölge ve Alaska’nın kuzey kıyıları, enerji şirketlerinin sondaj çalışmalarına açılacak.

Ayrıca, New Jersey’nin kuzey kısmından başlamak üzere ABD’nin doğu kıyısının büyük bir bölümü ve ülkenin Pasifik kıyısının tamamı petrol ve doğalgaz aramaları için kullanılacak.

Bu bölgelerden bazılarının ilk kez sondaja açılacağı düşünülürse, Obama’nın Bush’un verdiği iznin de ötesine geçtiği görülüyor.

***

Peki neden böyle bir plan yapılıyor? Beyaz Saray’daki resmi kaynaklara göre, ülkenin yabancı petrole olan bağımlılığı giderilmek isteniyormuş...

Oysa öneriye karşı çıkanlar, aksine, yeni planın bunu daha da artıracağını söylüyorlar. Bu gerçeği kanıtlamak için de, Obama’nın sözlerinden yararlanıyorlar.

2008’de Cumhuriyetçi Parti'nin adayı John McCain, başkanlık kampanyası sırasında aynı tür öneriyi getirdiğinde, ona karşı çıkan Obama bakın neler demiş:

Bu tür çabaların kısa vadede herhangi bir getirisi yoktur, ancak uzun vadede sonuç verebilir. Çünkü petrole ulaşmak en azından 10 yıl alır. Politikalar değişse de gerçekler değişmez.

Doğru; başkanların politikaları değişse de gerçekler aynı... Kıyılarda yapılacak sondajların Amerika’nın yabancı petrole olan bağımlılığını yok etmeyeceği belli. 10-12 yıl sonra petrole ulaşılsa bile, elde edilebilecek petrol miktarı, ülkenin devasa boyutlardaki ihtiyacını karşılamaktan çok uzak...

Obama’nın planı sadece şu sonuçlara yol açacak:

1-Enerji şirketlerinin kârı artacak.

2-Temiz enerji kaynaklarına yönelmek yerine pahalı yöntemlerle elde edilen petrol ve doğalgazın faturası topluma çıkacak.

3-Kutup ayılarının, balinaların ve diğer birçok hayvan türünün doğal yaşam alanı yağmalanacak.

4-Küresel ısınmanın artmasına neden olunacak.

Washington'un küresel ısınma nedeniyle yaşamını kaybedecek insanları da hayvanları da pek düşünmediği Kopenhag’daki İklim Konferansı’nda açığa çıkmıştı. Öyleyse kimi ya da neyi düşünüyorlar?

Beyaz Saray’ın, enerji konusundaki düzenlemelerde Cumhuriyetçiler’in desteğine ihtiyaç duyduğu için bu planı geliştirdiği anlaşılıyor. Sonuçta politik bir manevra bu...

***

Obama’nın pragmatist bir politikacı olduğunu biliyoruz. Ama bu olay bana şu soruları bir kez daha sordurdu: Bir politikacının pragmatizm maskesi altında sürekli kendi kendisiyle çelişmesi kabul edilebilir bir durum mudur? Bugün söylediği temel bir politikadan yarın hemen dönüveren lidere ne kadar güvenilir?

Amerika’daki Biyolojik Çeşitlilik Merkezi’nden Brendan Cummings, Obama’nın bu politik yalpalamalarını şöyle anlatıyor: “Bu şu ana kadar Başkan Obama’da gördüğümüz tipik bir durum: Önce değişim sözü, ardından bir yıllık bir müzakere dönemi ve sonunda işe yaramayan, yanlış Bush politikalarını benimseme hali...

Şu kesin ki; Başkan Obama, iki yıl önceki Başkan adayı Obama değil. Değişim sözü vermişti ama kendisinin de bu kadar kısa zamanda birçok açıdan değişmesi, rakiplerini epey sevindiriyor.

Sarah Palin bile, bu yeni plan üzerine Twitter’dan Obama’ya şu sloganı hatırlatmış: Drill, baby, drill! (2008 kampanyasında Cumhuriyetçiler'in denizaşırı sondaj politikasını anlatmak için kullandıkları “del, bebek, del” anlamına gelen slogan.)

-

7 Nisan 2008 Pazartesi

Şok "Terapiye" Şok Tepki

© Zülal Kalkandelen/Dünyalı Yazılar
Cumhuriyet Pazar Dergi/6 Nisan 2008


Donald Ewen Cameron kimdir?” diye sorulsa kaç kişi doğru yanıt verir bilinmez. Oysa insanlık tarihinde utançla anılacak bir psikiyatristin adıdır bu.

Cameron, 1950’li ve 60’lı yıllarda, insan hafızasının kontrolü üzerine yürütülen CIA projesi MKULTRA kapsamındaki deneyleri yapmış. Depresyon, anksiyete gibi şikayetleri olan hastalarına kendilerinden habersiz ilaç vererek elektrik şok tedavisi uygulamış.

Amaç, hafızadakileri silip yeni bir insan yaratmak.

***
Naomi Klein, “The Shock Doctrine: The Rise of Disaster Capitalism (Şok Doktrini: Felaket Kapitalizminin Yükselişi)” adlı yeni kitabında, kapitalizmin de aynı şok yöntemiyle yayıldığını söylüyor.

Küreselleşme karşıtlarının manifestosu olarak değerlendirilen ilk kitabı “No Logo” ile uluslararası ün kazanan Klein, Kanadalı bir gazeteci. The Nation, The Guardian ve The Globe’da yazıları yayınlanıyor. İkinci kitabı da, ilki gibi dikkatle okunması gereken çok önemli bir çalışma.

Klein, Cameron’un şok terapisinden yola çıkarak, savaşlar, terör saldırıları, darbeler ve doğal afetler yoluyla toplumlarda şok yaratıldığını söylüyor.

Sonra da, bu ilk şokun yarattığı korku ve düzensizlik ortamını kullanan politikacılar ve şirketler aracılığıyla, ekonomik olarak ikinci şok gerçekleştiriliyor.

Bunlara direnenlere, gerekirse, polis ve hapishane sorgularında üçüncü şok uygulanıyor.

Amaç, toplumu kapitalizmin vahşi uygulamalarına hazır hale getirmek.

Bu model, Milton Friedman’ın geliştirdiği modern kapitalizmin taktiksel stratejisiyle de uyuşuyor:

Büyük bir kriz beklenir (ya da yaratılır), vatandaşlar krizden bocalamış bir haldeyken devlete ait hizmetler özel kişilere devredilir ve sonra da bu sözde “reformlar” kalıcı bir hale getirilir.

Ne diyordu kapitalizmin gurusu?

İster gerçek olsun, isterse gerçek gibi algılansın, sadece bir kriz gerçek bir değişiklik doğurur. Yani yarat krizi, yap yağmayı!
Irak’ta bilim insanlarının katledilişi; kültür birikiminin yok edilişi; Amerikan özel güvenlik şirketi Blackwater’ın karıştığı skandal, hepsi aynı oyunun bir parçası…

Beş yıllık işgalin sonunda gelinen nokta içler acısı… Irak’ta profesyonel olarak iş sahibi olanların yüzde 40’ı, doktorların yüzde 35’i, 2003’ten bu yana ülkeyi terk etti. Toplam nüfusun sadece yüzde 32’si içme suyuna ulaşabiliyor ve kanalizasyonları çalışan yerlerde yaşayanların oranı sadece yüzde 19.

Eh, bu durumda işgalci güçlere iş düşüyor değil mi? Önce yıktılar, şimdi “yeniden inşa” edecekler…ki sonra yeniden yıksınlar…

***
Neoliberal ekonominin şoklara bağımlılığı, bugüne kadar Latin Amerika’dan Rusya’ya, Lübnan’dan Irak’a kadar dünyanın her yerinde kendini gösterdi.

Rusya’da bir gecede yapılan özelleştirmelerle zengin olanlar; Lübnan’da dış borcu halktan alınan yüksek vergilerle kapatmaya çalışanlar; Irak’ta hakim olan korku ve düzensizliği en büyük umutları olarak gören Batılı güvenlik firmaları…

Ve sonunda felaket kapitalizmine karşı gelmeyi öğrenen halklar!

Artık dünyada çok sayıda insanın, neoliberal politikaların öncülüğünde uygulanan bu şok “terapi” yönteminin farkında olduğunu söylüyor Naomi Klein.

Örnek olarak, Latin Amerika ülkelerinde yaşananları gösteriyor. Putin Rusyası bir diğer örnek.

İlginç bulduğum bir nokta, kitapta Türkiye’ye yalnızca bir kere atıfta bulunulması. O da, Latin Amerika’nın IMF’den kurtuluşunun anlatıldığı bölümde. Malum, Türkiye IMF’nin hala müşterisi…

Arjantin’in eski Devlet Başkanı Nestor Kirchner demiş ki, “IMF’den sonra da hayat var; üstelik iyi bir hayat!”

Demek ki, sonunda diyalektik bir şekilde kendisini gösteriyor ve şok terapiye şok tepkiler verilebiliyor.

Merak ettiğim, bu Türkiye’de ne zaman ve nasıl olacak?