Haiti etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Haiti etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Eylül 2010 Pazar

Wyclef Jean ve Haiti

© Zülal Kalkandelen/ DÜNYALI YAZILAR
Cumhuriyet Pazar Dergi/ 5 Eylül 2010

Wyclef Jean’ı tanır mısınız?

Dünyanın en yoksul ülkelerinden Haiti’de doğmuş, küçük yaşlardan itibaren Amerika’da yetişmiş, 38 yaşında bir şarkıcı...

90’larda başarı kazanan The Fugees adlı hip-hop grubunun üyesi...

Bu ünlü müzisyen, bir süre önce, Haiti’de 28 Kasım’da yapılacak seçimlerde devlet başkanlığına adaylığını koydu. Ancak seçim komisyonu adaylık için gerekli şartları tam olarak taşımadığı gerekçesiyle adaylığı onaylamadı.

Ben, hep sanatçıların politikayla ilgilenmelerinden yana oldum. Çünkü ben de, Charles de Gaulle gibi politikanın politikacılara bırakılamayacak kadar ciddi bir iş olduğuna inanıyorum.

Ama Wyclef Jean, adaylık niyetini ilk açıkladığı günden bu yana bunun Haiti için çok kötü bir fikir olduğunu düşündüm. “Neden? O da sanatçı değil mi?” diye sorabilirsiniz. Öyle... Fakat Wyclef Jean’ı değersizleştiren nedenler var.

Kendisi, Haiti’nin seçimle gelen ilk devlet başkanı Jean-Bertrand Aristide’ye karşı 1991 ve 2004’te Amerika öncülüğünde yapılan darbeleri desteklemiş bir sanatçı...

Görevde olduğu süre içinde asgari ücreti yükselten ve halk arasında çok sevilen Aristide, kamu arazilerini yabancılara peşkeş çekmek isteyen güçlere savaş açmıştı.

Tabii bu durum, varlıklı elit kesimin ve başta Amerika olmak üzere ülkede çıkarları bulunan uluslararası güçlerin hiç hoşuna gitmedi. Sonuçta Aristide direnince, darbelerle görevden alınıp Güney Afrika’da yaşamak zorunda bırakıldı.

Bunlar olurken Wycelf Jean sustu. Susmakla da kalmadı; Aristide ve onun öncülüğünde kurulan Haiti’nin en büyük sol partisi Fanmi Lavalas’ın karşısında yer aldı.

Şimdi ise, ocak ayındaki depremde 300 bin kişinin hayatını kaybettiği, sokaklarında milyonlarca evsiz insanın yaşadığı, işsizlikten kırılan bir ülkede çıkmış halka “Korkmayın, ben popülist değilim kapitalistim” diyor...

Sanki halk, 200 yıldır yabancı devletler eliyle kendisini sömüren özel sektörün palazlanmasına ihtiyaç duyuyormuş gibi,,, Sanki halkın yiyecek, temiz su, ilaç, barınak gibi acil gereksinimlerini karşılayacak olan kapitalist sermayeymiş gibi...

Bush döneminde Wyclef’in amcası Haiti’nin Washington Büyükelçiliği’ne atanırken, kendisi de üst düzey Amerikalılarla dostluğu iyice geliştirdi.

Ama sadece Colin Powell, Bill Clinton gibi isimlerle yakınlaşmadı, Amerika’nın Aristide yerine getirdiği şimdiki Devlet Başkanı Rene Preval ile de çok samimi oldu. O kadar ki, Preval tarafından Haiti’nin İyi Niyet Elçisi olarak atandı.

Ne var ki Preval, yasal olarak iki dönemden fazla görev yapamıyor. Bu durumda Haiti üzerinde çeşitli hesapları olan yabancı devletlerin aklına devlet başkanlığı için Wyclef Jean geldi...

Büyük bir umutla devlet başkanlığına adaylığı açıklandı. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı ve adaylığı kabul edilmedi... Bakalım bu işin içinden nasıl çıkacak Amerika?

***

Wyclef Jean olayı bana bir kez daha şunu düşündürdü: Sanatçıdan sanatçıya fark var. Kimisi canı pahasına baskıya direnip halkının, ülkesinin çıkarlarını savunur; daima bilimin, sanatın aydınlatıcı ışığını yansıtır topluma.... Kimisi de kendi çıkarları için ya da korkusundan sırnaşır iktidara....

Diyeceğim o ki; her sanatçı aydın değildir. Çünkü gerçek bir aydın, çıkarı için kalemini, sanatını, kişiliğini asla satmaz, avanta için iktidara dalkavukluk yapmaz, ülkesinin değerleri yabancılara peşkeş çekilirken susmaz!

-

31 Ocak 2010 Pazar

Emperyalizmin Haiti felaketi

© Zülal Kalkandelen/ Dünyalı Yazılar
Cumhuriyet Pazar Dergi/ 31 Ocak 2010

2010, insan doğasına olan inancımı sarsan olaylarla devam ediyor. Haiti’deki depremden sonra yaşananlar ise, bu sarsıntıyı doruk noktasına çıkardı. Ölü sayısının yüz bini bulduğu söylenen bir yerde, toplu mezarlığın ortasında, aç, susuz günlerdir sokakta yatıyor Haiti halkı...

Zaten borç batağı içinde kıvranan yoksul bir ülkeyi silindir gibi ezip geçen deprem, sonuçta doğal bir felaket. Ancak Haiti’nin koşullarını yakından incelerseniz, bir bakıma da hiç doğal değil...

Depremin yarattığı yıkım, ülkedeki aşırı yoksulluğun etkisiyle çok daha büyük boyutlara ulaştı. Şimdi Batı medyasındaki yorumcular, Haiti’deki evlerin yüzde 60’ının uygun olmayan zeminler üzerine inşa edildiğini, bu nedenle zararın çok olduğunu tekrarlayıp duruyor.

Bu doğru; ama evlerin o zeminlere yapılmasını kim sağladı?

***

Emperyalist ülkeler, neoliberal politikaları dayatıp, ormanlık alanları yok etmeseydi, zarar bu kadar olur muydu? Sömürgeci devletler, rant için ülkedeki zenginleri kışkırtan politikalar izlemeseydi Haiti bu kadar geri kalır mıydı?

Amerika, Castro’ya karşı antikomünist güç dengesini gözetip, Haiti’de diktatör Duvalier ailesine destek vermeseydi, ülke bugün bu durumda mı olurdu?

Bebe Doc Duvalier, 1970 ve 80’lerde Haiti’yi Amerikan sermayesinin sömürüsüne açmasaydı, toprakları yağmalanan çiftçiler iş bulmak umuduyla başkent Port-au-Prince’e akın eder miydi? Nüfusu 1950’lerde 50 bin olan bir kent, bugün 2 milyon insanın yaşadığı bir kent olur muydu?

1980’lerde halk tarafından toprak reformu yapması umuduyla Cumhurbaşkanı seçilen Jean-Bertrand Aristide, 1991’de Amerikan destekli bir darbe ile görevden alınmasaydı, Haiti toprakları rahatça yabancı sermayeye peşkeş çekilir miydi?

Amerika, Aristide hükümetini dize getirmek için ambargo başlatmasaydı, Haiti halkı bu kadar yoksul olur muydu?

1994’te Bill Clinton adaya asker gönderdiğinde, göreve iade edilen Aristide, neoliberal planları uygulamaya razı olmasaydı, Haiti bugünkü kadar geri kalır mıydı?

Amerikan hükümeti, 2004’te Haiti’nin yönetici seçkinleriyle işbirliği yapıp, Aristide hükümetini deviren ölüm timlerine arka çıkmasa, Birleşmiş Milletler ülkeye asker yığabilir miydi?

Yığılan o güçler, yoksulluğu ve yolsuzluğu gidermeye çalışacak yerde, orman yağmasının, yolsuzluğun önünü daha da açmasaydı, ülkenin altını üstüne getiren doğal felaketlerin etkisi bu kadar aşırı olabilir miydi?

Neoliberal politikaları uygulamak üzere başa getirilen Gerard Latortue hükümeti, ambargo sonrasında ülkeye giren milyarlarca doları şahsi hesaplara aktarabilir miydi?

***

2006’da Cumhurbaşkanı seçilen ve Amerikan planlarını uygulamaya devam eden Rene Preval, görünürde iktidarını sürdürürken, emperyalizm Haiti’yi sömürmeye devam ediyor.

Şimdi de Obama hükümeti, deprem bahanesiyle adaya asker yığıyor. Haiti’ye deprem nedeniyle 100 milyon dolar yardım yapılacağı sözünü vermiş Obama...

Eğer gerçekten yardım etmek istese, ülkeye verdikleri bunca zararı da düşünerek, tüm borçlarını silmesi gerekir. Ama silmez... Çünkü Haiti, hâlâ Inter-American bankasına yüklü miktarlarda borç ödüyor.

Amerika, bildiğiniz gibi, bankaları kurtarmak için insanların harcanmasıyla ünlü. Kapitalizmin altın kurallarının başkandan başkana değişmediği bir ülke, kendi halkı için yapmadığını Haiti halkı için yapar mı?

Bakın Amerika'da aşırı sağın önde gelen figürlerinden Pat Robertson ne diyor? Haiti halkı, 200 yıl önce Fransız sömürgecilere isyan edip özgürlüğünü kazandığı için cezalandırılmış....

Sözün bittiği noktadır bu...