3 Ağustos 2009 Pazartesi

Yeni Elif’ler Yetiştirmek...

© Zülal Kalkandelen/ Dünyalı Yazılar
Cumhuriyet Pazar Dergi/ 2 Ağustos 2009

Aşağıdaki satırlar, elektronik postayla ulaşan bir okur mektubundan. Yer darlığı nedeniyle, özünü bozmadan bir miktar kısaltarak yayınlıyorum.

***

Evimin önünde terasta masam, üzerinde zaman öldürmek için bulmacalar... Ama var olanların dışında bir gazete parçası takılıyor gözüme, ne ola ki?

Boş veriyorum bir süre, sonra dayanamayıp bakıyorum. Evet, bir gazeteden yırtılarak alınmış bir kupür bu, sizin 'Kentler ve Kütüphaneler' başlıklı yazınız.

Kim bırakmış olabilir acaba? Tamer Öğretmenimdir mutlaka. O da benim gibi emekli. Bir kitap dostu. Ve benim kitaplığımı da destekleyenlerden.

Tüm bunları niye yazdım ki? Kısacık anlatayım Zülal Hanım; dört yıl önce sağlık sorunlarım, güneşe olan gereksinim yüzünden İstanbul'u terk ediyorum ve Antalya'nın şirin bir sahil beldesine yerleşiyorum.

Yıllardır dişimden tırnağımdan arttırarak edindiğim kitaplarım da burada tabii. Ne yapsam? Evimin oturma odasını, Halka Açık Ücretsiz Kitaplık olarak açıyorum.

250 kadarı Almanca (1972-84 arası Almanya'da gurbetçiydim) kalanı Türkçe olmak üzere 1800 kadar kitabım var. Kendim 64 yaşım içinde bir SSK işçi emeklisiyim. İki yıldır açık olan kitaplığıma % 1 başvuru olmadı bugüne dek.

Ben, hastane, sağlık ocağı, bakkal-kasap-manav-pazar yerinde esnaf, belediye- dolmuş sürücüleri, vs. kiminle kısa sohbetim olsa 'Kitap Okur musunuz, eğer okursanız ben getireyim, bitince gelir alır yenisini getiririm' diyorum.

Ama yok, başaramadım. Evet, severek okurum diyene henüz rastlamadım...(!) Okumuyoruz, okumayı merak bile etmiyoruz.

Sadece minik bir meleğim var, yazın gelen Sevgili Küçük Elif, 12 mi 13 yaşında mı bilmiyorum. Ama her geldiğinde kucak dolusu kitap alıyor. O kadar mutlu oluyorum ki anlatamam.

Ne yapmalı ki insanlarımız kitap okusunlar?
Celil Yamak


***

Mektupta sözü edilen yazım, iki yıl önce Cumhuriyet Hafta Sonu’nda yayımlanmıştı. New York’ta 42. Cadde’deki halk kütüphanesinde geçirdiğim huzur dolu günlerin etkisiyle yazmıştım o yazıyı...

Celil Yamak’ın mektubu, beni derinden üzen bir konuyu yeniden gündeme getirdi. Ama iyi de etti... Bunca itiş kakışın yaşandığı bir ülkede, birilerinin de kütüphane sorununu konuşması gerek.

Bugün Türkiye’de bırakın kasaba ve köyleri, büyük kentler bile ihtiyaca yanıt verecek kütüphanelerden yoksun. 2010’da Avrupa’nın kültür başkenti olmaya hazırlanan İstanbul'da da, kentin büyüklüğüne yakışır modern bir kütüphane yok...

Ama Celil Bey’in yazdıkları, sorunun başka bir yönüne işaret ediyor: Kütüphane olsa bile okuyucu var mı?

Çok satan ender kitapların önemli bir bölümünün de, bu başarıyı büyük reklam ve cemaat desteği ile yakaladığını biliyoruz. Kendimizi kandırmayalım; okuma oranının çok düşük olduğu bir ülkede yaşıyoruz.

Düşünsenize; bir işçi emeklisi yıllarca emek ve para harcayarak oluşturduğu kütüphanesini topluma ücretsiz olarak açıyor ama ilgilenen yok!

Kimse gelir düzeyinin düşüklüğüne sığınmasın; biraz sokaklarda gezince gerçeği görüyorsunuz. Fakirinden zenginine gençler Amerikan sigarası içiyor; çoğunun elinde son model cep telefonu var.

Çünkü öncelikleri farklı; toplumda saygınlığın ölçüsü, insanların üzerinde taşıdığı markalar olmuş...

Türkiye’de yeni Elif’ler nasıl yetiştirilir? Bu ancak devlet, aile ve okul işbirliğiyle yapılacak büyük kampanyalarla sağlanabilir. Batı ülkelerinde olduğu gibi, çocuklara kütüphaneye gitme alışkanlığını erken yaşlarda kazandırmak gerekir.

Aksi halde, okumayan cahil bir toplum, ülke sivil faşizme doğru ilerlerken, şimdi olduğu gibi her zaman tepkisiz kalır...

1 yorum:

Nevin dedi ki...

Zulal, keske sana Ingilizce yaza bilsem, Turkce pek akici yazamiyorum ve dusuncelerimi dogru durust ifade etmekte zorluk cekiyorum… Cumle dusukluklerini lutfen affet!

Bence herseyin kokeni egitim. Turkiyede ilk okuldan basliyarak cocuklara okuma sevgisi asilanmali. Ezber ve saatlerce cocuklari yildiran odevler verilmek yerine, hergun yarim saat kitap okumak gibi odevler verilmeli.

Mesela benim ikizlerim bu sene 4’cu sinifa basliyacaklar. Yuvadan beri tek odeve onem veriliyor okularda, oda OKUMA!. Yaz odevi olarak hergun bir saat kitap okunmali. Ve cocuk, okudugu kitabi onceden verilen kagitlara kayit etmeli. Kac saat ve hangi kitabi okudugunu ogretmenleri takip edebilsin diye.

Tabi olay hangi egitimin daha guclu oldugu degil. Cunku Amerikan sistemindede Matematik cok zayif! Amacim iki ulkeyi karsilastirmak degil, ama Amerikan egitiminde nasil cocuklara kucucuk yasta, okumayi hayatlarinin bir parcasi yaptiklarini ortaya koymak.

Ben okumayi ailemde gordugum icin cok sansliyim. Ufacik yasta kitap okumak hayatimin bir parcasi olmustu. Ama okumayi sevmiyen annem ve babam olsaydi, her hande bende bugun kitaplarima ve kutuphaneme bu kadar onem vermezdim. Kitaplarim ve muzigim benim goz bebegim…. Ayni sevgiyi cocuklarima aktardigimada inaniyorum….

Kitap sevmiyen, okumaya deyer vermiyen ve okumaktan zevk almiyan bir toplum asla kendini dogru yonde gelistiremez ve yonlendirmez…. Ilk okuldan itibaren okuma sevgisi cocuklara asilanmali…