27 Temmuz 2009 Pazartesi

21. Yüzyıl Kadını...

© Zülal Kalkandelen/ Dünyalı Yazılar
Cumhuriyet Pazar Dergi/ 26 Temmuz 2009

Fransa, bir süredir ülkede “yürüyen cezaevi” olarak adlandırılan çarşaf ve burkayı tartışıyor. Bir grup milletvekili, burka ve çarşaf giyenlerin sayısında artış olduğu gerekçesiyle meclis soruşturma komisyonu kurulmasını isteyince ortalık karıştı.

Bir yandan da burkanın yasaklanmasını antidemokratik bulan sesler de duyulunca Sarkozy konuştu: “Burka giymenin dinle ilgisi yoktur. Bu, özgürlüğe ve kadın haysiyetine aykırı bir aşağılama işaretidir. Burka, Fransa topraklarında hoş karşılanmaz.

Avrupa’da en fazla Müslüman nüfus barındıran ülke olan Fransa’da, okullarda türban takmak da yasak. Batı basınında, Sarkozy’nin son burka çıkışı hakkında yapılan yorumlara bakınca, iki ayrı görüş ortaya çıkıyor.

Birinci görüşe göre, Sarkozy haklıdır; çarşaf/ burka, kadını boyun eğmeye zorlayan, küçültücü bir uygulamadır. İkinci görüşe göreyse, çarşaf/burka giymek, “kişisel özgürlük” meselesidir ve yasaklanması bunun ihlali anlamına gelir.

İşin ilginci, ikinci görüş feminist bloglarda bazı kadınlar tarafından da savunuluyor. Erkeklerin kadınlar üzerinden yürüttükleri tartışmalardan çok, onların konuya bakışı daha anlaşılmaz geliyor bana...

Bir kadın nasıl olur da kendisini adeta cendereye koyup hiçleştiren bir baskı aracını “özgürlük” olarak savunur? Ve sonra da kendisini feminist olarak adlandırır?

Denilebilir ki; dini inancı nedeniyle örtünen kadınlar da var. İyi ama İslamiyet’in kutsal kitabı Kuran değil mi? Kuran’ın neresinde yazıyor bu çarşaf, burka, türban?

Son dönemde bu tartışma Batı’da iki lider tarafından yürütülüyor. Obama, Sarkozy’nin tersine ikinci görüşü benimseyerek, kadınların örtünmesinin kişisel tercih olduğunu söylüyor.

O, belki Müslümanlara şirin görünme çabası nedeniyle böyle konuşuyor olabilir; ama bu konuda haklı olan Sarkozy’dir. Çünkü türban, çarşaf, burka, erkeğin kadın üzerinde kurmak istediği baskının aracıdır.

***

Bununla birlikte, kadına karşı yapılan ayrımcılığın bir diğer yönüne de burada değinmek gerekir. Bu, seksist yaklaşımlar içeren cinsel ayrımcılıktır. Çarşaf ve burkaya karşı çıkıldığı gibi, elbette kadının metalaştırılması da reddedilmelidir.

Özellikle medyada kadının cinsel bir obje olarak görüldüğü bir gerçek. Bunun nedeni de, yine medyadaki erkek egemenliği. Gün geçmiyor ki, çok satışlı gazetelerde, internet sitelerinde rating için kadın bedeni kullanılmasın...

Bana göre bu konuda hatalı olan yalnızca erkekler değil. Çoğu kadın da onların zaafından faydalanıyor ve merdivenleri koşarak tırmanabilmek için nesneleştirilmeye razı oluyor...

Tiraj için çıplak fotoğraf çektiren gazeteci de var; dikkat çekmek için bedenini sergileyen müzisyen de...

Ama artık kadınlar bütün bunlara bir son vermeli! Yüzyıllardır ezilen, sömürülen kadınlar, sistemin dayatmalarına, erkek hegemonyasına, cinsel ayrımcılığa direnmeyi öğrenmeli.

Erkek egemen feodal dinci kültürün simgelerini kadına giydirip onun üzerinden siyaset yapanların maskesini düşürmeli...

21. yüzyılın kadını, artık haklarına sahip çıkıp, toplumun eşit ve saygın bir bireyi olmalı. Bedeni üzerindeki tüm tahakkümlere karşı gelip, kişiliğiyle ortaya çıkmalı.

Bunları yaparken de, ne bedenini sergilemeye zorlanmalı, ne de türban takmaya...

Ne çarşaf giymek zorunda olmalı, ne de anatomiye aykırı “limuzin ayakkabıları”...

Ne bağnazlığın kölesi olmalı, ne de metalaşmalı...

1 yorum:

Nevin dedi ki...

Benim kanimca, nasil benim kizimin "ortunmek" gibi bir seceneyi yok ise, ortunen kadinlarinda (yada kiz cocuklarininda) pek acik dolasmak gibi bir seceneyi yok....

Evde ne gorursen oyle buyursun. Muhim olan,kadina baskici olan sistemi kokunden degistirmek. Carsafi veya bas ortusunu yasakliyarak pek bir sonuca varila bilecegini dusunmuyorum.