29 Eylül 2008 Pazartesi

Farklı Bir Bakış Açısı...

© Zülal Kalkandelen/ Dünyalı Yazılar
Cumhuriyet Pazar Dergi/28 Eylül 2008



Geçen hafta Amerika’daki ırkçılık sorununa değinip Obama’nın kazanmasını isteyenlerin görüşlerini aktarmıştım. Bu yazıda ise, farklı bir bakış açısını ele alacağım.

Geçtiğimiz günlerde New York’ta küreselleşme karşıtı hareketin önde gelen bağımsız gazetelerinden The Indypendent’ın düzenlediği bir paneli izledim. Yazar ve radyo program yapımcısı Laura Flanders’ın yönettiği panelin başlığı, “2008 Seçimi: Gerçekten Risk Altında Olan Ne?” idi.

Konuşmacılar ise, Cumhuriyetçi ve Demokratik partileri eleştirerek, daha ilerici politikaları savunan kesimlerin tanınmış temsilcilerinden oluşuyordu: “No Logo” ve “The Shock Doctrine: The Rise of Disaster Capitalism” adlı kitapların yazarı ünlü gazeteci/yazar Naomi Klein; Blackwater skandalını incelediği kitabıyla çok konuşulan gazeteci/yazar Jeremy Schaill, Amerika’nın en saygın siyasi dergilerinden The Nation’ın yazarı Roberto Lovato, toplumdaki şiddeti önlemek ve seçimlerde etkili olmak üzere uluslararası alanda çalışmalarda bulunan The Gathering derneğinin yöneticilerinden Malia Lazu.

***

Panelin yapıldığı salona girdiğimde, bir an sanki New York’ta değil de Latin Amerika kentlerinden birindeymiş gibi hissettim. Üzerinde “Viva Cuba” yazılı tişörtler giyen gençler, Marksizm’i anlatan kitapların satıldığı standlar, video ekranda beliren “Sağduyulu Emperyalist = Deli Kovboy” yazısı, hepsi paneldeki konuşmaların ne yönde şekilleneceğinin birer göstergesiydi.

Salonda bulunan birkaç kişi dışında herkes, Cumhuriyetçiler ile Demokratlar’ın temelde birbirine benzer politikaları savunduklarını düşünüyordu. Çünkü onlara göre bu iki parti de, kapitalist sistem içerisinde şirketlerin kurduğu hegemonyaya destek veriyordu. Gelecek seçimlerde kim kazanırsa kazansın, değişen bir şey olmayacaktı. Bu nedenle de, John McCain’den daha çok değişim mesajıyla yola çıkan Obama eleştiri oklarına hedef oldu.

Nitekim Naoi Klein, Demokratlar’ın geçen ayki ulusal kongresinden örnekler vererek sert eleştirilerde bulundu. Kongreyi izleyen 15 bin gazeteciye, büyük holdinglerin parasıyla nasıl her gün bedava masaj hizmeti verildiğini, ellerinde buzlu içecekleriyle gezip yüz maskesi yaptıran “gazetecilerin” nasıl gerçekleri aktarmadığını anlattı.

Klein’a göre, telekomünikasyon devi AT & T, kongre kapsamında verdiği gösterişli partiyle aslında Demokratlar’a teşekkür ediyordu. Çünkü güvenlik gerekçesiyle mahkeme kararı olmadan telefonların dinlenmesine ve elektronik postaların izlenmesine olanak veren yasa kapsamında telefon şirketlerine dokunulmazlık sağlanması için Demokratlar da çalışmıştı...

Roberto Lovato ve Malia Lazu’nun üzerinde durduğu nokta ise, Amerika’nın ülke dışında sürdürdüğü savaşların yanı sıra, ülke içinde devam eden ama sürekli gözardı edilmeye çalışılan savaşlarının da olduğu. İşsizlik, zenginle yoksul arasında genişleyen uçurum, kötü eğitim, artan şiddet olayları, sağlık sigortası olmayan milyonlarca insan... Lovato’ya göre, Amerikan rüyası denilen efsane artık sona erdi; halkın sadece yüzde 18’i bu rüyanın gerçekleşebileceğine inanıyor.

İşte bütün bu gerçekleri dile getiren konuşmacılar, Obama’nın özellikle son aylarda daha merkeze kayan bir politika izlemesinden, Katrina faciasına yeterince eğilmemesinden, Afganistan’daki savaşı genişletmekten söz etmesinden rahatsız. Onlara göre asıl risk altında olan ise, vatandaşın geleceği ve hakları...

Peki bu durumda ne öneriyorlar? Yerim kalmadı. O da haftaya...

Hiç yorum yok: