28 Temmuz 2008 Pazartesi

Medyanın Hali

© Zülal Kalkandelen/ Dünyalı Yazılar
Cumhuriyet Pazar Dergi/27 Temmuz 2008

Yazıya başlıktaki konuyla ilgili olarak dünya medyasından örnekler vererek başlıyorum.

Birinci örnek Romanya’dan. İktidarda bulunan Ulusal Liberal Parti’den ve aşırı sağcı Büyük Romanya Partisi’nden birer senatör, bir süre önce medya ile ilgili bir kanun önerisi verdi. Yasalaşan öneriye göre, ülkedeki bütün radyo ve televizyon yayınlarında iyi ve kötü haberlerin eşit oranda olması zorunlu hale getirildi. Amaç da, halkın ruh sağlığını korumak! Hangi haberlerin olumlu hangilerinin olumsuz olduğuna karar verme yetkisi ise, Ulusal Audiovisuel Kurulu'na bırakıldı.

Tabii muhalefetteki liberal demokratlar, bu safsatayı yemedi ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan yasanın iptali için anayasa mahkemesine başvurdu. Hatta yetkilendirilmek istenen kurulun başkanı bile, “Haber haberdir. Olumlu ya da olumsuz gerçeği yansıtır. Olaylar ve insan aklı programlanamaz” diyerek yasaya karşı çıktı.... Sonunda da Romanya Anayasa Mahkemesi yasayı iptal etti.

***

İkinci örnek Uganda’dan. Hükümet, basın yasalarını gözden geçirmek üzere bir komite oluşturdu. Bu komite, medyanın daha sıkı bir şekilde kontrol edilmesini önerince de, hükümet aleyhindeki yayınlara bir dizi yeni yasak geldi. Ülkede zaten var olan uygulamaya göre, özellikle din, etnik kimlik ve ulusal güvenlik gibi hassas konularda medyanın yayınları sınırlanmış durumda.

Üçüncü örnek de Afrika kıtasından. Bostvana'nın yasalarına göre, bu ülkede devlet ya da hükümet başkanına muhalefet eden herhangi bir yayın yapmak yasak.

***

“Şimdi ne diye bu örnekleri veriyorsun?” diye sorabilirsiniz. Yapmak istediğim, içinde bulunduğumuz dönemde Türk medyasının yönlendirildiği tehlikeli rotaya dikkat çekmek.

Avrupa’dan ya da Amerika’dan örnekler verirsem, ancak giderek uzaklaştığımız noktayı görebiliriz.

Neresidir orası?

İktidarın kıyasıya eleştirilebildiği, basın özgürlüğünün demokrasinin vazgeçilmez bir unsuru olarak algılandığı, gazetecilerin halka doğruyu aktarmak için gerçek habercilik yaptığı nokta...

Ama verdiğim örnekler, medyanın hızla sürüklenmek istendiği yeri gösteriyor.

Neresidir orası?

Gazetecilerin susturulmaya çalışıldığı, köşe yazarlarının iktidarın maşası haline geldiği, kirli hesaplarla düzmece haberlerin yapıldığı, gerçeklerin saptırıldığı ters istikamet. O istikamette baş aktörler de belli: Eleştiriye dayanamayan baskıcı iktidar ve onun kontrolu altında kuklalaşan gazeteciler...

Bunları yazarken üzülüyorum. Çünkü bugün Türk medyasında gördüğümüz örnekler vahimdir. İktidar yanlısı medyanın yayınları, gazetecilik okullarında "mesleki yozlaşma" başlığı altında okutulacak türdendir. İnanılmaz bir bilgi kirliliği yaratılmakta, aynı zamanda malum cemaatin kontrolüne giren iletişim organlarının bütün medya içindeki oranı da giderek artmaktadır.

Oysa gazetecilik bu değildir... Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde gazeteciliği bize böyle anlatmadılar. Mesleğin tüm dünyada ortak kabul gören ilk kuralının “doğru haber verme” olduğu öğretildi bize. İftiradan, hakaretten kaçınarak, basın ahlak anlayışı içinde haber yapılmasının şart olduğunu anlatırdı hocalarımız. Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, çoğulculuğun, kamuoyunu oluşturacak kitle iletişim araçlarının da çoğulcu olmasını gerektirdiğini tekrarlardı hep...

Umarım medyadaki bu utanç verici karalama kampanyaları ve köşe savaşları çok sürmez... Ve sonunda Türk medyası, olayların ve insan aklının programlanmaya çalışıldığı bu trajediden çıkarak, Uganda ya da Bostvana medyasına benzemekten kurtulur...

Hiç yorum yok: