22 Temmuz 2012 Pazar

Kültür Şoku

© Zülal Kalkandelen / Dünyalı Yazılar
Cumhuriyet Pazar Dergi / 22 Temmuz 2012

Avrupa Birliği macerası artık iyice tavsadı ama insan o kıtaya adım atınca ister istemez bazı karşılaştırmalar yapıyor. Yurtdışına her gittiğimde oradaki insanların günlük yaşantısını, hayat standarlarını ve devlet-birey ilişkisini gözlemliyor, sonra da kendi ülkemde olanları hatırlıyorum.

Ziyaret ettiğim ülkenin vatandaşlarıyla konuşuyor, hayatlarından memnun olup olmadıklarını soruyorum. Elbette hepsinde her şey güllük gülistanlık değil; özellikle Avrupa’daki ekonomik sıkıntılar bariz şekilde olumsuz yönde etkiliyor yaşamı. Ama Avrupa’da yaşayan insanlar, asla devletin özel yaşantılarına müdahale ettiği konusunda bir yakınma içinde değil. Oysa Türkiye’de son yıllarda giderek artan bir şikayet bu...

Bu ay Roskilde müzik festivalini izlemek için bir haftayı Danimarka’da geçirdim. Orada da ilginç gözlemlerim oldu. Kopenhag’a arabayla yaklaşık 40 dakikalık mesafedeki Roskilde kentinde yapılan bu festival, Avrupa’nın en büyük festivallerinden birisi; dünyanın her yerinden 150 bini aşkın izleyici katılıyor etkinliğe. Bu yazıda o festivalden dönüp Türkiye’ye ayak basınca nasıl bir şokla karşılaştığımı anlatacağım. Öyle çarpıcı ki, hani hep söz edilen bir kültür şoku vardır ya, bu tam öyle...

Roskilde’de kaldığım süre boyunca gençlerin özgürlüğü yaşayışına, müzikle coşup eğlenirken toplumsal sorunlara dikkat çekişine tanık oldum. Çok miktarda alkol tüketilmesine karşın, kimsenin kimseyi rahatsız etmediği, kavganın olmadığı barışçıl bir ortam vardı. Festivalin sponsoru bir içki firmasıydı ama bu elbette Danimarka’da hiçbir sorun yaratmıyordu. Belli bir yaşa gelmiş insanın özel hayatına devletin müdahale edemeyeceğini çok uzun yıllar önce kabul etmiş Avrupa.

Danimarka’daki özgürlük ortamından çıkıp Atatürk Havaalanı’na indiğimde ülkede ne olup bitiyor diye sosyal medyaya baktım ve çok sayıda insanın “Müziğine Festivaline Konserine Sahip Çık” diyerek ortak bir talepte bulunduğunu gördüm. Sorunca anlaşıldı ki, yobaz bir grup insan, “Eyüp’te bira festivali yapılamaz!” diyerek sponsoru bira firması olduğu için One Love festivaline karşı kampanya başlatmış. Türkiye Yeşilay Cemiyeti de aynı gerekçeyle festivalin iptali için İstanbul Valiliği’ne başvurmuş!

Zamanlama olarak gerçekten inanılmaz bir çakışmaydı bu. Danimarka’da bira firmasının desteğiyle yapılan özgürlükçü festival ile, Türkiye’de bira firmasının desteğiyle yapılan festivalin engellenme girişimi arasındaki fark, Avrupa ile bugünkü Türkiye arasındaki farkı da bir açıdan ortaya koyuyor.

Bu birkaç yobazın girişimi değildir; Türkiye Yeşilay Cemiyeti ve Eyüp Belediyesi gibi kurumlar da devreye girdi. 11 yıldır düzenlenen festival neden daha önce Yeşilay’ı rahatsız etmedi de şimdi ediyor?

Nedeni şu: Türkiye’de devletin en tepesinde yer alanlar, dini kullanarak bireylerin yaşantısına açıkça müdahale eder hale gelince, toplumdaki muhafazakar kesimlere de bu konuda garip bir cesaret geldi. Otobüs şoförü şort giyen kadını otobüsten indirmeye kalkıyor, belediye görevlisi parkta sarılarak oturan gençleri tartaklıyor!

İşin acı yanı da şu ki, dinciler, bira ürettiği için Efes’e şiddetle tepki duyarken; insan haklarına, çevreye, özgürlüklere duyarlı insanlar, aynı firmaya santrallere karşı çıkan köylülere uygulanan zulüm nedeniyle aynı şiddetle tepki duymuyor.

Türkiye neden hep bir adım ileri iki adım geri gidiyor?” derseniz, yanıtı şu olabilir: Uygarlıktan yana olanlar, ideallerine gericiler kadar sahip çıkmıyor.

_

Hiç yorum yok: