29 Temmuz 2012 Pazar

İkinci Cumhuriyetçilik ve Dincilik

© Zülal Kalkandelen / Dünyalı Yazılar
Cumhuriyet Pazar Dergi / 29 Temmuz 2012

İki hafta önce bu köşede yazdığım “Dinselleşme ve Komünistler” başlıklı yazı çeşitli kesimlerin büyük ilgisiyle karşılaştı. O makaleyi okumamış olanlar için içeriğini belirteyim; Türkiye Komünist Partisi’nin bir süre önce yayınladığı ve aynı başlığı taşıyan bildiriydi yazının konusu. Kanımca ilginin bir nedeni, bildirinin çok doğru noktalara işaret eden metniyse; bir diğeri de, ana akım medyada TKP ile ilgili haberlerin hemen hemen hiç yer almamasıydı.

Ama ben o yazının sonunda da belirttiğim gibi, çok önemsediğim bu konuya bugün yine yer vereceğim. Geçen sefer TKP bildirisinin giriş kısmında çizilen genel çerçeve ile işe başlamıştım. Bu defa metindeki “İkinci Cumhuriyet’te Neler Oluyor?” başlığı altındaki görüşlere yer vereceğim:

-İkinci Cumhuriyet sınıfsal olarak burjuvazinin gerici bir fraksiyonunun değil, bütününün tarihsel tercihi olarak karşımıza çıkmaktadır. Arkasında emperyalizmin onayı ve desteği de bulunan egemen güçler içindeki iç çelişkiler, derin ve uzlaşmaz strateji ayrılıkları olmaktan uzaktır. Aydınlanma mirasının reddi ve tarihsel kazanımların tasfiyesi konusunda İkinci Cumhuriyet bir burjuva konsensüsünü temsil etmektedir. Neoliberal, piyasacı yaklaşımlarla dinci gericilik birbirini bütünlemektedir.

-Siyasal iktidarın güç kaynakları geniş olmakla birlikte, İkinci Cumhuriyet rejiminin, mantıksal sonuçlarına kadar derinlik kazanacağı düşüncesi yanlıştır. Türkiye toplumunun dinselleştirilmesinin yapısal ve tarihsel sınırları vardır. Bu sınırları, mülk sahibi egemen güçlerin “laik” olduğu düşünülen kesimleri değil, modern işçi sınıfı, doktor, mühendis, öğretmen gibi eğitimli ve kalifiye emekçiler, sanatçı ve bilim insanları gibi aydın kesimler, öğrenci gençlik, kadınlar, Aleviler temsil etmektedir. Bu geniş nüfusun siyasi temsilciden yoksun olduğu veya ağırlıklı temsilcilerinin İkinci Cumhuriyet karşısında uzlaşmacı ve teslimiyetçi davrandıkları açıktır. Dinci gericiliğin Türkiye'yi geri dönülmez bir karanlığa, şeriatçı bir diktatörlüğe götüreceği yolundaki umutsuz öngörüler reddedilmelidir. Yine dinci gericiliğe muhalefet edebilmek için dinle pozitif ve politik bir ilinti içine girmek gerektiği yolundaki yaklaşımlar da kabul edilemez. Dinci gericiliğe pratikte çekilecek sınırı, büyük ölçüde, komünist ve devrimci hareketin söz konusu toplumsal kesimlerle bağı belirleyecektir.

-Nasıl dinci gericilik ayrıksı bir olgu, bir aşırılık değilse ve burjuva egemenliğinin bütünlüğünü temsil ediyorsa, solun mücadelesi de bütünlüklü olmak zorundadır. Türkiye'nin Ortadoğu'da emperyalist senaryoların içine çekilmesi için Sünniliğin keskinleştirilmesine gerek vardır; ve buna karşılık barış mücadelesinin başarısı, dinci gericiliğe de darbe vuracaktır. Kürt halkına din kardeşliği adına boyun eğdirilmek isteniyorsa, Kürt emekçilerin sınıf mücadelesine katılmaları, dinci gericiliğin bir kalesini düşürecektir. Örnekleri çoğaltılabilecek bu dolayımlar, solun mücadele programında mutlaka gözetilmelidir.

***

İkinci Cumhuriyetçiliğin, neoliberal politikalar ve dinci gericilikle el ele vererek ülkeyi getirdiği yer ortadadır. Bu gidişatın önüne geçilmesinin yolu, emekçi kesimden ve uygar bir yaşamdan yana olan herkesin din temelinde değil, özgürlükler temelinde buluşup mücadele etmesidir.

Bugün gelinen noktada artık hemen herkesin ortak derdi özgürlüklerinden yoksun kalması değil mi? Öncelikli meselemiz buysa, seçimde bu temelde bir şemsiye altında birleşip sol blok kurmayı ciddi şekilde ele almalıdır. Aksi halde kuşkusuz neoliberal politikalarla dinci gericiliğe bir kez daha geçit verilecektir.

_

Hiç yorum yok: