3 Temmuz 2011 Pazar

Kapitalizme Bakış (II)

© Zülal Kalkandelen / Dünyalı Yazılar
Cumhuriyet Pazar Dergi/ 3 Temmuz 2011

Geçen hafta The Nation dergisinin kapitalizmin yarattığı sorunların çözümüne dair çeşitli uzmanlardan aldığı görüşleri konu edinen bir yazı yazmıştım. Yazının sonunda da, bugünkü yazımın bu konuda hemfikir olduğum bir bilim insanının görüşleriyle ilgili olacağını belirtmiştim.

O bilim insanı, Amerika’daki Villanova Üniversitesi İnsan Bilimleri ve Augustinian Geleneği Bölümü’nden Prof. Eugene McCarraher. McCarraher, kapitalizmi etik nedenlerle reddeden bir sosyalist. Aynı zamanda Katolik inancına mensup olması ilginç bir durum; ancak McCarraher ile kapitalizme ortak bir bakış açımız var.

***

The Nation’ın görüşlerini aldığı diğer uzmanlar, kapitalizmi yeniden düzenleyerek aşırılıkları gidermeye ve sonuçta “kapsayıcı kapitalizm” (inclusive capitalism) ya da “demokratik kapitalizm” denilen sistemi yaratmaya çalışırlarken, McCarraher, bu yolu baştan reddediyor.

Şöyle diyor: Kapitalizmi yeniden oluşturmak yerine, kendimize bu sistemin kötücül olduğunu hatırlatmalıyız. Kapitalizmin doğası ve mantığı uslanmaz bir şekilde açgözlüdür. Kâr ve üretimi maksimize etme ihtiyacının sürüklediği bir mülkiyet sistemi olarak kapitalizm, sürekli olarak dönen bir birikim girdabıdır. Kapitalistler, para kazanmak için yeni yollar ararken kapitalizmi zaten birçok defa yeniden şekillendirmiş durumda. Kâr hatırına değişim, kapitalizmde tek değişmeyen şeydir.

Bugüne kadar yapılan reformların, toplu pazarlık, iş dünyasındaki düzenlemeler ve refah devletini yeniden şekillendirmekte başarılı olduğu kabul edilebilir. Fakat bunlar ne kadar etkili olursa olsun, tamamen değiştirilmedikçe, sonuçta kapitalizmin özü aynı kalıyor.

Profesör McCarraher’ın da işaret ettiği gibi, son 40 yılda dünyada sosyal demokrasiye yapılan saldırılara ve New Deal liberalizmine bakarsak, birikim hırsı, kapitalizmin özü olarak aynen yerinde duruyor.

***

Birtakım yeni düzenlemelerin bu özün yıkıcı sonuçlarını ortadan kaldırıp, gerçekten hakça bir düzen kurulmasına olanak tanıyacağına inanmalı mıyız? Bazılarının ortaya attığı “demokratik kapitalizm” denilen kavram boş bir hayal olmaktan öteye geçebilir mi?

Yanıtım “Hayır”. Ana amacı kâr maksimizasyonu olan bir sistemde ne yaparsanız yapın, hırs yarışında bir piyon olacaktır insanoğlu...

Kapitalizmin insanlığı getirdiği bugünkü noktada görünen şudur: Her geçen gün daha fazla büyümek için yakıp yıkarak, doğayı katlederek üretim krizine giren şirketler, bu döngüyü sürdürmek için tüketim çılgınlığıyla güdülenen insanlar ve şirketler arasındaki ekonomik savaşta tamamen geri planda kalan toplum ve çevre yararı.

Eugene McCarraher, bugünün dünyasında kapitalistlerce savunulan “ekonomik büyüme” gerekçesinin de, aslında insani değerlere tecavüz gerekçesi olarak kullanıldığı inancında. Ve bunun soldaki bazı düşünürlerde bile önemli bir “yanılsama” oluşturduğunu savunuyor.

***

Şimdi diyebilirsiniz ki, sistemi bu şekilde toptan reddedince ne olacak? Profesörün bu konudaki yanıtı ilk başta çok radikal gelebilir ama düşününce çok basit bir yolu işaret ettiğini fark ediyorsunuz. “İnsan olmak ne demek?”, “Gerçekten ne istiyoruz?” Bunlar gibi moral değerlerle ilgili sorulara verilecek yanıtların, gerçekte siyasi alanda da belirleyici olacağı açık.

İnsanoğlunu vahşi bir yarışın oyuncuları olarak güdüleyen sistem dizginlenebilse, dünyanın düzeni de değişecek elbette. O zamana kadar yapılan düzenlemeler savaş, yıkım ve katliamların sonunu getirebilir mi?

Ne yazık ki hayır... Azaltabilir mi? Bir yerde azaltırken, bir başka yerde artırır ki sömürü sürsün...

-

Hiç yorum yok: