10 Temmuz 2011 Pazar

4 Günlüğüne Hippi

© Zülal Kalkandelen / Dünyalı Yazılar
Cumhuriyet Pazar Dergi/ 10 Temmuz 2011

Neden herkes inekler gelene kadar burada kalmak istiyor?”

The Observer’ın Glastonbury Festivali için yayınladığı özel ekte bu başlık kullanılmıştı. 1970’ten bu yana düzenlenen ünlü festivalin bu yılki 177 bin konuğundan birisi de bendim ve şimdi bu soruyu yanıtlamaya çalışacağım.

İngiltere’nin Somerset bölgesindeki Glastonbury kasabasında, aslında üzerinde ineklerin otladığı, Worthy Farm adlı bir süt ürünleri çiftliğinde dört gün yaşadım.

Yağmurun toprağı balçığa çevirdiği bir zeminde çadırda kalmak hiç de kolay değilmiş. Gece başlayan rüzgarın da etkisiyle şiddetle titreyen çadırla birlikte uçacağımı düşünmedim değil. Havalandırma penceresinden içeri giren sular da cabası...

İki gün sonra güneş açtığında balçıktan biraz olsun kurtulacağımızı düşünerek sevindik. Çünkü ayağımızdaki plastik çizmelerin her biri, çamura bata çıka yürürken herhalde 5 kilo ağırlığa ulaşıyordu.

Bu arada yapışkan balçığın içine saplanıp yerinden oynatılmaz hale gelen çizmeler konusunda taktikler geliştirdim. Öyle bir durumda kalmamak için kesinlikle adımlarınızı hızlı atmalısınız; bir an durursanız tamamen yapışıyor. Ayrıca ağırlığınızı tabana değil, mümkün olduğunca parmaklarınıza doğru vermelisiniz. Bunları yapmayanların çizmelerini balçığın içine terk etmekten başka çaresinin olmadığına tanık olduk.

Worthy Farm’daki bir başka sorun, insanı bir anda hayattan bezdirebilecek nitelikteki portatif tuvaletlerdi. Öncelikle içine girebilmek için, burnunuzdan değil ağzınızdan nefes almalısınız. İçerde ağzınız açık bir haldeyken olabildiğince etrafa dokunmadan çabucak işinizi bitirmelisiniz.

Dışarı çıktığınızda elinizi yıkamayı mı düşünüyorsunuz? Ne yazık ki her tuvalette akan su yok. Şanslıysanız mikrop öldürücü jellerden bulursunuz, ama onlar da kısa sürede tükendiğinden en iyisi yanınızda taşımanız.

Bütün gün bir sahneden diğerine koşturup yoruldunuz değil mi? Çadıra gidip uyuma hayaliniz, yandaki çadırda büyük bir gürültüyle horlayan adam yüzünden yıkılır. Ayrıca dans sahnelerine yakın bir yerde kalıyorsanız, zaten uyuyamayacağınız için sessizliği rüyanızda bile bulamazsınız.

O pisliğin içinde dört gün yaşayıp duş almamak olur mu? Olmaz! Ancak duş olanağı sınırlı. Greenpeace sağ olsun; kendisine ait bölgeye sıcak sulu duşlar koymuş. Yanınıza bir tek havlunuzu alıp gidiyorsunuz.

Kenarları çevrili, üstü açık bir alanda herkes aynı yerde duşunu alıyor. Bir tür hamam gibi. Kadınlar kısmına girdiğinizde emziren kadın da görüyorsunuz, sanki saunadaymış gibi yayılıp işin keyfini çıkarmaya çalışan da.

Temizlendiğiniz için rahatlayarak dışarı çıkıyorsunuz. Fakat bu üzün sürmüyor; çünkü gününüze yine balçığın içinde devam ediyorsunuz.

Bütün bunları anlatmamın nedeni, The Observer’ın sorusuna yanıt bulmak. Festivalde tanıştığım bazı kişilerin eski festivallere de katıldıklarını gösteren güvenlik bilekliklerini hâlâ taktıklarını gördüm.

Tam on tane bileklik taşıyan bir Hollandalı’ya nedenini sordum: “Canım sıkılınca onlara bakıp mutlu oluyorum” dedi. Bir başkası, “Gurur duyuyorum da ondan” dedi. Bir tanesi, bilekliklerin “kendisi gibi olanların onu tanıması için bir işaret” olduğunu söyledi.

Gördüm ki, Glastonbury’de bunca zorluğa karşın, benim gibi titiz ve düzen hastası bir insanı bile çeken bir şey var. 50’den fazla sahnede 2000’i aşkın performansı izlemek olağanüstü bir duygu. Yaşanan zorluklarsa bunun karşılığında ödediğiniz bedel gibi. Bir şeyi elde etmek için zorlandığınızda o daha değerli olur ya, öyle bir durum var.

İnsanlar herkesin müzik ve sanat konuşup eğlendiği bu fantastik dünya deneyimini yaşamak için 4 günlüğüne hippi oluyor Glastonbury’de.

(Glastonbury hakkındaki diğer yazımı okumak, fotoğraf ve videoları görmek için: http://zulalmuzik.blogspot.com/2011/07/glastonbury-butun-festivallerin-anas.html )

-

Hiç yorum yok: