28 Haziran 2011 Salı

Kapitalizme Bakış (I)

© Zülal Kalkandelen / Dünyalı Yazılar
Cumhuriyet Pazar Dergi/ 26 Haziran 2011

Kapitalizm, 2008’de dünyada yol açtığı büyük krizden sonra uzun süre tartışıldı, hakkında belgeseller çekildi. O güne kadar bu ekonomik sistemi savunanlar arasından bile artık sonunun geldiğini söyleyenler çıktı. Sonra yapılan birtakım düzenlemelerle sanki mesele halledilmiş gibi gösterildi. Oysa kapitalizmin doğasından kaynaklanan sorunlar giderek derinleşirken, milyonlarca insan aç ve çaresiz yaşamaya devam ediyor.

Amerika’da solun önde gelen yayın organlarından birisi, ülkenin en eski haftalık politika ve kültür dergisi The Nation, bu sorunu bu haftaki sayısında tartışmaya açtı. Konu hakkında yaratıcı fikirler üretebilecek bir grup aktivist, işadamı ve düşünüre şu soruyu yöneltti:

Amerikan kapitalizmini daha az yıkıcı ve daha az baskıcı kılıp, insanların mutlu bir hayat sürmesi için duydukları gereksinimlere odaklanacak bir sistem haline getirmek için neyi değiştirirdiniz?

***

William Greider imzalı yazıda şöyle deniyor: Mevcut iki partili sistemde, partiler sorunlara çözüm bulmaktan uzak. İkisi de dar görüşlü bir şekilde ağız dalaşına giriyor ama ekonomik kriz hakkında doğruları ortaya koymuyor. Cumhuriyetçiler, küçük devlet fikrine karşı inanılmaz bir nostalji içinde kaybolmuş. Demokratlar ise, yanlış giden her şeyin düzenlemelerle yola koyulacağı konusunda ısrarlı; ama yıkıcı felaketin asıl nedeninin, düzenlemelerdeki başarısızlık olduğunu görmezden geliyorlar.

Bu durumda kontrolsüz kapitalizmin neden olduğu düşen ücretler, artan işsiz sayısı, dış ticaret açığı, dış borç, derinleşen eşitsizlik ve orta sınıfın yok oluşu, vb. sorunlar devam ederse bunlara nasıl çözüm bulunacak?

Derin bir yapısal bir değişim gerekiyor” diyor dergi. İş dünyasını ve finans sektörünü kuralları değiştirmeye ve karar alımında daha demokratik olmaya zorlayacak, kazanımların daha dürüstçe dağıtılmasını sağlayacak reformlar yapılmalı tespitinde bulunuyor. “Bunun gereği de, büyük olması şart değilse de güçlü hükümettir” diyerek noktayı koyuyor.

***

Dergideki en ilginç yazılardan birisi hukuk profesörü ve politikacı Jamie Raskin’e ait. “The Rise of Benefit Corporations” adlı makalesinde “fayda şirketleri” diyebileceğimiz yeni bir şirket modelini ve bununla ilgili yasayı anlatıyor.

Nisan 2010’da ilk kez Maryland’de, sonra Vermont, New Jersey ve Virginia’da kabul edilen bu yasa, şirketlere kâr ederken aynı anda “toplum ve çevre adına olumlu bir katkı yapma” yolunu açıyor. Örneğin bir dereyi temizlemek, yoksullar için düşük maliyetli ev yapmak, hayvanlar için barınak sağlamak, vb.

Benefit Corporation (BC) olmayı kabul eden bir şirket, faaliyetini sürdürürken hissedârlarına gösterdiği saygıyı çalışanlarına, müşterilerine ve çevreye de göstermek durumunda. Bunu denetleyen, içinde ülke çapında 400’den fazla organizasyonun yer aldığı B Lab adlı kâr amacı gütmeyen birlik. Bir şirket kuralları çiğnediği görülürse, BC unvanını kaybediyor.

***

Peki bir şirket serbestçe kâr odaklı çalışmak varken neden böyle bir yükümlülük altına girsin? BC olunca, müşterilere, çalışanlara ve tüketicilere çalışma etiğiniz hakkında bir mesaj vermiş oluyorsunuz. Raskin’e göre burada anahtar, sorumlu ticaret için artan tüketici talebi.

Yasanın şirketler açısından BC olmayı cazip kılan bir özelliği daha var. Hissedârlar, kârı her şeyin üstüne koymadığı gerekçesiyle şirkete dava açamıyor. Bu tehditten kurtulan şirketlerin, kâr maksimizasyonuna odaklanan vahşi modelden uzaklaşacağını düşünüyor Raskin.

Tartışmaya değer olsa da, yeni bir model aracılığıyla pazar ekonomisini sürdürmeyi amaçlayan bir yol bu. Haftaya bu konuya yaklaşımına katıldığım bir başka bilim insanının görüşünü değerlendireceğim.
-

Hiç yorum yok: