21 Mart 2010 Pazar

Gazeteler ve iktidar

© Zülal Kalkandelen/ Dünyalı Yazılar
Cumhuriyet Pazar Dergi/ 21 Mart 2010

Yazılı basının son yıllarda yaşadığı travma, yalnızca Türkiye’de değil, tüm dünyada tartışılıyor. Dijital devrimin etkisiyle sarsılan ve sürekli okuyucu kaybeden gazeteler, art arda iflas bayrağını çekiyor.

Öyle ki; dünyanın en büyük gazeteleri bile, krizi bir şekilde atlatmak için eleman çıkarıp masrafları kısma yolunu deniyor. Ama bunun da yeterli olmayacağı; çünkü geleceğin artık elektronik ortamda kurulduğu, yaygın olarak savunuluyor.

Ben, daha önce de yazdığım gibi, yerleşen alışkanlıklar ve gazete markasına duyulan güven nedeniyle, yazılı basının bir süre daha varlığını koruyacağını düşünüyorum. Ama aynı zamanda, elektronik ortama yatırım yapılmasını da zorunlu görüyorum.

Ben de gazeteyi elime alıp okumanın verdiği hissi tercih edenlerdenim. Ancak itiraf etmeliyim ki, ufkumu genişletip farklı görüşler sunan yazıların çoğunu da internet üzerinden yayın yapan bağımsız sitelerde buluyorum.

Bunlardan birisini geçenlerde TruthDig'de okudum. TruthDig, “Drilling beneath the headlines” şeklinde bir sloganı benimsemiş, bağımsız ve ilerici bir internet dergisi. Manşetlerin yarattığı sansasyonun gözleri kör ettiği bir ortamda gerçekleri ortaya koyma adına önemli bir işlev görüyor.

***

Gelelim TruthDig sayesinde okuduğum yazıya... Pulitzer ödüllü gazeteci Chris Hedges’in kaleme aldığı makale, medya üzerine yazılan bir kitap hakkında.

The Death and Life of American Journalism: The Media Revolution that Will Begin the World Again” (Amerikan Gazeteciliğinin Ölümü ve Yaşamı: Dünyayı Yeniden Kuracak Medya Devrimi) adlı bu eserin yazarları, Illinois Üniversitesi’nden Prof. Robert W. McChesney ve The Nation dergisinden John Nichols.

Oldukça kapsamlı bir içeriği olan kitapta, temel olarak söylenen şu: Son 125 yıldır şirket gibi yönetilerek, reklama bağlı bir şekilde varlığını devam ettiren gazete modeli artık sona erdi. Gazeteciliği koruyacaksak, bunu ancak sansürsüz, kâr amacı gütmeyen, reklama bağlı olmayan bağımsız habercilikle yapabiliriz. Bu nedenle gazetecilik bir kamu hizmeti olarak değerlendirilmeli ve hükümet, kurtarma amaçlı olarak finansal katkıda bulunmalıdır.

Böyle bir görüş, Türkiye'de ancak kahkahalarla karşılanabilir. Beğenmediği gazetelerin okunmamasını öneren, köşe yazarlarını dükkandaki tezgahtar yerine koyup hedef alan, görülmemiş vergi cezalarıyla medya sahiplerini yıldırmaya çalışan bir iktidarın, gazeteciliği korumak adına herhangi bir katkı yapması beklenemez elbette...

Ayrıca, hükümet böyle bir katkı sağlarsa, editoryal tercihlere doğrudan müdahale edeceği için, zaten bağımsız habercilik hayal olur.

Fakat Amerika ve Avrupa’da durum farklı. Oralarda yaşam savaşı veren gazetelere bir tekme de hükümetlerden gelmiyor. Tam tersine, hükümetler, demokrasinin olmazsa olmazı olarak görülen gazeteleri kurtarmak için çaba harcıyor.

Fransa'da Sarkozy'nin basına sağladığı kaynaktan sonra, aynı yönde çalışmalar, İngiltere ve Amerika'da da ciddi şekilde gündemde.

Kanımca böyle bir yardım, ancak medyanın bağımsızlığının garanti altına alındığı çok gelişmiş bir demokraside sonuç verebilir. Çünkü aksi halde, devlet yardımı alan bir kuruluşta bağımsız gazetecilik yapmak, ancak bir oksimoron olabilir...

Ancak benim dikkat çekmek istediğim nokta şu: Hep demokrasi kültürümüzün gelişmediği söylenir ya; 21. yüzyılda gazetecilik ve iktidar ilişkisi, bence bunu kanıtlayan en çarpıcı örnek.

Avrupa ve Amerika, gazeteleri nasıl kurtarırız diye kafa yorarken, bizde hâlâ “beni sevmeyen ve eleştiren ölsün” mantığı işliyor...

6 yorum:

Nevin dedi ki...

Zulal, seninle fikirlerini cok beyeniyor ve hayranlikla takip ediyorum, fakat bu yazina kismen katilmiyorum. Hem Avrupada hemde Amerikada "main stream Media" dedigimiz New York Times, CNN, BBC yada Independent Gazetesi gibi medya organizasyonlari bagimsiz haber veriyor gibi gozuksede aslinda ciddi bir sekilde var oldugu humetler tarafindan kontrol altindalar.

Ben senin ne demek istedigini cok anliyorum. Yazili medyayi kurtarmak istedikleri ortada ve onun icinde azda olsa bir caba harcaniyor cunku hizlica internet uzerinden haber alma megilli bir toplum gelismeye basladi. Fakat bu demek degildirki, yazili medyanin icerigindeki malzeme bagimsiz.

Truthdig benim kanimca ve senin yazdigin gibi zaten main stream media adi altina girmiyor. Daha cok bagimsiz gazetecilerin yazdigi bir ortam ve benimde uzun zuredir takip ettigim bir organizasyon. Truthout, common dreams, salon.com, counter punch, counter current, huffington post, democracy now ve bunun gibi bir suru medya organizasyonlari var asil onlar gercek anlamda bagimsiz yazilar yaziyor yada yayinliyorlar.

New York Times, CNN, BBC ve Independent Gazetesi gibi medya organizasyonlarima saygimi coktan yitirdim cunku onlara inanmiyorum artik. Ne yazdilarina inaniyorum nede tarafsizliklarina. Guardian gazetesini halan seviyorum cunku orda azda olsa alternative ses bulunuyor.

Turkiyedeki sorun, arastirici gazeteci isen (Amy Goodman, Dahr Jamail, Nir Rosen, Criss Hedges, David Sirota yada Jeremy Scahill gibi) hemen oldurulme yada susturulma seceneyinden baska yol yok. Bir suru gazetecimiz hukumet'in icindeki pislikleri cikarmak uzere iken oldurulduler.

Konuyu dagitiyorum biraz galiba... :) her neyse... demek istedigim, Turkiyede gazeteciler alternativ ortamda bile yeseremiyorlar ama Amerikada bir degil yuzlercesi rahat rahat istediklerini yaza biliyor... Burda seninle hem fikirim. :)

Bunun yaninda buyuk medya patronlarinin hic bir ozgurlukleri yok. Kolaysa Israeli elestiren yazi yazsinlar... Anti semitik diye isten bile atilirlar.....

Zülâl Kalkandelen dedi ki...

Ben de aynı şeyleri söylüyorum aslında. Amerika ve Avrupa'da hükümetlerin desteklemeye çalıştığı ana akım medya bile olsa, Türkiye'deki duruma bakınca işin korkunçluğu iyice anlaşılıyor.

Türkiye'de şu anda hükümet kendisini eleştiren her gazeteciyi susturma amacında. Baskılar öyle arttı ki, zaten iktidar aleyhine sansürsüz yazan tek tük insan kaldı. Çoğu zaten çekindiğinden otosansür uyguluyor kendisine...

Amerika'daki medyayı çok yakından biliyorum. "30 Saniyede Bush- Amerika'da Medya ve Siyaset" adlı kitabımı yazarken sayısız kaynak okudum ve yerinden izledim medyayı. Amerikan medyasının yapısını ve sorunlarını da anlatmıştım orada.

Orada ana akım medya egemen olsa da, bağımsız yayınlar da mevcut. Biraz çaba harcanarak haberlerin gerçeğine ulaşmak olanaklı... Herkes her şeyi yazıyor.

Buradaki durum inanılır gibi değil. Mustafa Balbay 1 yılı aştı, hala neyle suçlandığını bilmeden içerde...

Orada da ana akım medyada bazı konulara girmek mümkün değil elbette. Ancak burası basın özgürlüğü açısından çoook gerilerde...

Zülâl Kalkandelen dedi ki...

The New York Times, CNN, The Washington Post, ABC gibi kurumların bağımsız olmadığı çok açık. Zaten konuyu mülkiyet sahiplikleri açısından inceleyince durum ortada. Sözünü ettiğim kitabımda konuyu o açıdan ele almıştım.

Ben de zaten dış dünyayla ilgili haberleri izlerken yalnızca ana akım medyaya bakmıyorum. Senin saydıkların dahil, çok sayıda bağımsız yayını izliyorum.. Aksi halde gerçeği görmek de olanaklı değil.

Begonvilli Ev dedi ki...

Zülal Hanım, kitaplarınızı okumak istiyorum. Bir kaç kitapçıya ve sahafa sordum, maalesef bulamadım. Nasıl ulaşabilirim?

Not:Antalya'da yaşıyorum.

Begonvilli Ev dedi ki...

Çok teşekkür ederim Zülal Hanım. Mutlaka bulacağım kitaplarınızı. Kitabevinin adını not aldım. Banu Avar Hanımefendi'nin ve sizin yazılarınızın takipçisiyim.

Zülâl Kalkandelen dedi ki...

Merhaba,

Benim kitaplarım Remzi Kitabevi'nden çıktı. Antalya'da Remzi Kitabevi'nin şubesi var. Onlardan rica ederseniz, ellerinde kalmamışsa bile sizin için getirirler.
İlginize teşekkür ederim.

Sevgiler.