23 Mart 2009 Pazartesi

İki Ada...

© Zülal Kalkandelen/ Dünyalı Yazılar
Cumhuriyet Pazar Dergi/22 Mart 2009

İkisi de 15. yüzyılda Cenovalı gezgin Kristof Kolomb tarafından keşfedildi.

İkisinin de para birimi dolar...

İkisinde de temel dil İngilizce ve halkın çoğunluğu Hıristiyan...

Birisi (ekonomik krize rağmen) zenginliğin sembolü, diğeri yoksulluğun...

Birisi insan aklının tasarladığı bir gökdelen cenneti, diğeri bakir toprakların...

Birisinde hayat baş döndürücü bir hızla akarken, diğerinde olabildiğince telaşsız...

İlki Manhattan, diğeri Jamaika... Son iki haftayı bu iki adada geçirince, ister istemez karşılaştırmalar yaptım.

Önce soğuğun insanın içini titrettiği karlı bir havada indim Manhattan’a... Bir hafta sonra Montego Bay'e vardığımdaysa, sıcak bir rüzgar okşadı yüzümü...

Jamaika’nın ikinci büyük kenti Montego Bay, ülke ekonomisinin can damarı turizm sektörünün en önemli merkezi. Port Antonio ise, beyaz kumlu sahilleri ve turkuvaz renkli berrak deniziyle ülke için bulunmaz bir mücevher değerinde...

Turistik tesislerin yanı sıra, kent merkezlerinde ilk dikkati çeken görüntüler, yarım kalmış inşaatlar. Para bitince ara veriliyormuş binaların yapımına... Tekrar kaynak bulununca da, kaldıkları yerden devam ediyorlarmış...

Jamaikalılar, hayatın getirdiği sorunlara karşı garip bir umursamazlık içinde... Kimine göre, “ganja” olarak adlandırılan marihuana ile uçuşun bir sonucu bu... Marihuana satışı yasak ama yaygın bir kullanımı var.

Bu ülkede herkes, sanki rom ve marihuana etkisinde hayatı yavaş çekimde yaşar gibi... Ağır ağır yapıyorlar her şeyi. Örneğin bir restorana gidiyorsunuz, siparişiniz 40 dakikadan önce gelmiyor...

Ama havasından mıdır, suyundan mı, bilmem; Jamaika, zaman kavramını unutturuyor... Hele o hiç el değmemiş kıyılara giderseniz, bambaşka bir boyuta geçiyorsunuz.

Fakat Jamaika gerçeği turistik tesislerde ortaya çıkmıyor... Bu ülkeyi gerçekten tanımak için, halkın yaşadığı sokaklara girmek gerekiyor. Çünkü o zaman tanık oluyorsunuz yoksulluğa... Derme çatma evler, yalın ayak gezen insanlar, size bir şey satmak için yalvaran insanları görüyorsunuz.

Paralarının alım gücü öylesine düşük ki, 1 Amerikan doları yaklaşık 77 Jamaika doları ediyor. Yüzde 92’sini siyahların oluşturduğu halkın çoğunluğunun umut kaynağı, ülkeye gelen beyaz turistler... Sıkı pazarlığın döndüğü satışlara hep, “Sen benim dostumsun,” diyerek başlıyorlar.

Reggae ve hip-hop ritimlerinin duyulduğu sokaklar, her yer ülkenin bayrağındaki yeşil, kırmızı ve sarı renkle donatılmış. Ulusal kahraman, efsanevi müzisyen Bob Marley de, Che ile aynı kaderi paylaşıyor; fotoğrafları, tişörtleri ve hediyelik eşyaları süslüyor...

Muhteşem doğası, sıcak kanlı insanları ve farklı kültürüyle çok etkileyici bir ülke Jamaika... Ama bir yandan da, suç oranının arttığı, enflasyonun giderek tırmandığı, işsizlikten kırılan yoksul bir 3. dünya ülkesi...

Öyle ki; en önemli ürünlerinden meşhur Jamaika kahvesini içmek için yerel bir kafe soruyoruz, "Burger King'e gidin," diyorlar...

Bir zamanlar Jamaika’dan muz ve şeker ithal eden İngiltere, artık ülkenin ekonomisine destek çıkmaz olmuş...

Oysa İngiliz Uluslar Topluluğu üyesi Jamaika’da devletin başı İngiltere Kraliçesi değil mi? Adil ticaret sağlanmadıkça, 3. dünya ülkelerinin, sanayileşmiş ülkelerin sübvanse edilen tarımlarıyla mücadele edemeyeceğini Kraliçe bilmiyor mu?

Montego Bay’in geceleri karanlığa gömülen atmosferinden kalkıp, her yerinden ışıklar saçan Manhattan’a inen uçakta bunları düşünüyorum...

1 yorum:

Nevin dedi ki...

Zulal, muhtesem bir yazi! Ben iki kere Jamaica'ya gittim. Ikisindede hep yari mutlu yari mutsuz dondum. Mutluluk kaynagi, tatilde olmam ve kisin ortasinda sicak bir ulkede hem benligi hemde vucutumu dinlendire bilmem. Ama ayni zaman'dada mutsuzlugumun kaynagida, korkunc fakirligin ve koleligin getirdigi o igrenc tarihsel kalintilarin bu kadar gozumun onunde olmasi.

Dedigin gibi, "ganja" yuzunden bir mayhosluk almis goturmus halki, ama ayni zamanda da, ruhlardada yerlesmis bir kolelik var. Surekli fakirlik ve asalik kompleksi icinde yok olmus bir halk. Ne dogru durust bir tarih, ne dogru durust bir ekonomi, ne dogru durust bir dil nede dogru durust bir ulke anlayisi....

Ulkelerini ekonomik olarak ilk once Ingilizler sonrada Amerikalilar somurmus ve somurmekte devam ediyor. Bu korkunc goruntu beni maf etmisti... ! Yasar Yasamaz tabiri gibi....

Senin duygularini cok iyi anliyorum. Yazinda cok net ifade ede biliyorsun....