9 Mart 2009 Pazartesi

Kadınlar ve Laiklik

© Zülal Kalkandelen/ Dünyalı Yazılar
Cumhuriyet Pazar Dergi/8 Mart 2009

Geçen ay gazetemizde, “Şeriatın Gölgesinde Kadın” başlıklı yazı dizim yayımlandı. Olumlu yorumların yanı sıra, birtakım hakaret mesajları da aldım. Şeriatla yönetilen ülkelerde kadınların yaşam koşullarını nesnel bir şekilde aktarmaya çalışan bir yazı dizisine, bir Türk vatandaşı neden öfke duyar? Ve neden onu yazana küfreder?

Belki yazı dizisi, şeriat yasalarının ne kadar utanç verici olduğunu gösteriyordu ve bazıları da buna tepki duydu... Ama böylesine şiddetli bir tepki duymak için şeriat yanlısı olmak gerekmez mi? Yoksa Afganistan’daki Taliban’ın kadına yaptığı zulmün yazılmasına neden kızasınız ki?

Bu şeriat sevdalılarının asıl hazmedemediği olay, Türkiye’nin, İslam coğrafyasındaki diğer ülkelerden farklı olarak, laikliği Anayasa’ya değişmez bir madde olarak koymuş olmasıdır...

Dinciler rahatsız olsa da, Cumhuriyet’in kuruluşu ve Medeni Kanun’un kabulüyle haklarına kavuşan Türk kadını, laik bir ülkenin vatandaşıdır; yasaların şeriat hükümlerine uygunluğunun arandığı herhangi bir İslam ülkesinin değil!

Bugün şeriat altında yaşayan kadınların durumuna baktığımızda, vahim bir manzara ile karşılaşıyoruz. Tarih ilerledikçe kadınlar haklarının peşine daha çok düşüyor, ama buna karşılık gördükleri baskı da akıl almaz bir şekilde artıyor... Dinin siyasal alana taşınması, her geçen gün inanılmaz sonuçlara neden oluyor.

Örneğin, Irak’ta son aylarda yaşanan bir gelişme, dini referansların kadını nasıl ikinci sınıf vatandaş konumuna soktuğunu bir kez daha gösterdi. Irak Savaşı, ülkede altı yılın sonunda, geride yaklaşık 740 bin dul kadın bıraktı...

Herhangi bir gelirleri olmayan dul kadınların yaşamlarını devam ettirebilmesi, ciddi bir sorun... Bu sorunu aşmaları için önerilense, devletten yardım alabilmeleri için, Şii kültüründe tercih edilen “geçici evlilik” yöntemine başvurmak...

Bağdat Yeniden Yerleşim Komitesi Başkanı Mazin al -Shihan, bunun nedenini The New York Times’a şöyle açıklıyor: “Parayı dullara verirsek akıllıca harcayamazlar. Çünkü eğitimleri yok, bütçe yapmayı bilmezler. Ama onlara koca bulursak, başlarında kendisine ve çocuğuna bakacak birisi olur. Bizim geleneklerimiz ve yasalarımız da böyle der.

Yani dul kadın, devletten yardım alabilmek için, tanımadığı bir adamla, süresi belli olmayan (bu bir saat de olabiliyor, yıllarca da uzayabiliyor) geçici bir evlilik yapacak, o adamın belki de ikinci karısı olacak ve adam istediği zaman da hiçbir hak iddia edemeden boşanacak...

Tüm bunların nedeni de, kendi tercihi dışında eğitimsiz bırakılmış olması!

İslam devletlerindeki bu tür uygulamalara tanık oldukça, Atatürk devrimlerinin Türk kadını için önemini bir kez daha duyumsuyor insan... Türk kadınının bugüne kadar attığı her adımın arkasında, şeriatı kaldırıp laikliği getiren o devrimler var.

Elbette, Türk kadınlarının bugün içinde bulunduğu koşullar, ideal olmaktan uzaktır. Özellikle, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaşayan kadınların geleneklerin baskısı altında ezildiği bir gerçektir.

Erkek egemen kültürün dayatmaları, toplumun adeta ruhuna işlemiştir. Bu anlayışın yok edilmesi, kadınla erkeğin eşit koşullarda sosyal ve siyasal hayata katılımının sağlanması yolunda yapılması gereken çok iş var.

Fakat şu kesin ki; bu yol, Başbakan'ın yaptığı gibi kadınlara sürekli “üç çocuk doğurmalarını” öğütlemekten değil; Atatürk’ün açtığı aydınlanma yolunda eğitim vermekten geçiyor.

Dünya Kadınlar Günü’nde kız çocuğu olanlara söyleyeceğim tek bir şey var: Kızlarınızı okutun ve laikliğe sahip çıkın!

1 yorum:

Nevin dedi ki...

Bravo Zulal hanim!

Benimde 9 yasinda bir kucuk kizim var. Sizin dediginiz gibi, hem kizima, hemde ogluma (ikizler) esit derecede egitime onem vermeleri gerektigini hayatlarinin her alaninda elimden geldigi kadar asilamaya calisiyorum. Ozelikle kizima her zaman guclu olmasi gerektigini, hakli oldugu noktalarda kendini korumasi gerektigiini ve en onemlisi kendine guvenli olmasi gerektigini, degiisk sekilerde aktarmaya calisiyorum.

Dediginiz gibi, hem ben, hemde esim Ataturk'un ve Cumhuriyet'in bize sagladigi olanaklarla bu kadar uyumlu ve mutlu bir evlilik yurutmeyi beceriyoruz. Cunku herseyden evvel, esim bana son derece saygi ve sevgi dolu. Bir baba olarak, kizimizida son derece kendi ayaklari uzerinde dura bilen ve hayatta dogru secimleri yapmasini becere bilen bir kiz cocugu olarak yetistirmek istiyor.

Bende ayni saygiyi ve destegi kendi babamdan gordum, ve kendiside ailesinden ayni egitimi aldi. Demek istedigim, Turkiye'de yuz binlerce, son derece democrat, egitimli, dini politikadan ayirmasini bilen, ve laik erkek ve kadin'la dolu.... bundan gurur duyuyorum!

Cok guzel yazmisiniz, agsiniza saglik!
(Turkcemdeki cumle dusukluklerini hos gorun lutfen) :)