16 Şubat 2009 Pazartesi

Tek Kollu Kahraman...

© Zülal Kalkandelen/ Dünyalı Yazılar
Cumhuriyet Pazar Dergi/15 Şubat 2009

Yazının başlığına bakarak kimden söz ettiğimi tahmin edebilirsiniz. Diyebilirsiniz ki; yazının konusu, karate filmlerinin ünlü oyuncusu Jimmy Wang Yu’dur. “Tek Kollu Kahramanın Oğlu” adlı yapımla tanınan bu film yıldızının Türkiye’de de büyük bir hayran kitlesi var.

70’li yıllarda tüm Asya’da efsaneleşen Wang Yu'nun özelliği, kötü adamları tek koluyla salladığı kılıçla yenmesiydi. Ama 80’lerde Jackie Chan’in ortaya çıkışıyla ikinci planda kaldı ve küçük rollerde oynadıktan sonra da, film dünyasından yavaş yavaş çekildi.

İşin gerçeği, Wang Yu, kendisine ün getiren film sahnelerini, Uzakdoğu dövüş sanatındaki ustalığına değil, film çekim tekniklerine ve kurguya borçluydu.

Son günlerde Davos’ta yaşananlardan sonra yaşananlar, bana bu Wang Yu filmlerini hatırlattı. Ama bu yazının asıl konusu, o filmler değil, bunun çağrışım yaptığı başka bir Tek Kollu Kahraman; yani Başbakan Erdoğan...

Davos Zirvesi'nin üzerinden bir süre geçince olay yatışır gibi oldu, ama ben bu çağrışımı okuyucularla paylaşmak istedim.

***

Başbakan, panel moderatörüne öfkelenip salonu terk etti ya, birden kahraman oldu... Yandaş medya da kendisine “Davos Fatihi” unvanını yakıştırdı...

Acaba bu “kahramanlık” gösterisi, Erdoğan’ın gücünden mi kaynaklanıyor? Yoksa o da bir Tek Kollu Kahraman mı?

Bugün Erdoğan’ı “Ortadoğu’nun yeni lideri” ilân edenlerin görmediği gerçek şu: Başbakan’ın kullanabileceği iki kolu yok... Onun sağ kolu, Amerika tarafından sımsıkı tutulup, özgürce hareket edemez hale getirildi...

Daha Başbakan olmadan Bush tarafından Beyaz Saray’a kabul edilen, sonrasında da Ortadoğu’yu allak bullak eden BOP’un eşbaşkanı yapılan o değil mi? Ekonomiyi kurtarmak için IMF ile pazarlık yapan onun hükümeti değil mi?

Bu durumdaki bir kişinin, “Diplomatik davranmasam başka bir şey yapardım,” diyerek dayak atabileceğini ima etmesi, olsa olsa havaya tek koluyla yumruklar savurmasıdır. Sağ kolu serbest kalmadığı sürece de, o yumruklar, ne Amerika’ya ne İsrail’e isabet eder, ne de İsrail-Filistin sorununu çözer... Bu yüzden de, diplomaside ustalığı olmayanlar, ancak kurgulanmış şovlarla göz boyar...

Ayrıca Erdoğan'ın söylediğine göre, öfkesi moderatöredir, başka kimseye değil... İyi ama moderatöre yöneltilen tepki, haklı da olsa, koskoca Ortadoğu’ya lider olmak için yeterli mi?

***

Kesin olan şu ki; zaman bu olayın yansımalarını ortaya çıkaracaktır...

Bu arada şu bilgileri de not etmekte yarar var: Bugün Beyaz Saray Genel Sekreteri olan kişi, İsrail basınının “Beyaz Saray’daki adamımız!” diye tanımladığı Rahm Emanuel...

Obama yönetimi tarafından İsrail-Filistin anlaşmazlığı konusunda özel temsilci olarak atanan George Mitchell, Bipartisan Policy Center’ın (Partiler arası Politika Merkezi) dört kurucusundan birisi...

İran’a askeri müdahaleyi öngören bu gruba dahil olanlardan birisi de, yakında İran özel temsilciliğine atanacağı söylenen, Siyonizm savunucusu Dennis Ross...

Bush’un babası ve Bill Clinton döneminde Ortadoğu’da diplomat olarak görev yapan Ross, İsrail destekli Washington Institute for Near East Policy (WINEP) adlı düşünce kuruluşunun üyesi. Bu kuruluş, İsrail’in Amerika’daki lobi kurumu American Israel Public Affairs Committee ile resmi bağlantısını kabul etmese de, lobinin ana unsurları arasında yer alıyor...

Bütün bu neoconlarla dolu Beyaz Saray, Hamas yanlısı görünen Erdoğan’ın kolunu serbest bırakıp Ortadoğu’ya lider olmasına göz yumar mı? Diyelim ki yumdu; bütün Ortadoğu Arap olmayan birini lider kabul eder mi? Diyelim ki etti; Erdoğan'da bu liderlik yeteneği var mı?

1 yorum:

Nevin dedi ki...

Cok dogru ve guzel bir yazi... Ozelikle son paragraftaki sorulariniza 100'de 100 hak veriyorum!