© Zülal Kalkandelen/ Dünyalı Yazılar
Cumhuriyet Pazar Dergi/16 Kasım 2008
Obama’nın zaferi üzerine binbir türlü yorum yapıldı. Küçümsenecek bir zafer değil tabii. Siyahi genç bir senatör Beyaz Saray’a patron oldu. Amerikan tarihi için olduğu kadar dünya tarihi için de önemli bir olaydır bu.
Irkçılık, hâlâ çağın en utanç verici sorunlarından birisi. Sanmayın ki, Obama’nın seçilmesiyle birdenbire ortadan kalkacak. Irkçılığın toplumun kökünden kazınması zaman alacaktır. Yine de Obama’nın başkanlığı, bu mücadelede büyük bir dönüm noktasıdır.
Diğer yandan, başkanın siyah oluşu, Amerikan sisteminin tümüyle değişeceği anlamına gelmez. Obama’nın önerdiği değişimin sınırları bellidir. Ülkenin kapitalist-emperyalist çıkarlarına karşı çıkanı başkan yaparlar mı Amerika’da?
***
Benim bugün üzerinde durmak istediğim konu ise, bu seçimin bir başka yönü. Amerikalı seçmenlerin tercihini belirleyen etkenlere dikkat çekmek istiyorum.
İstatistiklere göre, Amerikalı seçmenlerin yüzde 62'si ekonomik endişeler nedeniyle Obama’ya oy verdiğini belirtti. Sadece yüzde 10’luk bir kesim Irak’taki savaşı birinci sıraya koyarken, terör ancak yüzde 9’luk bir seçmen grubunun oyunu etkileyen ilk etken oldu.
Bu oranlar, insan davranışını göstermesi bakımından ilginç. Ne yalanlara dayanılarak yapılan işgaller, ne bombalarla öldürülen siviller, ne de hapishanelerde işkence gören insanlar... Bunların hiçbirisi Amerikalı seçmenleri ekonomi kadar etkilemedi... Etkilemiş olsaydı, 2004’te Bush’a tekrar oy vermezlerdi...
Bush’un ikinci kez başkan seçildiği günün ertesinde İngiliz Daily Mirror gazetesi manşetten kocaman puntolarla şu soruyu sormuştu: “59.059.084 kişi nasıl bu kadar aptal olabilir?” Bush’a oy verenlerin davranışını açıklayamıyordu dünya. Ortadoğu petrolüne el koyma amacındaki Bush hükümeti, 11 Eylül saldırılarını bahane etmiş ve Irak’ta kitle imha silahları olduğu iddiasıyla bu ülkeyi işgal etmişti.
Fakat zamanla yalanları bir bir ortaya çıktı. Üstelik Irak'tan 6 ayda çıkacaklarını söylemelerine karşın işgal sürüyordu. Neo-con'ların “Önleyici Saldırı Doktrini” engel tanımıyor, hak, hukuk ayaklar altına alınıyordu. İlk kez yapılan bir uygulamayla askerlerle birlikte cepheye “iliştirilmiş gazeteciler” (embedded journalist) gönderildi. Böylece savaş, insanların oturma odalarına taşındı. Yemek yerken savaş görüntülerini seyretti Amerikalılar...
Ve o dönemde yapılan seçimi yine bu korkunç savaşı başlatan Bush kazandı... İnsanın aklına geliyor; keşke ekonomik kriz bu yıl yerine 2004’te patlasaydı da, Bush-Cheney takımı son 4 yıldır kirli politikalarını sürdüremeseydi!
Elbette bir insanın bankadaki parasını ya da işini kaybetmekten endişe etmesi anlaşılabilir bir durum. Gelecek korkusu doğaldır. Anlaşılmaz olansa, bombalar altında hayatını kaybeden suçsuz insanların dramına duyarsız kalmak...
O yıllarda Amerika’nın yaşadığı travmaya tepki gösterenler de yok değildi. Bush, 2004’te halktan tekrar onay alınca, toplumdaki bölünme iyice derinleşti. Hatta bu onursuzluğu daha fazla taşıyamayacağını söyleyen bazı Amerikalılar Kanada’ya göç etti. Ama bunlar, yeni muhafazakarlığın kanlı Yeni Dünya Düzeni’ni durdurmaya yetmedi...
Sonuçta, 2008’de ekonomik kaygılar nedeniyle ezici bir çoğunlukla Obama’yı seçebilen bir toplum, 2004’te dünyayı kana bulayan Bush’a karşı duramadı... Mutlaka o dönemin koşullarını belirleyen birçok toplumsal ve ekonomik etken var. Ve çok açık ki, bu etkenlerden birisi de, kapitalist toplumda duyarsızlaşan insan doğası...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder