23 Haziran 2008 Pazartesi

Beyazla Siyah...

© Zülal Kalkandelen/Dünyalı Yazılar
Cumhuriyet Pazar Dergi /22 Haziran 2008

ABD başkanlığı için yarışan Demokrat Partili Barack Obama, sonunda adaylık için gereken 2118 delegenin oyunu kazandı. Durum şudur: Hillary Clinton kaybetmiş, Obama Amerikan tarihinde ilk siyah başkan adayı olmayı başarmıştır. Demokrat Parti’deki güçlü Clinton etkisini kırarak kazandığı bu başarı, çok önemli sonuçlar doğuracaktır.

On altı aydır devam eden bu yarışta, ilk günden beri Obama’nın kazanacağını tahmin ediyordum. Çünkü Obama’yı 2004’teki Demokratik Parti Kurultayı’nda yaptığı o tarihi konuşmadan bu yana dikkatle izliyorum.

Daha önce Cumhuriyet'in Strateji ekine yazdığım bir makalede de belirttiğim gibi, o kurultayda, Jimmy Carter, Ted Kennedy, Bill ve Hillary Clinton, Al Gore, John Kerry, John Edwards gibi Demokratların en ileri gelenleri konuşmuş, ama en etkilisi Obama olmuştu. Herkes genç senatörü ayakta alkışlarken, salonda yanımda oturan İtalyan bir gazeteci ne düşündüğümü sorunca, “Geleceğin başkan adayı,” demiştim. O, bu görüşümü fazla iyimser bulmuş, siyah bir politikacının ırkçılığı aşıp o noktaya kadar gelemeyeceğini savunmuştu.

Sonuçta Obama, Washington’daki kurulu düzenin temsilcisi Clinton’a karşı bir değişim sembolü olarak ortaya çıktı ve izlediği bu akıllı strateji ile kendi partisindeki seçimi kazandı.

***

Fakat bundan sonra ne olacağı çok belirgin değil. Artık Obama'nın rakibi, 1982’den beri Kongre’de yer alan, çok deneyimli, 71 yaşında, beyaz bir Vietnam gazisi. Obama’nın değişim rüzgarı, bu defa da deneyime karşı güçlü esebilecek mi acaba?

İkinci bir soru, Obama’nın, Amerika’daki ırkçılık sorununu ulusal düzeydeki bir seçimde nasıl gögüsleyeceği...
Associated Press ile Yahoo News tarafından nisan ayında yapılan bir araştırmaya göre, halkın üçte birinden fazlası kendisini muhafazakar olarak tanımlarken, liberal olduğunu söyleyenlerin oranı dörtte birin hemen altında. Bu durumda, ılımlı olarak nitelendirilen geri kalan kesimin oyları seçim sonucunu belirleyecek.

Obama, önseçim sürecinde beyaz yakalıların yoğunlukta olduğu batı eyaletlerinde ve hispaniklerin yaşadığı yerlerde fazla oy toplayamadı. Bu kesimlerde güçlü olduğu görülen Clinton’ın başkan yardımcısı olarak belirlenmesinin Obama’ya oy kazandırabileceği iddia ediliyor.

Benim de katıldığım bir diğer görüşe göreyse, ülkedeki muhafazakarların adeta nefretini kazanmış bir isim olan Clinton'ın başkan yardımcılığı yanlış bir tercihtir.

Obama’nın Güney Dakota’daki seçimden sonra yaptığı konuşmada Clinton’a övgü dolu sözler yağdırmasını, bir birliktelik işareti olarak yorumlayanlar var. Ama Obama’nın bunu, iki kampa ayrılan partideki bölünmenin önüne geçmeyi amaçlayarak yaptığı belli.

Kısacası, Clinton başkan yardımcılığına gönüllü olsa da, Obama’nın işi epey zor.

Bana göre, Barack Obama’nın 44. ABD Başkanı olabilmesi için Amerikan halkının şu gerçeğin ayırdına varması gerekiyor:

Cumhuriyetçiler’in adayı John McCain, Bush’un saldırgan dış politikasını, Irak’taki haksız savaşı, varlıklı kesime uygulanan vergi indirimlerini ve sosyal güvenlik sorununun piyasa koşullarına göre çözülmesini savunuyor.

Obama ise, diplomasiyi temel yöntem olarak gören barışçıl politikaların temsilcisi, neoconların "pre-emptive strike" olarak formüle ettikleri önleyici vuruş doktrinine, Irak'ta kalıcı üs kurulmasına, ve sosyal güvenliğin özelleştirilmesine karşı, vergi indirimlerinin geliri az olanlar için uygulanmasından yana.

İşte bu nedenle, John McCain Bush’un politik ikiziyse, Obama da ikinci John F. Kennedy. İlginçtir; durum aslında beyazla siyah arasındaki fark kadar açık.

Hiç yorum yok: