26 Mayıs 2008 Pazartesi

Dört Perdelik Bir Oyun

© Zülal Kalkandelen /Dünyalı Yazılar
Cumhuriyet Pazar Dergi/25 Mayıs 2008


1. Perde: Vatikan

Katoliklerin 545. Papası 2005’te göreve başlar. Yeni Papa, geçmişte Nazi Gençlik Örgütü’nde çalışan, dünyanın güneşin çevresinde döndüğünü kanıtlayan Galileo’nun yargılanmasını adil bulan tartışmalı bir kişiliktir.

Eylül 2006’da yaptığı, İslam dünyasını hedef alan Regensburg konuşmasıyla büyük tepki çeker. Ayrıca o dönemde, Türkiye’nin AB üyeliğine karşıdır.

Kasım 2006’da Türkiye’yi ziyaret eder. Gelmeden önce kendisine Vatikan’ın resmi tarihçisi tarafından Türkiye ile ilgili bir rapor sunulur.

Raporda, kendisini laik bir cumhuriyet olarak tanımlasa da, Türkiye'nin gerçek anlamda bir laiklikten yoksun olduğu belirtilir.

Bu, tam da Papa’nın amacına uygun bir durumdur. Çünkü onun derdi, Avrupa’da güçlenen laikliktir. Türkiye’ye gelerek yapmak istediği, imana vurgu yapan ortak dini söylemi öne çıkarıp, “Relativizme Karşı Kutsal İttifak”ı kurmaktır.

Nisan 2008’de Amerika’yı ziyaret eder. Amerikalı rahiplere, laiklikle mücadele etmelerini öğütler.

***

2. Perde: Avrupa Birliği

Laik ve demokratik hukuk devletlerinden oluşur Avrupa Birliği. Bu, üyeliğe kabul için de kriterdir.

Fakat konu, aday ülkelerden Türkiye’ye gelince durum değişir. Halkının çoğunluğu Müslüman olan bu ülkede, iktidarda dini referans alan bir parti vardır.

Diğer yanda ise, laikliğe sahip çıkan geniş kitleler, meydanlara inip mitingler yapmaktadır.

Fakat AB yetkililerine göre, Türkiye’de “demokratik laiklik” yoktur.

***

3. Perde: Amerika

İslamcı terörizmle mücadele eden Amerikan İmparatorluğu, Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında Türkiye’ye “ılımlı İslam ülkesi” rolünü biçmiştir.

Çünkü hesaba göre, Türkiye gibi ülkelerde Amerika'ya bağlı ılımlı İslam modeli yerleşirse, radikal İslam'a karşı mücadele kolaylaşacaktır. O nedenle, bu projesini yürüten AKP’ye açıkça destek verir.

***

4. Perde: Türkiye

Bu uluslararası konjonktür, Türkiye’de gerici karşıdevrim için paha biçilmez bir fırsat sunar.

2002’de iktidara gelen AKP, laikliğe aykırı uygulamaları ve söylemleriyle tepki toplar. Ülke, büyük bir gerilim içine girer.

Sonunda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, anayasadan kaynaklanan yetkilerini kullanarak iktidar partisine kapatma davası açar.

***

Dört ayrı sahnede eşzamanlı olarak bir oyun oynanıyor. Olan biteni daha iyi anlamak için, bazı sorular sorabiliriz. Çünkü bazen sorular, yanıtlardan daha çok şey anlatır...

-Vatikan, katı Avrupa laikliğine karşı, laik olmadığına inandığı Türkiye’de kutsal ittifak ararken; AB, Türkiye’nin sözde “katı laikliğini” hedef alıyor. İlginç değil mi?

-Papa, “Devlet, dini özel alana hapsedilecek bireysel bir duygu olarak ele alamaz,” diyor. Diğer yandan da, “herkesin özgür bir şekilde inanmasına olanak tanıdığını” söylediği Amerikan tarzı laikliği öneriyor. Devlet, dini kamusal alana taşırsa, tarafsızlığını koruyabilir mi?

-AB Komisyonu Başkanı, “Esas olan tüm dinlerin özgürlüğü, ama aynı zamanda bir din sahibi olmama özgürlüğü de olmalı,” diyor. Laiklik Türkiye'de anayasal bir ilke olarak korunmazsa, bu nasıl mümkün olacak?

-AB’ye girmek için, demokratik bir hukuk devleti olma şartı vardır. Anayasasındaki değişmez ilkeleri çiğneyen bir parti, demokratik bir hukuk devletinde var olabilir mi?

-ABD, Türkiye’de ılımlı İslam’ı desteklerken, halkının çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede laiklik zayıflatılırsa, rejimin aşırı İslam’a kayacağını bilmiyor mu?

-Aynen yargı bağımsızlığı gibi, özü itibariyle demokrasinin önkoşullarından olan laikliğin demokratikliğinin tartışılmasında bir tuhaflık yok mu?

Hiç yorum yok: