© Zülal Kalkandelen/Dünyalı Yazılar
Cumhuriyet Pazar Dergi/11 Mayıs 2008
Başlıktaki Latince deyimi, hukukçular, psikologlar ve özellikle kriminoloji uzmanları iyi bilir. Bir de polisiye roman meraklılarını sayabiliriz.
Meriam-Webster Sözlüğü’ne göre, bu deyimin iki anlamı var:
1-İş görme yöntemi.
2-Bir suçlunun birden fazla suçu işlerken kullandığı belli bir davranış ya da eylem şekli. Örneğin, Karındeşen Jack olayında olduğu gibi, bir seri katilin ceset üzerinde ya da olay mahallinde bıraktığı aynı tipteki izler, daha sonraki cinayetlerin çözülmesinde ve katilin psikolojisinin ortaya çıkarılmasında ipucu olur.
***
Bunları anlatarak nereye varmak istiyorum? Uzun yıllardır tekrarlanan bir davaya getireceğim sözü. Davamız bireysel değil toplumsal. Bu nedenle, suçluları ortaya çıkarmak için bir toplumda yaşananları kısaca özetleyeceğiz.
Bir ülke var; 85 yıl önce muazzam bir Kurtuluş Savaşı vererek ulusal bağımsızlığını kazandı. Toprakları Batılı ülkeler tarafından paramparça edilip paylaşılmak üzereyken, halk bir lider öncülüğünde bir araya gelip direndi ve vatanını korudu. Hilafete son verildi, ülke şeriatla yönetilirken egemenlik halka geçti. Hedef olarak çağdaşlığı gösterdi ufku geniş önder. Birçok farklı inanç ve etnik kökenden gelen insana vatan olan topraklarda barış içinde yaşanabilmesi için, kamusal alanı laik ilkelere göre düzenledi. 1.5 milyarlık İslam dünyasındaki tek laik, sosyal, hukuk devleti haline getirdi ülkeyi. Aklın ve bilimin öncülüğünden şaşmamalarını öğütleyip, ülkeyi gençlere emanet ettikten sonra da hayata veda etti.
***
Ne var ki, bu ülkenin gerçekleştirdiği devrim bazılarını hiç memnun etmedi. En başta emperyalist ülkelerin keyfi kaçtı. “Ne güzel paylaşacaktık şu ülkeyi!” diyerek hayıflandılar yıllarca. Fakat emellerinden vazgeçmediler; ülkenin içindeki etnik unsurları kışkırtıp durdular. Ayaklanmalar, bombalamalar, cinayetler hiç bitmedi. Darbeler yapıldı; ülkenin aydın insanları hapse atılıp işkenceden geçirildi; bir dönem büyük umutlarla başlatılan demokrasi hamlesi tersine çevrilip temel haklar gasp edildi. Eğitimdeki birlik ilkesi çiğnendi, gençler apolitize edildi.
Tabii her dönemde emperyalistlerle kol kola ilerleyen işbirlikçiler çıktı sahneye. Bunlar, dünya imparatoru Büyük Patron’dan gelen direktiflere koşulsuz boyun eğdiler. Gerekçeleri hep hazırdı: “Küreselleşen dünyanın gereği böyle!” dediler.
***
İç ve dış mücadeleyle dolu uzun yıllar geçti ve sonunda Büyük Patron, kendi çıkarları için öyle bir oyun sahnelemeye başladı ki, aklınız şaşar! Dünyada büyük petrol yataklarının bulunduğu bölgede hakim olmak için bir proje geliştirdi. Çünkü kendi ülkesindeki enerji kaynakları tükeniyordu. O güzelim laik ülke de, bu bölgede önemli bir konumda olduğundan proje gereğince “Ilımlı İslam Ülkesi”ne dönüştürülmesi planlandı. Bunu tek başlarına gerçekleştiremeyecekleri için yine içerden yardım aldılar.
İşte tam bu noktada, başlangıçta söz ettiğimiz “modus operandi” kısmına geldik. Büyük Patron ve işbirlikçilerin uyguladıkları şu klasik harekat planı aranılan ipuçlarıdır:
-Ulusalcı güçlerin tasfiyesine başlanıp işbirlikçilere geçit verilmesi.
-Devlet yönetiminde dini esasların ön plana çıkarılması.
-Yargı bağımsızlığının yok edilip, hukuk devleti ilkesinin ayaklar altına alınması.
-Ümmet anlayışından kurtulup ulus olma bilincine kavuşan bir topluma çağdışı anlayışların dayatılması.
-Ekonominin tamamen yabancı sermayeye muhtaç bırakılması.
-Medyanın susturulmaya çalışılması.
Bunlar, bir ülkeyi katletme planının ana aşamalarıdır...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder