Cumhuriyet Pazar Dergi / 27 Kasım 2011
***
Ben deftere o satırları yazarken turu düzenleyen rehber Oddur yanıma gelip şöyle dedi: “Biliyor musunuz, 2007’de açıldığı günden beri buraya turist getiririm; Türkiye’den gelip tekneme binen ilk sizsiniz.” Şaşırdım. Reykjavik’e Türkiye’den giden çok turist olmasa da, giden az sayıdaki kişi neden oraya uğramıyor bilmiyorum.
Reykjavik’ten anıtın olduğu Videy Adası’na ulaşmak birkaç dakika sürüyor. Sadece mücevherden bir kolye gibi parlayan kente karşıdan bakmak için bile değer ama adayı ziyaret etmenin onun ötesinde anlamı var. Gece saatlerinde gidince adadaki heykelleri görmek ya da restoranda yemek yeme olanağı yok tabii. Fakat “Imagine Peace Tower”ın üzerindeki ışıklar, akşam güneş battıktan 2 saat sonra yanıyor.
Oddur’un anlattığına göre, 15 projektörü çalıştırmak için 75.000 watt gücünde enerji gerekiyor. Ekonomik krizden önce Reykjavik Belediyesi bunun finasmanını yaparken, krizden sonra artık karşılayamayacağını açıklamış. Sonunda Reykjavik Sanat Galerisi bunu üstlenebileceğini açıklayınca mesele kalmamış ama zaten o galeri de kent yönetiminin bir parçası.
“Elbette değer” diyorum; başlıyoruz anıtın çevresini dolaşmaya. Beyaz mermerin üzerinde 24 dilde “Imagine Peace” yazıyor. “Barışı Düşle” yazısını görünce, “İşte bu Türkçe!” diyorum. Böylece hangisinin Türkçe olduğunu benden öğreniyor Oddur.
O diller arasında Almanca da olduğu için bazı insanlar, “Nazizm’in doğduğu bir ülkenin dili neden barış anıtında var?” diyerek tepki gösteriyormuş. Oddur bunu söyleyince, bir soru soruyorum: İnsanlar, neyi savunduklarına bakılmaksızın, vatandaşı oldukları ülkenin geçmiş hükümetlerinin ya da o günkü hükümetin yaptığı yanlışlardan sorumlu tutulup damgalanabilir mi?
Ortak bir cümle kuruyoruz gecenin sonunda: Kim olursa olsun, barışı düşleyen ve bu uğurda çaba gösteren herkese selam olsun!


