© Zülal Kalkandelen/ DÜNYALI YAZILAR
Cumhuriyet Pazar Dergi/ 20 Mart 2011
Amerika’da olduğu gibi bizde de ana akım medyanın ilgisini çekmiyor ama ben kapitalizmin anavatanında 21. yüzyılda yaşanan sınıf savaşımını büyük ilgiyle izliyorum.
Geçen haftalarda Wisconsin eyaletinde olanları yazmıştım. Aşırı muhafazakar Cumhuriyetçi Vali Scott Walker, bütçe açıklarını kapatmak için kendince parlak bir fikir bulmuş ve harekete geçmişti.
Vali hazırladığı yasa tasarısıyla, kamu çalışanlarının toplu sözleşme haklarını ellerinden alıp, emekli aylıklarını tırpanlamaya kalkınca ortalık birbirine girdi. Büyük protesto gösterileri düzenlendi; hatta eyalet meclisi binasının içinde eylemler yapıldı ama sonuç değişmedi.
Meclisin Demokratik Partili üyeleri tasarının görüşülmesini engellemek için eyalet dışına çıktılar. Fakat Vali Walker, sonunda bu engeli de aşma yolunu buldu. Sadece Cumhuriyetçi üyelerin olduğu bir toplantıda, bütçe tasarısının içinden harcama gerektiren kalemlerle harcama gerektirmeyen kısmı yani çalışanların haklarını düzenleyen kısmı birbirinden ayırdı.
Bir üye hariç diğerlerinin onayıyla bu operasyon tamamlanınca, Demokrat üyeler eyalete geri dönüp tasarıya karşı yönde oy kullandılar ama işe yaramadı; Scott Walker kazandı. Vali tasarıyı yasalaştıran imzayı attığı gün, Wisconsin’de emekçilerin 50 yıllık mücadele sonucunda kazandıkları hakları bir anda geri aldı.
Ertesi gün Amerikan tarihinin en büyük emekçi eylemlerinden birisi gerçekleşti. Amerikan medyası, bu olayı ne kadar ısrarla görmezden gelirse gelsin, 100 bin kişiye varan bir kalabalık yürüdü Wisconsin’de. Eyalette Vietnam Savaşı sırasında düzenlenen gösterilerin hepsinden daha büyük bir eylem!
***
Bütün bunları değerlendirince, Walker’ın bu yasayı çıkarmak için neden bu kadar çabaladığını merak ediyor insan.
Önceki yazımda belirtmiştim; Walker, şu anda oturduğu koltuğu seçim sürecinde kendisine para akıtan petrol milyarderi Koch kardeşlere borçlu. Bu yüzden onların hayatlarını adadığı sendika mücadelesi Walker’ın da mücadelesi olmuş. Bu şekilde borcunu ödeyip kendi yerini sağlamlaştırdığını düşünüyor...
Wisconsin’de olanlar, eyalet sisteminin sakıncalarını ortaya koyması bakımından da iyi bir örnek oluşturuyor. Bir bakıyorsunuz Amerika'da bir gün bir çılgın vali çıkıyor evli kadınların kocalarının izni olmadan saçlarını kestirmesini engelliyor; bir diğeri mastürbasyonu ve lolipopu yasadışı ilan ediyor; bir başkası kadınların korse giymesini yasaklıyor...
Scott Walker’ın yaptığı da, kendi çıkarı için varlıklı azınlığı desteklemek adına demokrasiye darbe indirmek. Ancak Wisconsin’de yanan ateş çabuk sönecek gibi değil. Şimdi eyalette genel grev çağrısı yapılıyor. Vali’ye ve Cumhuriyetçi Parti’ye duyulan tepkiden sonra Obama’nın o bölgede seçimi kazanma olasılığı çok yüksek.
Peki Vali Walker, bunca insanı karşısına alarak aslında kendi bindiği dalı kesmiyor mu aslında?
Eğer ideal bir demokraside olması gerektiği gibi yöneticileri halkın özgür iradesiyle oy verdiği seçimler belirliyorsa, o zaman bindiği dalı kesiyor. Ama dünyanın hiçbir yerinde ideal demokrasi yok. Bugünün dünyasını şirketler yani para yönetiyor.
Bakalım Walker’ın siyasi geleceği ne olacak? Güvendiği milyar dolarlar özgür halk iradesi üzerinde ne kadar etkili olacak?
Bakalım hayatının her aşamasında Tanrı’nın emirlerini yerine getirdiğini söyleyen Walker, onca emekçinin hakkını yemenin bedelini nasıl ödeyecek?
-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder