14 Kasım 2010 Pazar

Pohpohlanma

© Zülal Kalkandelen/ DÜNYALI YAZILAR
Cumhuriyet Pazar Dergi/ 14 Kasım 2010

Bizim gazetelerde rastlamadım ama geçenlerde George W. Bush’la ilgili ilginç bir haber yansıdı dış basına. “Pohpohlanmayı özledim. Air Force 1’ı, başkomutan olmayı özledim” demiş eski ABD Başkanı...

Bu hafta yayımlanan “Decision Points” adlı biyografisini tanıtmak için gezmeye başladı kendisi. Gittiği yerlerde konuşuyor ve kitabı çok satsın diye ilgi çekici laflar ediyor. Pohpohlanmayı özlediğini de Teksas Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada itiraf etmiş.

Bu sözler üzerine salonu dolduran 2000 kişi Bush’u ayakta alkışlamış. Ben haberi okurken, özellikle “pohpohlanma” kısmına takıldım. İlk anda içten bir itiraf gibi gözükse de, aslında rahatsız edici bir gerçek bu...

***

Şöyle diyor sözlük: “Pohpohlama: Bir kimseyi, yüzüne karşı dalkavukça, aşırı biçimde övmek.” (Arkadaş Türkçe Sözlük, Ali Püsküllüoğlu)

Burada, “dalkavukça” ve “aşırı biçimde övmek” ifadeleri kilit noktadır. Elbette bir insanı beğenirseniz övebilirsiniz; ama aşırı ve gereksiz övgü, dalkavukluğa girer. İktidara dalkavukluk etmekse, çıkar için fırsat kollama amacına yöneliktir ki, bu çok daha mide bulandırıcı...

Pohpohlanan Bush’un, yapılanın dalkavukluk olduğunu bilmesine karşın özlediğini itiraf etmesi ise, bana göre tiksindirici. Ancak şaşırtıcı değil...

2001-2009 arasında Amerika’yı yöneten bu adam, gelmiş geçmiş en kötü başkan diye nitelenip ülke tarihine geçti. Büyük ekonomik kriz onun iktidarında patladı; Amerikan emperyalizmi onun döneminde azıp Ortadoğu’yu bir kez daha kana buladı.

Eh, Bush’un pohpohlanmaya ihtiyacı olmayacak da kimin olacak? Doğrular değil, dalkavukların yalanlarıydı onun ihtiyacı...

Ve şimdi hâlâ o korkunç kararları almasına neden olan yalanları özlüyor.

Farkında bile değil ki, yalanlardır insanı gerçeklerden koparan. Politikacılara en büyük kötülüğü yapanlar da, onlara sadece duymak istediklerini söyleyen yalakalardır...

Ayrıca hiçbir iktidar sonsuz değildir. Gün gelir devran değişir; baştakiler ayak olur. İktidardakiler, oturdukları koltuktan bir gün mutlaka iner. Yumuşak iniş yapabilmek için de, otururken koltuğu fazla yükseğe kaldırmamak; örneğin halka “Ananı da al da git!” dememek gerekir.

***


Konuşması sırasında bir anısını da anlatmış Bush. Beyaz Saray’dan ayrıldıktan sonra köpeği Barney’i Teksas’taki çiftliğinin çevresinde gezdirmeye çıkmış. “Başkanlığım sona erdikten sadece on gün sonra, elimde bir torbayla sekiz yıldır yapmaktan kaçındığım bir işi yapar buldum kendimi” demiş.

Ders alınacak bir durum... Köpeğinin kakasını yerden toplamak için Beyaz Saray’dan ayrılmayı beklemese, şimdi bu basit olay onu bu kadar etkilemezdi.

Beyaz Saray’a Bush’tan sonra yerleşen Obama, köpeği Bo ile sık sık bahçede yürüyüşe çıkıyor. Bo'nun kakasını kendisi mi topluyor yoksa Beyaz Saray görevlilerine mi toplatıyor bilmiyorum...

Ama Bush gibi pohpohlanmayı sevmiyordur umarım. Akıllıysa, kendisine gerçekleri iletecek dürüst bir ekip kurmuştur. Neden ara seçimde böyle ağır bir yenilgi aldığını, niçin düş kırıklığı yaşattığını ancak böyle anlayabilir.

Başkan olduğu ilk günlerde Blackberry kullanmaya devam etmekte ısrarcı olmuştu Obama. Halkın gündeminden uzak kalmayı istemediğini söylüyordu. Sonuçta kendisine özel kriptolu, yalnızca on kişinin numarasını bildiği bir Blackberry verildi.

Bir politikacının yalanları duymak yerine, sosyal medyada gezinerek politikaları hakkında yazılanları doğrudan okuması çok daha mantıklı değil mi?

Bırakın Bush pohpohlanmayı özlesin; akıllı politikacı, sarayvari havuzlu villasına kapanıp dalkavukları dinleyen değil, sokağın sesine kulak verendir.

-

Hiç yorum yok: