22 Kasım 2010 Pazartesi

İşkence var, suçlu yok...

© Zülal Kalkandelen/ DÜNYALI YAZILAR
Cumhuriyet Pazar Dergi/ 21 Kasım 2010

Dünya gündemini izleyenler hatırlar; 2009’da medyada bir haber yankılanmıştı. CIA’nin Bush döneminde mahkumlara “waterboarding” (basınçlı su ile sorgulama) yöntemi uyguladığı ortaya çıkmıştı.

Su işkencesi” de denilen bu yöntem, uzmanlara göre ciğerlere ve beyne zarar veriyor, psikolojik bozukluklara yol açıyor. Bu nedenle insan hakları savunucuları şiddetle karşı çıkıyor.

Obama, geçen yıl işkence olduğunu kabul ettiği bu uygulamayla ilgili gizli devlet belgelerini açıklayınca, kızılca kıyamet kopmuştu. Hatta Başkan Cumhuriyetçiler tarafından CIA’nin gücünü azaltmakla suçlanmıştı.

Bush iktidarındaki işkencelerden dolayı uygulamaya adı karışanların cezalandırılması gündeme gelince, Obama çark etmiş, “İntikamı bırakalım, geleceğe bakalım” türünden laflar etmişti.

Ona göre; işkenceyi, Bush yönetiminin belirlediği çerçevede uygulayan kurum görevlileri cezalandırılmamalı; soruşturma, işkenceyi öneren çerçeveyi belirleyenleri kapsamalıydı.

Peki kimdi o çerçeveyi belirleyenler? O dönemin Adalet Bakanı John Ashcroft, Başkan Yardımcısı Dick Cheney ve Başkan Bush değil mi?

CIA yetkilileri ve o dönemde görev yapanlar suçu birbirlerine yüklemeye çalışırken, 2008’de bir soruşturma başladı.

Dönemin Adalet Bakanı Mukasey, işkenceleri belgeleyen 92 video kasetin, 2005 yılında CIA tarafından imha edilişini soruşturması için federal savcı John Durham’ı görevlendirdi.

Ve geçen hafta Adalet Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre, üç yıla yakın bir süredir süren bu soruşturmanın sonucu belli oldu...

Durham, o kasetleri imha eden CIA görevlileri hakkında işlem yapılmasına gerek görmemiş. Çünkü bu emri o görevlilere doğrudan CIA Operasyon Direktörü Jose Rodriguez Jr. vermiş...

Öyleyse, yasaları çiğneyen odur; onu yargılayın diyorsunuz. Bu kez de CIA’den şu açıklama geliyor: O kasetleri iyi niyetle imha ettik. Ebu Garib hapishanesinde olanları gösteren fotoğraflara duyulan büyük öfkeden sonra, video kasetlerin ortaya çıkması, soruşturmacıların kimliklerini açığa çıkarabilir ve onların hayatını riske atabilirdi...

***

Bütün bunlar olurken, Bush o işkenceleri savunmaya devam ediyor. Anılarını anlattığı yeni kitabı “Decision Points”de, Guantanamo’da mahkumlara iyi yemek verildiğini, onlara DVD'leri ve kütüphanesi bulunan “temiz ve güvenli” bir barınak sağlandığını iddia ediyor! Ona göre “waterboarding” işkence değilmiş... Keşke başka şekilde bilgiye ulaşabilselermiş ama bu yöntemle birçok bilgi elde edilmiş...

Bunları söyleyene sormazlar mı; o zaman neden durmadan bütün ülkeleri insan haklarına uymaya çağırıyorsunuz diye?

Madem onlar güvenlikleri için savaş suçunu bile meşrulaştırıyor, o halde başkaları da bunu yaptığında ses çıkarmamaları beklenir. Tehlike de burda...

Bu mantıkla nereye varır dünyanın sonu? Amerikalı yetkililer, devamlı olarak İran’ın nükleer programının güvenlik tehdidi yarattığını söylüyor. Bu durumda İran’ın tepesine atom bombası indirip “Ne yapalım; güvenliğimiz söz konusuydu” mu denilecek?

Doğrusu atom bombası atmak yapmadıkları şey değil; deneyimleri de var. Sonra da aradan zaman geçince özür dilerler; olur biter...

Yasalara uymayanların başkalarına uy demeye hakkı var mıdır? Amerika, “Dünyanın Ağası” da olsa, ona bunu hatırlatan çıkmaz mı?

Birleşmiş Milletler ne der mesela? Irak’a kimseyi takmadan saldıran ABD emperyalizmi karşısında ezilen bu örgütün saygınlığı kalmış mıdır ki konuşsun?..

-

Hiç yorum yok: