24 Ekim 2010 Pazar

Bir Toplantı Birçok Soru

© Zülal Kalkandelen/ DÜNYALI YAZILAR
Cumhuriyet Pazar Dergi/ 24 Ekim 2010

Geçtiğimiz günlerde katıldığım bir toplantıdan aklımda bazı sorularla ayrıldım. Bu soruları sizlerle paylaşırken, belki tartışmaya katılıp katkıda bulunanlar olur diye ümit ediyorum.

Richard Dawkins, yeni kitabı “The Greatest Show on Earth”ün New York'taki tanıtımı için, tüm öğrencileri tamamen burslu okuyan, ünlü yüksek eğitim kurumu Cooper Union’da bir konuşma yaptı.

Dawkins’in toplantısının yapılacağı binaya vardığımda, çok uzun bir kuyrukla karşılaştım. Kuyrukta bekleyenlere bedava bir kitap dağıtıyordu birileri. Elime tutuşturulan kitabın kapağına baktım; Charles Darwin’in “The Origin of Species” adlı eserinin 150. yıl özel baskısı yazıyordu. Ama kapağını açıp okumaya başladığımda anlaşıldı ki, dağıtılan şey, Evrim Teorisi’ni yerden yere vuran bir yayınmış! Bridge Logos adlı bir Hıristiyan örgütü finanse etmiş kitabı...

***

Richard Dawkins’i tanıtmaya gerek var mı bilmiyorum ama tanımayanlar için şunu söyleyebiliriz. Kendisi, Oxford Üniversitesi’nde çalışan bir etoloji (doğal ortamdaki hayvan davranışlarını inceleyen bilim dalı) profesörü. Evrim Teorisi’nin hem de ateizmin en ateşli savunucularından birisi. Yazdığı kitaplar ve verdiği konferanslarla dünya çapında tanınan, hem övgü alan hem de tepki çeken bir bilim insanı.

Cooper Union’da konuşmasını yapmak üzere kürsüye geldiğinde aldığı alkışa tanık olsaydınız, onun adını daha önce hiç duymamış olsanız bile söyleyeceklerini merak ederdiniz.

Son derece sakin bir ses tonuyla, Evrim Teorisi’nin neden gerçekleri yansıttığını anlattı Dawkins. Bazen ayrıntılı bilimsel bilgiler içerse de, çok ilgi çekici bir konuşmaydı. Sıra soru-cevap kısmına geldiğinde, mikrofonun önünde uzayıp gitti kuyruk.

Dawkins, her soruya anlaşılabilir ve yeterli yanıtlar verdi. Ama bir soru vardı ki, eminim sosyologların bu konuda söyleyecek sözü vardır. Soru şuydu: “Neden Avrupa’da din insanların hayatında daha az yer tutarken, Amerika’da bu kadar başat bir rol oynuyor?

Dawkins’e göre, diğer bölgelere kıyasla özellikle Kuzey Avrupa’da dinin etkisi azalırken, Amerika’da iki nedenden dolayı artmış durumda. Birincisi; din, devlet çatısı altında olunca sıkıcı bir hale geliyor. Amerika’da ise, din işleri devlet yapısı içinde örgütlenmediğinden farklı kiliseler var. Bunun sonucunda her kesimden insanı çekmek isteyen kiliselerin rekabeti, konuyu daha ilginç bir hale getiriyor.

İkincisi; Amerika, bir göçmenler ülkesi. Başka bir gelecek kurmak için doğduğu topraklardan kopup gelenlerin geçmişle bağlarını sürdürme ve belli bir grubun desteğini alma ihtiyacı var. Manevi destek arayışının Amerikan toplumunda daha fazla olmasının bir nedeni de bu...

***

Dawkins’in Amerika için yaptığı bu açıklamaya karşı çıkan da olabilir katkı yapan da. Ancak merak ettiğim şu: Bu iki kriter, Türkiye gibi bir ülke için geçersiz. Diyanet İşleri Başkanlığı, Başbakanlığa bağlı bir devlet kurumu. Üstelik, bütçesi ve kadrosuyla, birçok bakanlığı geride bırakan dev bir kurum.

Ayrıca, Türkiye bir göçmen ülkesi değil; aksine vatandaşlarını dışarıya göçmen olarak gönderen bir ülke.

Bu durumda acaba neden araştırmalarda dünyanın en dindar ülkelerinden birisi Türkiye çıkıyor? Neden Eurobarometer’in 32 Avrupa ülkesi arasında yaptığı araştırmada Evrim Teorisi’nin doğruluğuna inananların oranı en az Türkiye’de çıkıyor? (% 27).

Neden Amerika’da ve Türkiye’de, ilk insanların dinozorlarla aynı dönemde yaşadığına inanan büyük bir kesim var? En önemli sorun eğitimsizlik elbette. Ama Amerika ile Türkiye gibi çok farklı iki ülkenin, böyle bir konuda aynı eğilimi göstermesi ilginç değil mi?

-

3 yorum:

barış dedi ki...

Dawkins'i din düşmanı/kararlı ve hırslı bir ateistten öteye taşıyan mevzu, ciddi bir biliminsanı olmasıdır. Sorulara ciddiyetle cevap verir, sonuç almak için bilimi kullanır. Bence günümüzün mantıklı kalabilmiş tek tük insanlarıdındandır.
Ben dinlere karşı olan duruşumda Dawkins'e değil Dawkins'i peygamber ve Ateizm'i de bir din yerine koyanlara karşıyım. Yani ne kadar mantıklı ve ciddi bir inanç(sızlık) sistemi olursa olsun büyük muhalefet her zaman ciddi bir iktidar yaratacak veya karşı inanç sistemine körü körüye bağlananları arttıracaktır. Mevzuya karşı-madde gibi bakarsak; bir uçta din varken onun tam karşısına inançsızlığı koyarsak o inançsızlık sistemi de zamanla kendini bir inanca dönüştürecektir.
Fikrim şu yönde: nasıl özgür zamana sahip insanlar felsefeyi doğurduysa, nasıl çiftçilerin böyle bir zamanı olmadığı için yaşam kavgası vererek felsefeden uzak kaldıysa şimdiki zamanı da buna bağlayabiliriz. Hükümetler insanları açlık ve yoksullukla sınadıkları sürece insanların kendilerine güveni kalmayacaktır ki zaten şu anda da kalmamıştır. Bu gibi durumlarda insanlar kendilerine değil büyük bir güce tapacaktır. Geçim derdinde çocuğuna süt alamayan insan düşünmez ve buna gerek de duymaz. Derdi büyük ve başkadır. Tek düşüncesi o çocuğu sağlıklı olarak büyütmektir. Velhasıl kelam bu ülkede açlık ve sefalet olduğu sürece, adnan hoca gibi şarlatanların komik taaruzlarına inananlar olacaktır. Bu insanları suçlamak abesle iştigaldir. Suçlanması gerekenler, insanları bilerek ve isteyerek hazırlanan politikalarıyla cehalete mahkum eden dünya hükümetleridir.
Dar alanda verebileceğim küçük yorumum budur. Yazara ve yazıya küfredenleri de biraz düşünmeye davet ediyorum. Küfrettiğinizde hiç bir muhalefeti bastıramazsınız. Sesini kıstığınızda muhalefetin nereden geldiğini bilemezsiniz. O sessiz muhalefet bir gün yatak odanızdan, tuvaletinizden, stadyumlarınızdan üstünüze öyle bir sıçrar ki, bir daha kendinize gelemezsiniz.

Zülâl Kalkandelen dedi ki...

Din, azgelişmişlik ve toplumsal sınıflar arasında çok yönlü bağlantılar var elbette. Buna dikkat çekmişsin. Yorumun için teşekkür ederim Barış.

Adsız dedi ki...

Dawkins'in kitabını henüz okumadım. Yazınızda anlattığınız konu oldukça ilginç. Amerika ile Türkiye çok farklı iki ülke. Dawkins'in Amerika ile ilgili saptamaları mantıklı gözüküyor. Ama herhalde her konuda kendine özgü bir yapısı olan Türkiye için de ayrı bir değerlendirme yapması gerekecek. Bunu yapmak için de önce bu ülkeyi incelemesi lazım. İnceleseydi acaba ne sonuça ulaşırdı? Çok merak ettim. Çünkü bu toplumu çoğu zaman içinde yaşayan bizler bile anlayamıyoruz. Uluslararası kabul gören kuralların bile çürüdüğü garip bir ülke burası. Baksanıza bugünlerde savunulan demokrasi, sol, statüko kavramları bile iyice acayipleşti. Velhasıl, sorunuz beni de meraklandırdı ama tabii açıklayıcı bir yanıtım yok. Bu konuda gelişmeler olursa ve paylaşırsanız bir okuyucunuz olarak mutlu olurum.

Murat K. Yaşar