3 Ocak 2010 Pazar

Çin zenginleşirken...

© Zülal Kalkandelen/ Dünyalı Yazılar
Cumhuriyet Pazar Dergi/ 3 Ocak 2010

2009’da dünyada birçok önemli gelişme yaşandı. Siyasal, ekonomik ve toplumsal açıdan devrim niteliğinde olaylar oldu. Bunların etkileri, hiç kuşkusuz yeni yılda da devam edecek.

Geçen yılki en çarpıcı gelişmelerden birisi, dünya ekonomisinin yükselen yıldızı Çin’indeki hızlı zenginleşmeydi. Yabancı medyanın yanı sıra, Çin’de yayımlanan İngilizce kaynakları izlediğinizde, ülkedeki bu baş döndürücü gelişmeye tanık oluyorsunuz.

Bugün artık Amerika'yla birlikte küresel ekonomiyi yönlendiren iki başat aktörden birisi Çin. Son açıklanan rakamlar, ülkede zenginlerin toplam servetinin 571 milyar doların üzerine çıktığını gösteriyor...

Çin kaynakları, çok sayıda gizli zenginin emlak ve yatırım sektöründe faaliyet gösterdiğini yazıyor. Şanghay merkezli araştırma kuruluşu Hurun’un kurucusu Rupert Hoogewerf’in açıkladığına göre, ülkede 2004 yılından bu yana zengin sayısı 10’a katlanmış...

***

Peki komünist bir ekonomide bu nasıl oluyor? “Çin, kapitalist mi komünist mi?” tartışmasına burada ayrıntısıyla girmeyeceğim. Ancak bir noktayı belirtmek gerekir.

Kimisi Çin’in kapitalizme geçiş sürecinde olduğunu söylüyor; kimisi de ülkenin, çıkışı, sosyalist pazar ekonomisi adı verilen kendine özgü bir sistemde bulduğunu savunuyor...

Bana sorarsanız, emeğe saygı ilkesini, yani sosyalizmin en temel dayanağını ayaklar altına alan bir sistemi, sosyalizm olarak nitelemek aymazlıktır. Çin, bugün dünyada emek sömürüsünün kapitalist sistemlerden bile daha fazla yaşandığı bir ülke haline geldi. “Pazar ekonomisi” ifadesinin önüne “sosyal” sözcüğünü getirmekle sosyalizm olmaz...

Konunun beni en çok düşündüren bir diğer yanıysa, Çin’de zenginle fakir arasında giderek açılan uçurum... Geçtiğimiz günlerde China Daily gazetesinde bu konuda bir haber yayımlandı.

Zhejiang Sosyal Bilimler Akademisi, aralarında kamu görevlileri, işadamları ve çiftçilerin de olduğu 10 ayrı grup üzerinde bir araştırma yapmış. Çıkan sonuca göre, katılımcıların yüzde 57’si bu uçurumun giderek daha da artacağını düşünüyor...

Çin toplumu için gerçekten ciddi bir sorun bu. Çünkü “Zenginlere karşı kızgınlık duyuyor musunuz?” sorusuna “Hayır” yanıtı verenlerin oranı sadece yüzde 4... ("Evet" yanıtı veren % 96'lık kesimin % 23’ü, şiddetli öfke duyduğunu belirtmiş.) Bir yandan da, sokaklarda lüks arabalara yapılan saldırıların arttığı haberleri geliyor...

Şanghay Üniversitesi’nde görev yapan Prof. Qui Liping, öfkenin bütün zenginlere değil, etik dışı yöntemlerle zenginleşenlere karşı olduğu düşüncesinde. Asıl sorun da bu zaten. Açıktır ki, burada etik dışı olarak tanımlanan yöntem, fakirin, işçinin emeğini sömürmeye dayanıyor...

Çin’de yükselen emlak fiyatlarının arkasında da piyasada faaliyet gösteren zengin spekülatörler var. Bunlar engellenmediği sürece, gelir dağılımındaki uçurum derinleştikçe, zengine duyulan öfkenin önüne nasıl geçilecek?

***

Bu sorunun yanıtını almak için, Çin’i yakından izlemek gerek. Dünyanın rotasını 2010’da da önemli ölçüde Amerikan kapitalizmi ile Çin “komünizminin” gidişatı belirleyecek.

Durum gerçekten ilginç: Birisi, “özgürlük” ve “demokrasi” sloganları atarken, tamamen şirketlerin diktasına mahkum olmuş durumda; diğeri de, “eşitlik” hayaliyle girdiği yolda, emek sömüren gizli zenginler sınıfına teslim olmak üzere...

Belki bir kez daha hatırlatmakta fayda var: İnsanlığın ilerlemesinin yolu, insanın kendi türü, doğa ve toplum karşısında bilinçlenmesinden geçiyor. O bilinçlenmenin sonu, emek sömürüsünü ortadan kaldıran özgürlükçü gerçek sosyalizme çıkar.

Bakalım insanoğlunun bu yoldaki macerası nasıl sürecek?

3 yorum:

ali zafer sapci dedi ki...

Gazete dışında burada da sizi okuyabilmek çok iyi oldu.
Paylaştığınız için teşekkürler.

Zülâl Kalkandelen dedi ki...

Okuduğunuz için ben de size teşekkür ederim.

düşünce bahçesi dedi ki...

Sevgili Zülal
Çin'i ne güzel anlatmışınız.
Kapitalizmin sarmadığı yer mi kaldı?
Dileriz geldiği gibi sarmal sarmal solar gider.
Yoksa insanı tarif edemiyeceğiz.
Ve de doğayı..
Sevgiler..