19 Ocak 2009 Pazartesi

Savaş Makinesi ve Barış

© Zülal Kalkandelen/ Dünyalı Yazılar
Cumhuriyet Pazar Dergi/18 Ocak 2009

Deepak Chopra, Hint kökenli bir Amerikalı, tıp doktoru ve yazar. Alternatif tıp konusundaki çalışmaları, yazdığı 50’den fazla kitabı ve yaptığı radyo programıyla, Amerika’nın düşün hayatına katkıda bulunan önemli bir isim.

Chopra, geçtiğimiz günlerde Obama’ya bir öneri getirdi ve Amerika’da barış temelli bir ekonominin inşa edilmesi için çağrıda bulundu. Bu önerinin dokuz maddede özetlenen aşamaları şöyle:

1-Silah pazarlıklarını gözden geçir ve 2020’ye kadar bunları yasadışı hale getir.

2-Barışa yönelik bir projeyi her türlü savunma sözleşmesine koşul olarak dahil et.

3-Vergi teşviği ve fon sağlayarak askeri şirketlerin barışçıl amaçlar için kullanılmasına öncülük et.

4-Askeri üsleri evsizler için barınağa dönüştür.

5-Yabancı ülkelerdeki askeri üsleri aşamalı olarak ortadan kaldır.

6-Askeri personelin bu yeni altyapının kurulması çalışmalarında görev alması koşulunu getir.

7-Geleceğin silah teknolojilerine yönelik süreci durdur.

8-Süper güç olarak adlandırılan ama artık var olmayan düşmanlara karşı savunma yapmak için geliştirilmiş savaş gemilerinin sayısını azalt.

9-Savunma ve güvenlik bütçelerinde yapılacak indirimle, devletin sosyal hizmetleri bütünüyle finanse etmesini sağla.

Chopra’ya göre, Amerika’nın savaş ekonomisi barış ekonomisine dönüştürülmediği sürece, büyük çıkarların sağlandığı bu askeri-sanayi işbirliği hiçbir zaman sona ermeyecek.

***

Pearl Harbor’dan bu yana savaşan bir ülkenin başına değişim vaadi ile gelen bir Başkan’dan ciddi beklentileri var Amerikalıların... Ama Amerikan ekonomisinin savaşa bağımlılığı o kadar büyük boyutlarda ki, askeri harcamalar sıralamasında kendisinden sonra gelen 15 ülkenin, bu iş için harcadığı paranın toplamından daha fazla harcama yapıyor.

Hangi ülkeler bunlar? Hollanda, Endonezya, Kanada, Avustralya, İtalya, Brezilya, Hindistan, Güney Kore, Suudi Arabistan, Almanya, Japonya, Fransa, Britanya, Rusya ve Çin... Tek başına bu gerçek bile, Amerika’nın nasıl çılgın bir yola girdiğinin göstergesi...

Bir diğer ilginç bilgi de, Amerika’daki War Resisters League’in (Savaş Karşıtları Birliği), ülkenin 2009 yılı bütçesinin dağılım oranlarına ilişkin çalışmasında yer alıyor. Buna göre, Amerikan bütçesinin % 54’ü askeri harcamalara gidiyor.

Bunun % 36’sı mevcut askeri harcamalar (küresel terörle mücadele için ayrılan 200 milyar dolar dahil toplam 965 milyar dolar), % 18’i de gazilere ayrılan ödenek dahil, geçmiş yıllardaki askeri harcamalardan kaynaklanan ödemeler (toplam 484 milyar dolar).

Yani federal hükümetlerin Amerikan halkından topladığı vergilerin (2.659 milyar dolar) yarısından fazlası (1.449 milyar dolar) askeri harcamalara gidiyor.

Bu sayıların da açıkça ortaya koyduğu gibi, sonuç şudur ki; Amerika, dünyanın en büyük savaş makinesi haline geldi. Terörizmle mücadele ettiğini söylerken, sahip olduğu bu devasa militer güçle, kendisi bir tehdide dönüştü.

Bu durumda, aklı başında Amerikalılar soruyor: Bu gidişin sonu nereye varacak? 45 milyon insanın sağlık sigortasına sahip olmadığı bir ülkede, toplanan vergilerin yarısından fazlasının askeri harcamalara ayrılması nasıl açıklanabilir?

***

Chopra’nın önerileri birçok insana ütopik gelebilir. Ama insanoğlu, bugüne kadar içinde yaşadığı dünyadan mutsuz olduğu için ütopyalar kurageldi ve kurmaya da devam edecek...

Ayrıca dünya tarihinin, bir zamanlar olanaksız gibi görülen ama sonradan gerçeğe dönüşen olaylarla dolu olduğunu da unutmamak lazım... Her şeye karşın, barışın da onlardan biri olabileceğine inanmak çok mu ütopik?

1 yorum:

zeynel dedi ki...

Hayır bence çok ütopik değil. İnsanların binlerce yıldır süregiden iç savaş ve kan davalarını sona erdirip barış içinde yaşamalarının mümkün olduğunu düşünüyorum. Belki de insanların bölünmüşlüğünden ve devamlı birbirleri ile savaşmalarından kimin kar sağladığını sormamız lazım. Benim fikrime göre insanları bölüp onları kullanan insansal tüzel organizmalardır. Bayrak devletleri bu tip yaşayan organizmalardır. İnsanlar henüz bu insansal organizmaların insan cinsinin en büyük düşmanı olduğunu göremiyor. Virüslerin yaşayan organizmalar olduğunu uzun müddet algılayamadığımız gibi. Bu konuda insanlarla kedilerin durumunu karşılaştıran şu kısa hikayem belki de hoşunuza giderdi.

http://kedidevrimi.wordpress.com/

Bir şey daha söylemek istiyorum. Bu da geçen yaz Çatalhöyük hakkında okuduklarımdan sonra aklıma geldi. O zamanlar, yani 10000 sene kadar önce insanların birlikte yaşadığı bu yerde sokak, meydan gibi ortak alanlar olmadığı gibi tüzel organizmaların insanlar üzerindeki egemenliğini temsil eden okul, tapınak, devlet ve askeri yapılar da yoktu. İnsanlar insan geleneklerini diğer insanlardan öğreniyorlardı. Günümüzde insanlar tüzel organizmalar tarafından kendilerine yabancılaştırılarak programlanıyorlar. İnsanın demek ki kendini de tanıması gerekiyor. İnsanın yaşayabilmesi için programlanması gereken bir organizma olduğunun farkına varması lazım. Tabii insanların programlayan programları üreten kurum Hollywood ve benzerleridir. Bu kurumlar insanlara diğer insanları öldürebileceklerini sürekli göstermektedirler. Bilmem Çatalhöyük'te yaşayan insanlar birbirlerini öldürebileceklerini biliyorlar mıydı fakat tarih içinde yeteri kadar gerilere gidersek insanların birbirlerini öldürmek gibi bir şeyin akıllarından geçmediği bir zaman olduğunu düşünebiliyorum. Günümüzde insanların birbirlerini yemeleri bir tabudur ve Hollywood bildiğim kadar bu tabuya saygı duyar ve yamyamlığın gösterildiği filmler azdır. Demek istediğim insanların birbirlerini öldürmelerini önlemenin tek yolu bu konuyu tabu yapmaktır. Bahsettiğiniz genel barış eğer insanların insanları öldürebileceğini bilmeden büyüyen iki üç nesil yetişebilse ancak o zaman gerçekleşebilirdi. Tabii ki kavga bitmezdi fakat insanlar da hayvanlar gibi kendi cinslerini öldürmeden kavga etmeyi öğrenebilirlerdi. Özür dilerim çok uzun oldu. Eğer yayınlamazsanız alınmam; kendi bloğuma http://meraba.wordpress.com/ da kopyalayacağım. İyi çalışmalar.