12 Ocak 2009 Pazartesi

Medya Hastalıkları

© Zülal Kalkandelen/ Dünyalı Yazılar
Cumhuriyet Pazar Dergi/11 Ocak 2009

Son dönemde Türk medyasını yakından izleyenler farkındadır; iki türlü kavga sürüyor yazılı ve görsel basında. Bir yandan iktidar, kendisini eleştiren gazetecilere saldırıyor; diğer yandan da, gazeteciler kendi aralarında kavgalı...

Birincisinin nedeni, Başbakan Erdoğan’ın medyada iktidar aleyhinde çıkan haberlerden hiç hoşlanmaması ve bu haberleri yapan gazetecileri patronlarına şikayet etmesi...

Bu tür bir anlayış, demokrasi ile hiçbir şekilde bağdaşmaz. Aksine, demokrasinin korunabilmesi için, iktidar hoşlanmasa da, hükümetin icraatlarını eleştirecek medyaya gerek vardır. Çünkü bu olmadığında, hem halk iktidarın faaliyetleri konusunda tam bir bilgi alamaz, hem de iktidar kendi yanlışlarını ya da eksikliklerini görme olanağı bulamaz...

Ama tabii muhalif medyanın uyarılarından faydalanmak, ancak aklın yolundan şaşmayan iktidarların yapabileceği bir iştir. Oysa, AKP iktidarının hangi akıl dışı yollardan gittiğine, 2002’den bu yana tanık oluyoruz...

***

Medyadaki ikinci kavganın nedeni de, aslında birinciden kaynaklanıyor. Bir grup gazeteci, pozisyonunu patronunun iş ilişkilerine göre belirliyor ve iktidara koşulsuz destek veriyor.

Bunun sonucu olarak da, kendisini iktidarla özdeşleştirip aynı Başbakan gibi tavır alıyor; iktidarı eleştirenlere veryansın ediyor; hukuku çiğneyip, yayın yasağı olan, mahkemeye yansımış davalar hakkında belli çevrelerden sızdırılan bilgileri yayınlıyor...

Burada mesleki açıdan ciddi bir sakınca söz konusudur. Çünkü böyle bir durumda, yandaş medya mesleğin temel ilkeleri olan basın özgürlüğü ile halkın haber alma hakkına ters düşme tehlikesiyle karşı karşıya kalır...

Denilebilir ki; ya iktidarı eleştiren haberler gerçeği yansıtmıyorsa? Her iki kavganın da hassas noktası tam burası... Gazetecinin görevi, kamunun yararını gözeterek doğruları ortaya koymaktır. Yapılan haber doğruysa, zaten ne Başbakan'a ne de yandaş medyaya söyleyecek söz kalır.

Bu nedenle, haberlerdeki iddialar kanıtlanabilir olmalıdır. Araştırmacı gazeteciliğin önemi de buradan gelir. Son dönemde Kemal Kılıçdaroğlu’nun başarı kazanmasının nedeni nedir? Bir araştırmacı gazeteci gibi çalışıp iddialarını belgelerle ortaya koymuş olmasıdır.

***

Medyamızdaki bir diğer hastalık da, şov dünyasındaki popülerlik kazanma taktiklerinin, medyada aynen uygulamaya konmuş olması...

Nedir bunlar? Kısa yoldan ün kazanmak için ya sürekli polemik yapacaksınız, ya kendinizin haber olmasını sağlayacaksınız ya da radikal bir dönüşüm geçireceksiniz...

Bu üç yol da, tiraj kaygısındaki medyada epey prim yapıyor. Köşe yazılarında iftira atıp hakaret edenler, baş tacı ediliyor. Birisi çıkıp spekülasyon yapıyor; bir başkası da sanki o yazılan gerçekmiş gibi ona atıf yaparak, belli bir görüşü yaymaya çalışıyor. Yani gerçekleri haber yapmıyor, kendi gerçeklerini yaratıyorlar...

Sürekli kendi özel yaşantılarından söz eden egosantrikler, önemli gazeteci oluyor. Birdenbire başka bir tarafa meyledenler, makbul sayılıyor...

Ne yaparsan yap, yeter ki hakkında çok konuşulsun... Başarının temel ölçütü bu olunca, Makyavelist yöntemler giriyor işin içine. Mesleki ilkelerin ayaklar altına alındığı bir ortamda iyi de işliyor bunlar...

Bir de bakıyorsunuz, bu tür “gazeteciler”, sanki bir pop yıldızıymış gibi magazin basınının gözdesi oluyor. Oysa gazetecinin kendisi haber olmaz, haber yapar; iletişim fakültelerinde öğrencilere öğretilen en önemli ilkelerden biridir bu...

İşte bugünkü Türk medyasına başta değindiğim iki kavga ve bu pop yıldızı hastalığı musallat olmuş durumda... Ne diyelim; acil şifalar...

Hiç yorum yok: