14 Nisan 2008 Pazartesi

Doktor Yerine Dua!

© Zülal Kalkandelen /Dünyalı Yazılar
Cumhuriyet Pazar Dergi/13 Nisan 2008


Bir New York sabahı hızla metronun merdivenlerinden inerken, elime bir gazete tutuşturuyor birisi. “Dünyanın en büyük küresel gazetesi” sloganıyla yayımlanıp bedava dağıtılan Metro gazetesiymiş meğerse.

Trene bindiğimde görüyorum ilk sayfadaki manşeti: 11 yaşındaki hasta kız, anne ve babası doktor aramak yerine dua etmeyi tercih edince hayatını kaybetti...

Kızın adı Madeline. Öldükten sonra yapılan otopside şeker hastası olduğu, fakat zamanında müdahale edilemediği için vücudunda azalan insülin oranı nedeniyle öldüğü ortaya çıkıyor.

Soruşturmayı yürüten polis şefinin verdiği bilgiye göre, bir ay önce hastalık belirtileri başlamış olmasına karşın, ailesi Madeline’i doktora götürmeyi reddediyor. Nedeni, aşırı dindar olan ailenin, kızlarının hastalığını doktorların değil, duaların iyileştireceğine inanması!

***

Haberi okudukça ürperiyorum. Bu çağda hala hastalıkların Tanrı’dan geldiğini ve bu nedenle de sadece duayla geçebileceğini düşünmek dehşet verici…

21. yüzyıldan 12. yüzyıla geri dönüş mü yaptık acaba?

12. yüzyılda yaşıyor olsaydık, bu bağnazlık karşısında nasıl tepki verirdik? Aydınlanmayı yaşamayan insanoğlu, böylesine bir cehaletin neden olduğu vahşeti kabul edilebilir bulur muydu?

Bunun yanıtını vermek için, önce aydınlanmanın ışığını hissetmeyen toplumlara bakmak gerekir. Bu tür toplumlarda insan, sorgulamayan ve eleştirmeyen, yalnızca kalıp halinde sunulan emirlere biat eden bir varlık olarak kalır.

İnsan, bir kere aklını kullanmayı bırakıp dogmalara inanmaya görsün, ondan sonrasında düşeceği karanlığın ucu bucağı yok.
Kızları gözlerinin önünde komaya girip can çekişse bile, düşünme yeteneğini kaybeden beyinler uyuşmuştur bir kere... Onlara göre tek doğru vardır; o da değişmez. Bulabildikleri tek çözümse, kadere boyun eğip dua etmektir.

***
Bu gazete haberini, Amerika’da özellikle Evanjelistlerin iktidarında artan bir tartışma kapsamında değerlendirmek gerek.

Nasıl oluyor da birçok bilim dalında dünyanın en ileri ülkesi olan Amerika’da hala bu tür olaylar yaşanabiliyor?

Gerçek şu ki, Amerika’da bilimi sanki dine karşıymış gibi göstermeye çalışan bir kesim var. Bu ülkede, özellikle son sekiz yıldır, bilimsel çalışmalar dini nedenler gösterilerek engelleniyor.

Milyonlarca hastanın yaşam umudu olabilecek kök hücre araştırmalarına izin verilmiyor.

Dine aykırı olduğu söylenerek kürtaja karşı çıkılıyor. Hatta bazıları, anne tecavüze uğramışsa bile kürtaj hakkı olmaması gerektiğini savunuyor… İsa Peygamber, yaşamında kürtaja karşı hiçbir şey söylememiş, ama dincilere bakarsanız kürtaj dine aykırı…

Fanatik dincilerin aldatmacalarına kanmayan Amerikalılar soruyor:

İsa, yaşadığı süre boyunca savaşlara karşı değil miydi? Sürekli insan hayatının değerini vurgulamamış mıydı? Madem o kadar dine bağlısınız, neden ülkeyi haksız yere bir savaştan diğerine sürükleyip suçsuz insanların hayatıyla oynuyorsunuz?

Bu dincilerin yöntemi her yerde aynı; peygamberlerin söylemediğini, kutsal kitaplarda yazmayanı değişmez emirmiş gibi topluma dayatmak, dinen açıkça yasaklanmış olanı da görmezden gelmek…

Tanıdık geliyor değil mi?

Din ile bilimi sanki karşı karşıya iki ayrı inançmış gibi gösterenlerin topluma sundukları ayrım da şu:

Ya dindarsınız ya da bilimden yanasınız…

Ya inanıyorsunuz ya da inanmayanlardansınız…

Bu, çok tehlikeli bir ayrımdır.

Hiç yorum yok: