7 Şubat 2010 Pazar

Psikopat bir darbe

© Zülal Kalkandelen/ Dünyalı Yazılar
Cumhuriyet Pazar Dergi/ 7 Şubat 2010

Türkiye’nin darbe tartışmalarına boğulduğu bugünlerde, okyanusun ötesinde Amerika’da da darbe konuşuluyor. Ama ordakinin öyle garip bir kod adı yok: “Kansız şirket darbesi” diyorlar olan bitene...

Haber sitelerinde, bloglarda büyük bir panik yaşanıyor. Ne mi oldu? ABD Yüksek Mahkemesi, aldığı bir kararla demokrasiye gerçek bir balyoz indirdi.

Fakat orada ne olduğu anlaşılamayan birtakım iddialar ya da uçuk senaryolar yok; açıkça ilan edilen bir kanun değişikliği var.

Yüksek Mahkeme, 21 Ocak tarihli kararıyla, şirketlerin ve tüzel kişilerin seçimlerde bir politik adayı desteklemek için yapacakları bağışların ve reklam harcamalarının sınırını kaldırdı.

Oysa ülkede o güne kadar geçerli olan kanuna göre, şirketler ve tüzel kişiler, PAC (Siyasi Faaliyet Komiteleri) adı ile bilinen çıkar grupları kurarak, bir adaya en fazla 5 bin dolar, ulusal parti komitesine en fazla 15 bin dolar bağış yapabiliyordu.

Mahkemenin 4’e karşı 5 oyla aldığı kararın gerekçesi, tüzel kişilerin de gerçek kişiler gibi ifade özgürlüğüne sahip olması gerektiği. “Kurumsal vatandaşlık” (corporate citizenship), Amerika’da 1800’lerden beri süregelen eski bir tartışma.

Konuyu bu çerçevede ele alanlar, şirketlerin sonuçta hissedarları temsil ettiğini; bu nedenle de, yasalar nezdinde gerçek kişilerle aynı muameleye tabi tutulmalarının doğru olduğunu savunuyor.

***

Tam bu noktada tartışmanın içine dalıp şu soruları sormak gerek:

-Tüzel kişiler gerçek kişilerle aynı haklara sahipse, acaba seçimlerdeki etkileri de aynı mıdır? Başka bir ifadeyle, yıllık kârının yüzde birini kullanarak bir başkanlık adayının seçim kampanyasını finanse edebilecek dev bir şirketle gerçek bir insanın etkisi aynı mıdır?

-Dünyanın en çok kâr eden çokuluslu şirketlerine kıyasla sendikaların seçimleri etkileme gücü nedir?

-Bir politikacı, trilyonlarca doların seçim kampanyalarına yatırılacağı böyle bir sistemde, özel çıkarların temsilcisi olmaktan nasıl kurtulur?

-Political speaker” olarak tanımlanan şirketlerin ifade özgürlüğü, “istenilen ölçüde para harcamak” olarak mı değerlendiriliyor?

-Öyleyse, para harcayamayan ya da parası diğerlerine göre daha az olanların ifade özgürlüğü daha mı azdır?..

Görüldüğü gibi, bu absürd durumu incelemeye devam ettikçe, sorular da ister istemez giderek garipleşiyor...

***

Aslında demokrasiye inanan Amerikalıları paniğe sürükleyen neden kısaca şu: Ülkede yönetimin psikopatların eline geçtiğini görüyorlar. “İktidarda Obama yönetimi olduğuna göre, psikopatlar Demokratlar herhalde,” diye düşünebilirsiniz. Ancak işin özü farklı...

2003 tarihli “The Corporation” adlı bir belgesel vardı hatırlarsanız. Gösterime girdiğinde büyük ses getiren film, Amerikan yasalarına göre hukuksal anlamda birer “kişilik” olan şirketlerin, dünyayı nasıl yönettiğini anlatıyordu.

O filmde, uzmanlarla yapılan görüşmelerden şu sonuç çıkıyordu: Şirketler insan olsaydı, psikopat olarak tanımlanırdı. Gözü kendi çıkarından başka bir şey görmeyen ve önüne gelenin kanını emip sömüren kişiliklerdi bunlar...

Elbette insanların hayatına değer katan hizmet ve ürünleri etik bir şekilde üretenler de var. Ancak sorun şu ki, dünya, onların değil kapitalist düzende vampirleşen şirketlerin egemenliğinde...

İngiliz hukukçu Baron Thurlow’un ta 18. yüzyılda dediği gibi, gerçek insan muamelesi gören bu şirketlerin ne lanetlenecek ruhları ne de hapsedilecek bedenleri var.

Biraz geç oldu ama, Amerikalı paniklemesin de ne yapsın?

Alın size en psikopatından bir darbe...

Hem de özgürlükler ülkesi, demokrasi ihracatçısı Amerika’dan...

2 yorum:

Nevin dedi ki...

Zulal'cim, sirketlerin tamamen politikayi ele almalarini "darbe" olarak nitelendirmemistim ama dusunuyorumda.... haklisin.... Turkiye gibi fakir ulkelerde hersey buyutuluyor ama Amerikada sesizce darbe olmusta kimsenin ruhu duymuyor... :):)

Buna komedi-trajedi denir!

Bu konu hakkinda bende blog'umda bir iki cumle yazdim...

Zülâl Kalkandelen dedi ki...

Mesele, fakirlik-zenginlikten öte, halkın iradesinin engellenmesi ise, Amerika'da yapılan tam darbedir.
Darbeler, bazen de işte böyle sivil yollarla oluyor.