22 Haziran 2009 Pazartesi

Uygunsuz Bir Gerçek...

© Zülal Kalkandelen/ Dünyalı Yazılar
Cumhuriyet Pazar Dergi/ 21 Haziran 2009

Geçenlerde Dünya Çevre Günü kutlandı. Aslında küresel ısınma tehlikesi nedeniyle pek de kutlama gibi olmadı... Üzerinde yaşadığı gezegenin yok oluşunu uzun süre seyreden insanoğlu, sonunda panikledi ve bu aymazlığa son verme çabasına girişti...

Bu çabanın en ünlü isimlerinden birisi, ABD eski Başkan Yardımcısı Al Gore. Bence 2000 yılında Bush’a karşı yarıştığı başkanlık seçimini şaibeli bir şekilde kaybetmiş sayılmasa, dünya için çok daha hayırlı olurdu...

Ama Al Gore, o kaybı da bir kazanca dönüştürdü. Küresel ısınmanın önlenmesi konusundaki çalışmaları ve özellikle “An Inconvenient Truth” (Uygunsuz Gerçek) adlı belgeseldeki anlatıcı rolü çok etkili oldu.

Bütün bu çalışmalarını alkışlamakla birlikte, Al Gore’a soru sorma olanağım olsa, şunu sorardım: Dünyadaki sera gazı salınımının beşte birini yaratan hayvancılık sektörünün küresel ısınmaya olan etkisi, belgeselinizde neden göz ardı edildi?

Bunu sadece vegan olduğum için değil, bilimsel bir gerçeğin neden gizlendiğini merak ettiğim için soruyorum. Çünkü bu gerçeğin dayandığı veriler çok açık. (Biraz fazla sayı vereceğim ama konuyu açıklamak için bu zorunlu.)

1-BM Gıda ve Tarım Örgütü’ne (FAO) göre, hayvancılık sektörü, dünyadaki karbondioksit gazının yüzde 9’undan, metan gazının yüzde 37’sinden ve azot protoksit’in yüzde 65’inden sorumlu. Metan gazının küresel ısınmaya etkisi, karbondioksitin etkisinin 23 katı; bu oran azot protoksitte ise 296 katına çıkıyor...

2-Et endüstrisi, dünyadaki amonyak salınımının yüzde 64’ünün de sorumlusu. Amonyak ve çeşitli kimyasallar ise, asit yağmurlarının ve biyolojik çeşitliliğin yok oluşunun nedeni...

3-Et üretimi için kullanılan geniş toprakların yanı sıra, milyarlarca hektarlık arsa da, hayvanlara besin sağlamak için tarımsal üretime ayrılıyor. Örneğin, dünyada 756 milyon ton tahıl, çiftlik hayvanlarını beslemek için kullanılıyor. Bu miktar, açlık riski altındaki 1.4 milyar insanın beslenmesi için kullanılsa, yaşamaları için gereken miktarın iki misli tahıl elde ediliyor.

4-Sektörün su tüketiminin çok fazla olması nedeniyle su kaynakları azalıyor. (Araştırmalara göre, 1 kg. sığır eti elde etmek için harcanan su miktarı ortalama 18930 litre iken, bu oran aynı miktarda patates için 455 lt., buğday için 820 lt., pirinç 1735 lt., soya için 1820 lt. / Kaynak: David Pimentel, American Journal of Clinical Nutrition, 2003, Vol:78)

5-Et tüketimi giderek artıyor. Gelişmekte olan ülkelerde kişi başına düşen yıllık et tüketimi 1980’de 14 kg. iken, 2002’de 28 kg. oldu. FAO’ya göre bu oran, 2050’ye kadar iki katına çıkacak.

Bazı kişilerin, et yemenin doğal ve gerekli olduğunu savunup, bunlara hiç itibar etmeyeceğini biliyorum. Ama şu da bir gerçek ki, insanın et yemesi doğal bir durum değil. Bilimsel araştırmalar, ilk insanların vejetaryen olduğunu kanıtlıyor...

Etin insan sağlığına etkisi ise, ayrı bir tartışma konusu... Geleneksel mutfağında ete çok fazla yer verilen bir ülkenin vatandaşlarına bunları anlatmanın bir etkisi olur mu?

En azından birileri haftada bir gün et tüketmemeye ikna olabilir belki... (Sözüm, zaten et almaya gücü yetmeyen dar gelirlilere değil.) Böylece hem kendi sağlıklarına hem de dünyanın geleceğine olumlu bir katkı yapabilirler.

Geçen ay Belçika’nın Ghent şehrinde bu yönde bir uygulama başladı. Belediye meclisi kararıyla artık Ghent'te haftada bir gün et yenilmeyecek, bütün restoranlar vejetaryen menü sunacak.

Darısı her şehrin başına... Çünkü ete olan bu aşırı düşkünlüğün önü alınmazsa, dünya daha da hızla tükenecek.

İnsanlık için ne uygunsuz bir gerçek...

Hiç yorum yok: