11 Mayıs 2009 Pazartesi

Dün 9. Senfoni'yi Duydunuz mu?

© Zülal Kalkandelen/ Dünyalı Yazılar
Cumhuriyet Pazar Dergi/ 10 Mayıs 2009

Siz belki fark etmediniz ama yine çaldı. Çünkü dün, 9 Mayıs Avrupa Günü'ydü... Ve düzenlenen kutlama etkinliklerinde, Avrupa Birliği’nin resmi marşı olarak Beethoven’ın 9. Senfonisi çalındı.

Avrupa Günü de ne?” diye soranlar için kısaca anlatmakta yarar var. Türkiye’nin yıllardır kapısında bekletildiği Avrupa Birliği’nin temeli, ilk kez 59 yıl önce Paris’te atıldı.

O dönemin Fransa Dışişleri Bakanı Robert Schuman, 9 Mayıs 1950’de, kendi adıyla anılan bildiriyi uluslararası basın temsilcilerinin önünde okudu. Bildirinin temel fikri, İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkımın etkisiyle parçalanan Avrupa’nın bütünleştirilmesiydi.

Bunu sağlamak için, o zamanlar savaş sanayisinin temeli olan kömür ve çelik üretimlerinin bir Yüksek Merci'nin çatısı altına toplanması öneriliyordu. Birleşik Avrupa fikri böylece doğdu.

Avrupa Günü’nün kutlanmaya başlaması ise, 1985 yılında Milano Zirvesi’nde gerçekleşti. Zirve için buluşan Avrupa liderleri, Schuman Deklarasyonu’nun açıklandığı 9 Mayıs’ın “Avrupa Günü” olarak kutlanmasına karar verdi.

***

İşte bu Avrupa Günü kapsamında yürütülen bir proje var ki, Türkiye ile ilgili olarak garip ve mantıksız bir durum yaratıyor. Projenin adı, “Farklılıkta Birleştik”...

Proje çerçevesinde, farklı Avrupa kültürlerinden insanları bir araya getiren etkinlikler düzenleniyor. Diğer ülkelerin yanı sıra, Türkiye’de de çeşitli paneller, sempozyumlar yapılıyor, sergiler açılıyor, konserler veriliyor. Kutlamalarda konuşanlar, Avrupa Birliği’nin getirdiği refah, barış, özgürlük ve dayanışma kazanımlarına vurgu yapıyor...

Bu özel gün için her yıl özel posterler de hazırlanıyor. Örneğin bir tanesinde mavi bir zemin üzerinde bir resim paleti görülüyor. Bir fırça ile paletin kenarlarına Avrupa Birliği’nin bayrağını simgeleyen yıldızlar çizilmiş. Aynı zamanda paletin üzerinde de farklı renklerde yıldızlar yer alıyor. Bütün bu resmin üzerinde ise, “United in diversity” yazıyor...

Gerçekten Avrupa farklılıklarda birleşenlerden mi oluşuyor?

Eğer öyleyse, neden Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, sürekli olarak Türkiye’yi Avrupalı bir ülke olarak görmediğini tekrarlayıp, üyeliğe karşı çıkıyor?

Neden The Times, Fransız-Alman yakınlaşmasının ardında, ekonomik yükle ilgili kaygıların yanısıra, "Avrupa'nın Aydınlanma Çağı'ndan beri bastırmaya çalıştığı, Hıristiyan bir homojen topluluk yaratma arzusuyla kamufle edilmiş ırkçılık yattığını" yazıyor?

Yoksa Sarkozy ve Almanya’nın Başbakanı Merkel, Türkiye’nin AB’ye tam üye olmasıyla güçlerini kaybedeceklerinden mi korkuyorlar?

Ya da sorun, bir Hollandalı parlamenterin Avrupa Parlamentosu’na sunduğu raporda mı yazılıydı? Sorun, Kemalizm ve Türk halkının orduya duyduğu güven miydi?

Veya Türkiye Kopenhag Kriterleri’ni yerine getirmiş olsa da, son Rasmussen olayında olduğu gibi, sürekli masaya yeni kriterler sürmek için mi bekletiliyor?

İş karışık; ama gerçek şu: Türkiye, 1959’da Avrupa Ekonomik Topluluğu’na ilk ortaklık başvurusunda bulunduğu günden bu yana, tam 50 yıldır Avrupa’nın kapısında bekletiliyor...

AB’nin en önemli ve etkili iki üyesi, Fransa ve Almanya, her fırsatta Türkiye’ye “imtiyazlı üyelik” önerip, tam üyeliği reddediyor... Türkiye, tam üye olmadan Gümrük Birliği’ne girmiş ilk ve tek ülke olmanın bütün zararlarını çekerek bekletiliyor...

AB maceramızda durum bu... Yine de aday ülke statüsü verildiği günden beri, Türkiye de Avrupa Günü'nü kutluyor. 9. Senfoni çalarken, ucu açık müzakereler belirsiz bir sona doğru kaplumbağa hızıyla ilerliyor...

1 yorum:

Nevin dedi ki...

Suclu Avrupami? yoksa Turkiyemi?

Bence Turkiye! Avrupanin her dedigine evet diyoruz, Avrupanin her istegine boyun egiyoruz, Avrupanin yaptigi her turlu irkci konusmayi yutuyoruz, Avrupanin Turklere yaptigi haksizligi 50 senedir sinemize cekiyoruz....

Eh bir laf vardir..... Esek olduktan sonra, ustune binen cok olur.....

Utanarak ve uzulerek Turk politikacilarin ve halkinin kendine son derece guvensiz oldugunu goruyorum.
Eger kendine guvenen bir halk olsaydi, bu kadar itis kakisa karsi bir tepki verirdi... halk korkak, halk sinmis, halk soru sormaktan aciz, halk cahil..... sorun bizde, onlarda degil..... :(