1 Temmuz 2016 Cuma

HAYVAN HAKLARI VE SİYASET

1.7.2016

Hayvan hakları alanında Türkiye’de ve dünyada yaşanan gelişmeleri yakından izleyenlerin fark edebileceği gibi, son yıllarda bu mücadelenin siyasete dikkat çekici yansımaları oluyor. Küresel ısınma nedeniyle artan çevre sorunları ve bilimsel araştırmaların kanıtladığı gerçeklere bağlı olarak ortaya çıkan sağlık endişeleri, hayvan yemenin zararlarını kaçınılmaz olarak gündeme getiriyor. Elbette bunlar istediğimiz hızda sonuç vermiyor; insanlığın var oluşundan bu yana uygulanan geleneklerin kırılması ne yazık ki bir anda olmuyor. Kimileri gerçekleri inkâr ederken, kimileri de umursamamayı tercih ediyor...

Fakat karnistlerin gerçeklere karşı gösterdiği bu direnç, bir şeylerin değişmeye başladığını görmemize de engel değil. Bir şeyler değişiyor ama hayvan haklarından söz edebilmek için olanları doğru çerçeveye oturtmak zorundayız. Çevre ve sağlık endişelerinin altını çizmek, hayvan hakları mücadelesinde yardımcı bir unsur olarak yararlı ve gerekli. Vegan olmanın insan bedeninde ve ruhunda yarattığı faydalardan söz ederken, doğaya katkılarını da anlatmalıyız. Bu ikisi birbirini desteklerken, veganizmin dayandığı felsefeyi de güçlendirir.

Bununla birlikte, hayvan hakları mücadelesinin sadece insan ve doğa değil, temel olarak hayvan odaklı bir çerçevede sürdürülmesi son derece önemli. Aynı gezegeni paylaştığımız duyarlı canlıların içinde bulunduğu dehşet verici koşullar ve yaşadıkları zulüm son bulmalı. Çünkü hayvan hakları mücadelesi, öncelikle bir toplumsal adalet mücadelesidir! Her toplumsal adalet mücadelesinde olduğu gibi, etkili bir şekilde savunularak hızlı sonuçlar alınabilmesi için de örgütlenmeye ihtiyacı vardır. Bu örgütlenmenin günümüzde başarıyla gerçekleştirilebildiğini söylemenin olanaklı olduğunu düşünmüyorum. Var olan örgütlerin büyük bir kısmı hayvan refahına odaklandığından, birincil hak olan yaşam hakkı ön plana çıkmıyor. Bunu aşmak için bu sosyal adalet mücadelesini siyasetin temel konusu olarak savunacak siyasal partiler işlev görebilir.

***

Buna karşılık hayvan haklarını savunmanın en iyi yolunun veganlığı anlatıp özendirmek olduğunu, bir örgüte gerek kalmadığını düşünenler de mevcut. Ben her ikisinin aynı anda yapılabileceğini, birinin diğerini engellemediği görüşündeyim. Vegan yaşam tarzı her platformda anlatılmaya devam edilirken, bir yandan da siyaset arenasında hayvanların yaşam hakkını savunan bir siyasi parti kurulabilir. Çünkü amaç, hayvan köleliğini sona erdirmekse bunu sadece insanların vicdanının sesinin değişmesi ümidine bırakma lüksümüz yoktur; toplumları yöneten yaptırım gücüne sahip yasalar olduğuna göre, hayvan haklarını koruyan yasaların çıkmasını sağlamalıyız. Bu nedenle hayvan haklarını savunan partilerin ilgili komisyonlarda temsili şarttır.

Nitekim dünyada bunun örnekleri ortaya çıkmaya başladı. Amerika’da bu yıl yapılan başkanlık seçimlerinde İnsani Parti ilk kez bir aday çıkardı. Her ne kadar medya Cumhuriyetçi ve Demokratik Parti adaylarına odaklansa da, üçüncü bir başkan adayı seçimde yarışıyor. Kendisi 18 yıldır vegan yaşam tarzını sürdüren Clifton Roberts, “Her yıl işkence edilip öldürülen 70 milyar insan olmayan hayvanın sesiyim. Sessizlerin sesi olmak için Amerika Birleşik Devletleri Başkanlığına adayım,” diyerek yarışa katıldı. (Kendisiyle yaptığım röportajın tümü: http://www.veganlogic.net/2016/02/amerika-baskanlik-yarisinda-bir-vegan.html)

Clifton Roberts’a her sektörde hayvanları sömüren kapitalist sistemde hayvan köleliğini, hayvan zulmünü ve katlini sonlandırma doğrultusundaki planları nasıl yaşama geçireceklerini sorduğumda şu yanıtı verdi: 

Hükümetin yargı teşkilatı, yerel ya da federal, var olan yasaları yorumluyor. Yapmamız gereken, yasaları değiştirmek ve anayasal değişiklikler yapmak ki, mahkemeler bu yeni yasaları yorumlayabilsin. Bizim stratejimiz, Kongre'ye yetenekli adayları seçmek; böylece devrimci yasa ve değişiklik önerileri sunulabilir ve oylanabilir. Bugün gördüğümüz gibi yasa taslakları ve anayasal değişiklikler konusunda öneri eksiği yok. Sadece Kongre ve diğer yetkili kurullarda bu tür önerileri sunacak dostlarımız yok. Sık sık vatandaşların Kongre'deki temsilcilerine çıkar sağlamamaları konusunda mektup yazdığını duyuyoruz. Eğer Kongre'de, Beyaz Saray'da İnsani Parti temcilsici olursa, hayvanların iyiliğini yürekten isteyen yurttaşlarımızın sesinin duyulacağına inanabilirsiniz.

***

Türkiye’de de aynı hedef belirlenirse, hayvan haklarını TBMM gündemine taşıyarak, gerekli yasaların çıkarılması sağlanabilir. Gerçekçi olursak, sistemin dönüşümü elbette bugünden yarına bir anda gerçekleşmeyecek; tüm diğer sosyal adalet mücadeleleri gibi bu da uzun soluklu bir mücadele. Ancak şu bir gerçek ki, modern toplumda yasalar ihmal edilemeyecek kadar önemli ve güçlüdür. 

Ülkemizde de hayvan haklarını savunmak üzere yola çıkan bir parti bu yıl kuruldu. Bunu duyan birçok kişinin “Seçim kazanabileceğini mi sanıyor bu parti?” diyerek bu gelişmeye baştan olumsuz yaklaşabileceğini tahmin etmek zor değil. Oysa muhalefette de olsanız, siyasi organlarda temsiliniz sağlanırsa, sesinizi duyurma şansınız artar. TBMM’de gerçek anlamda hayvan haklarını gündeme getirecek temsilcilere ihtiyacımız var ve bunu yapmanın tek yolu siyasi partilerden geçiyor. 

Mevcut sistemde siyasi partilerin işlevsizliğine bakarak umutsuzluğa kapılanlar da olabilir ve bunu anlamak zor değil. Ben de uzun bir süredir Meclis'in devre dışı kaldığını söyleyenlerdenim. Şu anda herhangi bir demokratik mücadelenin TBMM aracılığıyla sürdürülüp belli bir noktaya varılması olanaklı görülmüyor. O nedenle bu yazıda yazdıklarım muhtemelen ilerki dönemlerde belki daha normal bir parlamenter sistem sürdürüldüğünde anlam kazanacak.

Siyasi parti derken bir hususa da açıklık getirmek gerekli. Sadece koltuğunu korumak, kişisel çıkarının peşinde koşmak, para ve güç için siyaseti kullanmak gibi amaçlarla hareket edenlerin yer alacağı bir yapılanma, doğal olarak baştan kaybeder. Hayvan hakları hareketi, tüm dünyada kendi kendine yapçı etikle örgütlenen lidersiz bir hareket. Bunu bozarak sadece liderin kişiliğinde hayat bulan bir örgüt değildir ihtiyacımız olan. Aksine, tabandan gelen gücü siyasi organlara yansıtacak bir kolektif anlayış benimsenmeli, asıl amacın hayvanların temel haklarını elde etmek olduğu hiç akıldan çıkarılmamalıdır. 

Eğer bu yapılabilirse, TBMM’de Çevre Komisyonu’ndan ayrı olarak özel bir Hayvan Hakları Komisyonu kurulması sağlanabilir ve nicedir yenilenmesi gereken Hayvan Hakları Kanunu daha iyi bir niteliğe kavuşturulabilir. Bu komisyonlardaki temsilciler aracılığıyla okullarda öğrencilere vegan menü sunulması için girişimlerde bulunulabilir; hayvanlara zulmedenler yakın takibe alınarak ortaya konulan raporlarla cezalandırılmaları, hapis cezası almaları sağlanabilir. Hayvan haklarına odaklanan bir siyasi parti, bunlara benzer birçok alanda etkili olabilir. 

Sonuçta unutulmamali ki, hiçbir devrim örgütsüz gerçekleşmez. Hem veganlığı anlatıp özendirelim, hem de siyaset sahnesinde hayvanları savunan bir parti ile sesimizi daha gür duyurmak için hazırlık yapalım!


Hiç yorum yok: