16 Aralık 2012 Pazar

Sol ve kafa karışıklığı


© Zülal Kalkandelen / Dünyalı Yazılar
Cumhuriyet Pazar Dergi / 16 Aralık 2012


Kısa bir süre önce siyaset dünyamızda bir gelişme yaşandı. Eşitlik ve Demokrasi Partisi ve Yeşiller Partisi bir kongre ile birleşerek Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi adını aldı. Bunun ardından partinin kurucuları, art arda röportajlar vererek görüşlerini açıkladı. Murat Belge, Akşam gazetesinde yayımlanan röportajında iktisat profesörü İdris Küçükömer’in “Türkiye’de sağ soldur, sol da sağdır” diye özetlenen çizgisine yakın olduğunu anlattı. 

Küçükömer, siyasi yelpazeye ilişkin tezlerini 1969’da yayımlanan “Düzenin Yabancılaşması” adlı kitabında ayrıntılı olarak anlatmıştı. Ben de geçen yılın sonunda Cumhuriyet Kitapları’ndan çıkan kitabım “İkinci Cumhuriyetçiliğin Temelleri”nde Küçükömer’in görüşlerinin eleştirisinden hareketle günümüzdeki rejim tartışmalarına ışık tutmaya çalışmıştım. Bu nedenle konu hakkında bu köşede de yazma gereğini duydum.

Bir siyasi akımın/düşüncenin siyasi yelpazedeki yeri değerlendirilirken, temel alınan kriterler var. Toplumsal eşitlik ilkesinden hareketle sermayenin ekonomik ve siyasi tahakkümününü reddederek emekçi sınıfların yararını gözeten, ezilenin haklarını savunan, toplumu özgürleştirme ve çağdaşlaşma amacı güden, ilerici düşüncedir sol. 

Küçükömer, Osmanlı yapısından gelen merkeziyetçi-bürokratik gelenekleri solun önündeki temel engel olarak görüyor; toplumsal, ekonomik yapının yanında modern genetik ve etolojik nedenlerden de söz ederek, Türkiye’de sivil toplum kurulamayacağını iddia ediyor. Kurtuluş Savaşı’nın antikapitalist niteliği olmadığı için antiemperyalist de olamayacağını, Türkiye’nin kuruluşunda gerçekleşen devrimler “halktan uzak laik-bürokratlar tarafından yapıldığı için” ilerleme olarak görülemeyeceğini söylüyor.
B
unları söylerken sadece yüzde 11’i okuma yazma bilen, ekonomik olarak tamamen çökmüş, savaşta egemen devletlerce parçalanan bir imparatorlukta verilen bağımsızlık mücadelesini bir anda silip atmakla kalmıyor; padişahlığı, halifeliği sona erdirip cumhuriyeti ilan eden, şeri hukuk yerine medeni hukuku getiren, insanları kulluktan vatandaşlık düzeyine çıkaran, sonuçta kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanıyan bir hareketi ilerici görmüyor...

Ama Demokrat Parti’yi (DP) daha solda görürken dikkate aldığı kriter, “üretim güçlerinin geliştirilmesi ve daha büyük kitlelere mutlak olarak bir şeyler verilmesi.” O zaman burada sormak gerekir? DP, emekçi halk kesimleri için ne yaptı? DP’nin asıl tabanı, işçiyi, emekçiyi sömüren toprak ağaları ve tüccarlar değil miydi? Enflasyonist politikalar aracılığıyla köylüye nakit verilmesi ve tarımın makineleştirmesi söz konusu olsa da, alınan dış borçlarla körüklenen o politikaların zararını sonuçta yine emekçiler çekti. 

Küçükömer, 1950’de DP’nin iktidara gelişi ile başlayan “İkinci Cumhuriyet” döneminin asıl işlevinin, 1. Cumhuriyet’in eğitim, politika, ekonomi alanlarında getirdiklerinin demokratikleştirilmesi olduğunu söylüyor. Her şeyi laik-batıcılar ile dindar-doğucular arasında geçen bir mücadele olarak algılamasının sonucudur bu değerlendirme. Öylesine gözünü karartmış ki bu, emperyalizme karşı olsa da, çok eleştirdiği NATO’ya girilmesi, Batı’ya siyasal ve askeri bağımlılığın artması, Meclis’te kurulan soruşturma komisyonları aracılığı ile basının cendereye alınması bile DP’yi sol diye nitelemesine engel olmamış...

Bu anlayışla Küçükömer’in izinden gidenler de 2002-2011 arasında piyasacı-gerici saldırılarını sürdüren AKP’yi desteklediler. Şimdi hâlâ sol sağdır, sağ da sol demelerinin nedeni o. Bu kafa karışıklığı hiç bitmedi.

-

Hiç yorum yok: