7 Aralık 2008 Pazar

İlkesizlik Siyaseti...

© Zülal Kalkandelen/ Dünyalı Yazılar
Cumhuriyet Pazar Dergi/7 Aralık 2008

Değişim”, yaşadığımız çağı anlatan sözcüklerden birisi. Obama, tüm seçim stratejisini bu vaat üzerine kurarak, Amerika’nın seçilmiş başkanı oldu. Irak Savaşı’na en başından beri karşı çıkmıştı ve bunu kendisini diğer adaylardan ayıran en belirgin farklardan biri olarak ortaya koydu.

Afganistan ve Irak savaşlarından bunalan Amerikan halkının, Obama’nın değişim umuduna kapılmasını kolaylaştıran önemli bir etkendi bu. Obama, rakibi Hillary Clinton’ı seçim süreci boyunca savaşa onay vermekle suçladı. Doğruydu; Clinton, Bush’un Irak’ı işgal planına "evet" oyu vermişti.

Ne var ki, Obama başkanlık seçiminden zaferle çıkınca iş değişti... Senatör Clinton, Obama tarafından dışişleri bakanlığına aday gösterildi...

Tuhaf doğrusu... Clinton değil miydi Obama’nın İran, Küba ve Kuzey Kore ile koşulsuz görüşme planına karşı çıkan? Clinton değil miydi Obama’nın deneyimsiz olduğunu söyleyerek, onun seçilmesi halinde Amerika'nın güvenlik içinde olamayacağını ima eden? Peki, Obama değil miydi bir insanın Beyaz Saray’da başkan eşi olarak yaşamış olmasının, dış politikada deneyimli olduğu anlamına gelmeyeceğini söyleyen?

Öyleyse, ne oldu da durum değişti? İşte bu noktada, kimileri, ideolojilerin buharlaştığı bir çağda, çözümün pragmatist politikalarda görüldüğünü söylüyor.

***

Kapitalizmin felsefi temellerinden doğan pragmatizm (yararcılık), bu kavramı geliştiren felsefecilerden William James’e göre, felsefe olmaktan çok bir metot, düşünceyi doğurduğu sonuca ve başarısına göre ölçen bir yöntemdir.

Burada pragmatizmi anlatacak değilim. Benim dikkat çekmek istediğim, bu kavramın siyasetteki çarpık kullanımı. Ne zaman bir politikacı, anlaşılmaz bir biçimde dönüşüp, eskiden savunduklarının tersini yapsa, derhal pragmatizme sığınarak tutarsızlığına geçerlilik kazandırmaya çalışıyor.

Elbette değişime karşı değiliz. İnsan, zamanla yanlışlarının farkına varıp değişebilir. Yerine göre pragmatist çözümlere de başvurulabilir. Ama bir politikacının varoluşunun temelini oluşturan ilkelerin tam tersi davranışlarda bulunuşu, ne değişim ile ne de pragmatizm ile açıklanabilir. Bu, olsa olsa fırsatçılıktır.

Obama’nın yaptığı da budur. Sihirli bir değnek birden Clinton'a dokunup onu dış politika uzmanı yapmış değildir. Obama, rakibini gelecek seçimde saf dışı bırakmak için kabineye alıyor. Savaş destekçisi Cumhuriyetçiler'e de yer verdiği ekibini bir Rakipler Takımı olarak kuruyor. Böylece şahinlerin övgüsünü kazanıyor ama kendisine değişim için oy verenleri hayal kırıklığına uğratıyor...

***

Fırsatçı siyasetin ilginç bir örneği ise, son günlerde ülkemizde yaşandı... CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, yerel seçimlere dört ay kala, aniden kara çarşaflı kadınlara partinin rozetini takarak şov yaptı. AKP’nin seçmen kitlesinden oy kapma amacıyla yapıldığı belli olan bu girişim, CHP için ciddi bir değişimdir.

CHP, Türk kadınının özgür, eşit ve çağdaş bir birey olarak sosyal hayata katılımını savunurken, bunun tam tersi bir dünya görüşünün temsilcilerini partisine çağırmıştır. “Başörtüsü ile sorunumuz yok; sorun, dini siyasallaştıran türban ve kara çarşafta,” noktasından, CHP rozetli kara çarşaflılara gelinmiştir. Bir de, “Laiklik anlayışımızda değişiklik yok; kara çarşaflıları aday yapacak değiliz,” şeklinde savunmalar var ki, tutarsızlığın bu kadarına pes...

Solun değerlerini savunup, hakça bir düzeni kurmak için politikalar üreteceklerine, hep yaptıkları gibi sağı taklit ederek oy toplamaya çalışıyorlar. Baykal ve ekibi bunu hep yapıyor... Bunun adı, ideolojisizlik ideolojisi ya da ilkesiz siyasettir...

Hiç yorum yok: